Yazar:
Motosiklet kullananlar bilir; bir kere o adrenalini, özgürlük hissini tattıktan sonra artık onu bırakmak imkânsız bir hale gelir. Ulaşım aracı olmaktan çıkar ve bir hobi olarak yerini alır hayatımızda, bir daha hiç çıkmamak üzere…
Motor kullananların çoğu bu ortak duyguları paylaştığını belirtir. Ancak arkadaşlarından, ailelerinden (evet, özellikle de ailelerden) sürekli olarak şu tanıdık cümleyi duyarlar: ‘Yavrum, bırak artık şunu kullanmayı, iki tekerlek üzerindesin çok tehlikeli’. Bu cümle ve türevleri motorcuların hayatlarında en çok tiksindiği cümlelerden biridir. Peki, gerçekten motor kullanmak bu kadar tehlikeli mi? Araştırmaların bize söylediğine göre, evet her yıl motor kazalarından binlerce kişi ölüyor ve araba kazalarına kıyasla yaralanma ve ölüm oranı çok daha yüksek. Ancak bu yazı bu klasik, sıkıcı konuyla alakalı olmayacak. Motor kullananlarında çoğu bu tehlikenin farkında ve ayrıca motor kullanırken salgılanan adrenalinin ve alınan keyfin de bir kısmı direkt olarak bu riskle bağlantılı zaten. Yani aslında, bunu alınan keyfin de bir bedeli olarak düşünebiliriz. Ancak bu riski azaltmak ve motor kullanımını daha güvenli hala getirmekte bizim elimizde.
Güvenliği arttırma ve riski azaltmayla ilgili olarak birçok araştırma yapıldı. Fakat bu araştırmaların çoğu güvenliği ‘fiziksel’ olarak arttırmakla alakalı oldu. Kask nasıl daha güvenli hale getirilebilir? Daha güvenli ceket, daha güvenli fren vb. Araştırmacı Armand Nicholi ise bu konuya çok farklı bir açıdan yaklaşmış. Armand’ın sorusu ‘Motosiklet kazaları kişilerin psikolojik sorunlarıyla alakalı olabilir mi ?’ , olmuş. Yani motor kullananlar arasında belli kişilik özellikleri olanlar veya belli başlı psikolojik sorunları yaşayanlar diğer motor kullananlara oranla daha fazla kaza yapıyor olabilirler miydi? Bu çok önemli ve farklı bir yaklaşım biçimiydi. Ve bu alanda yapılan nadir çalışmalardan biri olmuş. Şimdi gelin kısaca bu önemli çalışmanın sonuçlarına birlikte bir göz atalım.
Öncelikle belirtmem gereken birkaç önemli nokta var. Bu çalışmanın sonuçları sadece birden çok defa ciddi motor kazası yapmış kişileri kapsamaktadır. Ayrıca sadece erkek katılımcıların incelendiği bir çalışma olmuş bu yüzden sonuçlar da sadece erkek kullanıcılar için genellenebilir.
Lafı daha fazla uzatmadan hemen sonuçları inceleyecek olursak Armand Nicholi’nin çalışmasına göre birden fazla ciddi motor kazası geçiren kişiler motoru adeta duygusal bir “protez” olarak kullanıyorlar. Şöyle ki; bu kişiler geçmişleri incelendiğinde hep “baskın, eleştirici ve zorlayıcı bir baba” figürüne sahip olmuşlar. Bu durum onların agresif (öfkeyi sağlıklı bir şekilde ifade edebilme), girişken, aktif olma gibi yönlerini engellemiş. Bu konuda kendisini ifade edemeyen çocuk doğal olarak pasif bir çocukluk geçiriyor. İşte bu noktada motor adeta duygusal bir protez işlevi görüyor ve kişi artık yetişkin olduğunda bu duygularını, ihtiyaçlarını bir şekilde motorla ifade edebilmenin yolunu buluyor. Yaptığı riskli dönüşler, hız, motorun çıkardığı ses bunlar artık onun çocukken kendini ifade edemediği yönlerini dolduruyor. Motorun çıkardığı ses bir nevi “öfkesinin ifadesi” oluyor, tehlikeli hareketlerse “girişkenlik ve aktif olma” ihtiyaçlarını karşılıyor. Ancak kişi tüm bunları motor vasıtasıyla ifade ederken, bir yandan da birçok kez riskli kullanımlar sergiliyor ve bu da ciddi kazalara sebebiyet verebiliyor.
Çalışmanın sonucunda elde edilen bir diğer bulgu da motosikletin bu tarz aile geçmişi bulunan kişilerde küçüklüklerinden bu yana baskılamış oldukları “korku ve kaygıyı” tetiklediği olmuş. Evet, belki aileden görmüş olduğu baskıyla hayatında yeteri kadar “agresiflik, girişkenlik, aktiflik” gösteremeyen kişi motor sayesinde bu duygusal ihtiyaçlarını biraz da olsun ifade edebilme şansını buluyor, ancak motosiklet aynı zamanda bu kişiye ailesiyle yaşamış olduğu eski çatışmaları ve bunun neticesinde ortaya çıkan “özgüvensizlik, korku ve kaygıları” da bilinçaltında tetikliyor. Bu nedenle ortaya kişi için ironik bir durum çıkıyor. Kişi bir yandan bu baskılamış olduğu duyguları sonunda ifade edebilme şansı bulmuşken, bir yandan da eskiden yaşamış olduğu “travmaları” bilinçaltında bir kez daha yaşıyor! Bu durum sonucunda motor sürerken özgüveni düşük hale gelen kişi, normal bir insana göre daha kaygılı ve korkulu olabiliyor, bu da sürüş kontrolünü ve kalitesini azaltıyor. Tüm bunlar kişinin motor sürerken hem daha riskli hareketler sergilemesine hem de daha kontrolsüz sürmesine sebebiyet veriyor ve bunun sonucunda ciddi kazalar meydana gelebiliyor.
Bu çalışmanın sonuçları birçok makale tarafından da destekleniyor. Ancak daha önemlisi, bu çalışma bizim çok farklı ve kritik bir şeyi fark etmemizi sağlıyor; trafik kazalarını azaltmada sadece araç güvenliği değil sürücülerin psikolojik eğilimleri de hayati önem taşıyor. Yapılacak olan erken müdahaleler birçok trafik kazasını önleyebilir aynı zamanda diğer insanlar içinde daha huzurlu ve keyifli bir sürüş alanı yaratabilir.
Yorumlar
Loading…