“Sağ şeritte giderken emniyetten gelen motoru görüyorum. Sonra tam yaklaşırken hafif sağa kırıyorum. Bi korkuyorlar ki aklın durur” cümlesiyle motosikletle olan ilişkisini özetledi bana. Sonunda tam kahkaha olmasa da sesli sesli de güldü. 2 bin kişilik bir şirketin ilk 50 kişisinden biriydi. İnsan yöneten, operasyon yapan bir yöneticiydi.
“Tam 11 kedim dört köpeğim var” dedi kadın. “Her şeyimi onlara harcıyorum. Keşke imkanım olsa da daha fazlasını alabilsem” diye ekledi. 60’larında, temiz yüzlü, çocuklarını evlendirmiş, eşini kaybetmiş, kültürlü, modern, tahsilli bir insandı. İyilik meleği gibi bakıyordu. Kedilerden korktuğu için kendisini şikayet eden komşusuyla olan mücadelesini ballandırarak anlatıyordu. “Bana apartmanda bu kadar hayvan olmaz dedi”, “Hayvan sensin dedim”. İyilik yapması reddedilemezdi. İyilik yapmasına engel olacak herkese kötülük yapmaya hazırdı. Bu da iyilik mücadelesi için verilmesi gereken cesurca bir karardı onun için…
Benzin istasyonunda sebebi bilinmez biçimde geri gelerek bana çarptı. İndi, gayet pişkin; “Arabanın kıçına ne giriyorsun kardeşim. Dibine girersen aha olacağı bu” dedi. Ben bir şey diyemedim, demeye gerek yoktu, dememeliydim, demedim. Motoru kaldırdım, geri aldım…..
Televizyonda izliyorum; “Çok seviyordum. Beni reddedince öldürdüm. Onsuz yaşayamam” dedi. Genç kız yerine niye kendisini öldürmediğini sordum ekrana karşı. Cevap gelmedi tabi. Başka bir geri zekalı habere geçti spiker. Genç kızı düşündüm, annesini, babasını, arkadaşlarını, hayallerini…
“Adam bana sipariş mi veriyor, sahibim olarak kölesine emir mi iletiyor belli değil. Böyle adamların siparişlerine tükürmüşlüğüm vardır” dedi yılların garsonu. Bir arkadaş meclisinde sohbet ediyorduk. Elimdeki kahve fincanına baktım istemsizce, çaycıya kibar davranmadığım anlar olup olmadığını sorguladım. Yine de içemedim kalanını…
Zeka seviyesi saksıda yetiştirdiğim mandalina kadar bile olmayan, okuması yazması bulunmayan ameleyle tarlaya ağaç budamaya gidiyorduk. Bir kadınla karşılaştı, ablasıymış. Sonra gururla özetledi; “Eniştem ablamı aldatıyormuş. Kadını buldu ablam. Tek kurşunla aldı canını” dedi. Sırıttı keyifle. “Dört yılda çıktı” dedi. Eniştesiyle beraberlermiş yine. Sorun yokmuş şu anda. Testereyi onun olduğu sol tarafımdan sağ elime aldım istemsizce…
Düğün gecesiydi. Çok mutlu gözüküyorlardı. Gelin, topukluları çıkartmış, hafif alkol eşliğinde pistte kız tarafıyla göbek atıyordu; damat da pistin öbür tarafında ceket belinde terden sırılsıklam döktürüyordu. “Mutluluklar dilerim. Çok yakıştınız birbirinize” dedim, gürültüden duyması için eğilerek. Sağ elinin bileğini omuzuma koyup, hafifçe müziğe eşlik ederken ciddi bir edayla; “Amaaan be Rauf’cum. Ölümlü dünya. Baktım olmuyor, boşarım gider” dedi. İmzayı bugün atmışlardı ama gelin, gelinlik üzerinde boşanma antrenmanı yapıyordu.Damada baktım; sağ dizini yere koymuş el çırpıyordu; baktığımı görünce gülümsedi.
“Abi sıfırdan 100’ü boş ver, 200’e 7 saniyede çıkıyorum” dedi 20’lerinin başındaki genç…
Ooof of.
Yani demeye çalıştığım şey; bu insanların hepsi psikopat değil elbette. Ama normal, stabil, dingin, huzurlu, mutlu, sakin olmadıkları da çok belli. Çok var etrafımızda ve gerek motor üzerinde gerek ise sosyal alanda birer bombalar, nerede ve hangi şiddette patlayacağı belli olmayan. Dikkat edin onlara, bazıları banyo aynanızdan sabahları size bakıyor bile olabilirler.
Yorumlar
Loading…