Özellikle iki teker ile hiç alakası olmamış kişilerin en popüler sorusudur o… Ne zaman sorulacağını önceden tahmin edebiliyorum artık, çünkü sormak üzere olan kişinin bakışından, ses tonundan ve hatta tereddütlü duruşundan kolaylıkla anlayabiliyorum.
Cevaplamak için sabırsızlanıyorum. Soru çok basit: “ Korkmuyor musun?” Eskiden uzun uzun anlatır, soran kişinin beni mutlaka anlamasını “Evet, anlıyorum seni“ demesini isterdim. Ne yazık ki, bir kere bile beni anlayan birisi çıkmadı. Fakat her seferinde üşenmeden ikna etmeye çalıştım, hatta yemek tarifi verir gibi neler hissettiğimi örneklerle tarif ettim. Bunun mümkün olmayacağını kabullendikten sonra farklı cevaplar denedim. Hatta verilebilecek en kısa cevabı vermeye başladım. “Korkmuyor musun?” sorusuna sadece “Hayır.” dedim. Bu kadar kısa bir cevap da kabul görmedi. Garip, şaşkın bir sessizlik olurdu ve bakışlar sertleşirdi. Ukala biriymişim gibi süzmeler bile olurdu, fakat gerçek bu; korkmuyorum. Bu kadar basit, ama bunu böyle direkt söylemek de olmuyor. Sonra cevaba bir ekleme yaptım: “Hayır, korksaydım zaten motor sürmezdim.” Bu maalesef biraz kızdırıcı bir cevap oldu, hoşuma da gitmedi zaten.
Sonra soruya soru ile karşılık verdim: “Sence?” Bu da bir tepki gibi algılandı ve soruya karşı duyduğum hoşnutsuzluk da hissediliyordu artık… Tepki vermeye başladım, çünkü artık duymak istemiyordum. Halbuki biz motorcular sabırlı, yapıcı ve duyarlıyızdır. Olumlu bir cevap bulmalıydım. Şimdilik bir toplum araştırması yaptım, diyelim. Fakat hala nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum, deliriyorum sandım bir ara. Yıllardır o soru geldi durdu ve gelmeye de devam ediyor, edecek. Bir kere sadece denemek için, bakalım ne olacak diye “Evet, korkuyorum.” dedim. Keşke demez olaydım, panik sardı etrafı ve ortalık karıştı. Kurtarma operasyonları yapılacak sandım. İşte o an insanların tepkilerinden korkup kaçtım. Issız, sisli ve tehlikeli yollarda tek başıma giderken, korkmuyor muyum gerçekten? Ne hissederim? Nasıl cesaret ediyorum? Hiçbir zaman bunları sorgulamadım. Karnımdaki kıpır kıpır hisler beni öylesine mutlu eder ki, bu duygu için ansızın yola çıkarım. Heyecandan göğsümde bir yanma hissederim, aşk gibi!
Anahtarı her elime aldığımda sevinç yaşarım. Asla vazgeçemeyeceğim bir aşktır bu. Şarkı söylemek isterim, kollarımı havaya kaldırıp gidonu serbest bırakıp motorun tamamen özgürce süzülmesine izin veririm. Boğazdaki vapurun hızında özgürce süzülen martılar gibi, yerçekimi yokmuş gibi kanat çırpmadan akıp gitmek için… Zor şartlardaki yolculuklarımda doğanın gücüne hayran kalırım. Doğaya karşı insanlığın ne kadar aciz olduğunu yakından yaşadığımda büyülenirim ve her şeye rağmen dimdik ayakta yoluma devam ederim. Yolculuk esnasında her şey başımıza gelebilir. Ölüm ve yaşam birbirinden ayılmaz bir ikilidir.
Birbirine öyle bağlıdırlar ki, ölüm olmadan yaşamın kıymeti yoktur. Bütün motorcular bilinçli ya da bilinçsiz bunun farkındadır. “Anı yakala” sözünü tüm motorcular kullanır, her şey o sözün içinde saklıdır. Motorun üzerindeki tamamen doğal, maskesiz, sade hayatı ve o anı yakalarız. Bundan dolayı farklı ve rahat bir bakış açımız vardır. Ne yazık ki anlaşılmadığımız zamanlar bize serseri etiketi yapıştıranlar da olur. Korku yaşamın bir parçasıdır ve lehimize olan bir duygudur aslında, çünkü bizi korur ve hayata bağlar. Tehlikeli yollardan geçtikten sonra her yeni gün, her yeni gezi kıymetli bir hediyedir. Dünyadaki tek gerçek ölüm ve yaşamdır bence. İnsanların kavgalarının, hırslarının ve para için düşmanlıklarının ne kadar gereksiz olduğunu iyi biliriz.
Geçen sene Kasım sonunda Küre Dağları’ndan geçerken gün batımını zirveden izledim. Ömrüm boyunca hissettiklerimi ve o manzarayı unutmayacağım. Isıran keskin bir soğuk vardı. Rüzgarın uğultusu dışında hiçbir ses yoktu. Karanlık, yolun üzerine çökmüştü ve dev çam ormanın içinden geçiyordu. Sis aynalarımı kapatmıştı ve zemin çok kaygandı. Aramızda kalsın, yol kenarındaki uçurumlardan hiç bahsetmeyeceğim.
Korkudan ziyade heyecan ve orada olmanın mutluluğunu hissettim. O an var olmanın uç noktasındaydım. Adeta büyülendim, aşık oldum. İçimde heyecanımın ateşini ve yaşam sevincimi hissettim. Orada olduğum için yüreğim hızlıca atıyordu. Kalp zaten hep atar, ama esas marifet kalbinin ritmini değiştirmektir. Bu tutku ve tüm yaşadıklarım beni hayata öyle sımsıkı bağlıyor ve içime öyle güzel bir huzur veriyor ki, “Korkmuyor musun” sorusuna başka türlü nasıl cevap verebilirim, bilemiyorum. O ne demek ki? Artık bu soruyu anlaşılmak yerine anlatmak için cevaplıyorum. Bu tutkuyu sadece yaşayan anlar.
Bu aşkın gücü korkuyu heyecana dönüştürür. Şiirler, destanlar yetmez anlatmaya…
Yorumlar
Loading…