Yazar: Esra Kuşcu
On altı yıldır ara vermeksizin sürdürdüğü radyoculuk, artık hayatının vazgeçilmez bir parçası
olmuş. Kendine özgün formatıyla müptela dinleyici sayısı gün geçtikçe çoğalan Gazoz
Ağacı’nda hayatın içinden ve yanından geçen her konuyu ustaca bir hicivle ele alıyor Cem
Arslan. Ve O da bir motosiklet tutkunu. Gümüşsuyu’ndaki radyo stüdyosundan çıktığında,
yayında kullandığı mikrofon yerini kaska bırakıyor ve motosikletiyle trafiğe karışıyor
Anahtar kelimeleri veriyorum: Best FM, Gazoz Ağacı, Gazor, radyocu, Fenerbahçeli… Cem Arslan’ı tanımlamak için bu kelimeler yeter demeyin. Çünkü bir de motorcu Cem Arslan var. Evet, esprili ve hicivli konuşmalarıyla radyo severlere seslenen, Best FM’in başarılı programcısı Cem Arslan, bu ayki konuğumuz. Yağmurlu bir İstanbul gününde, demleme çay eşliğinde gerçekleştirdik bu keyifli sohbeti. E tabii konuğumuz Cem Arslan olur da, kahkahasız olur mu?
Esra Kuşcu: Cem Arslan’ın motosiklet sevdası ne zaman başladı?
Cem Arslan: Motosiklet deyince ben baya bir gerilere gideceğim. 1970 doğumluyum ve doğma büyüme Küçükyalılıyım. Bizim orada sayfiye kültürü vardı. Sahilde bisiklet kullanmak gibi de bir alışkanlık. Meraklısı çoktu bisikletin. O zamanlar iki marka vardı: Pinokyo ve Hüdaverdi… Benim de bir Hüdaverdi’m vardı. Ve mahallede çocuklar arasında modaydı; soba telini alır bisikletin kenarına bağlardık. Janta sürten telin o patır patır sesi duyunca o bisikletler birer motosiklet olurdu. İşte o “Ben motosiklet yaptım” dediğimiz, fren için ayakkabının burnunu lastiğe sürttüğümüz yıllarda başladı aslında benim motosiklet sevdam.
E.K.: Küçükyalı’da Hüdaverdi bisiklet kullanan bir çocukluktan motosiklete uzanan bir öykü diyebiliriz yani…
C.A.: Evet, ama benim motosiklete geçmem biraz zor oldu aslında. Babamın en yakın arkadaşı bir motosiklet kazasında vefat etmiş. O derece bir yakınlarını motosiklet kazasında kaybetmek annemin ve babamın kati suretle motosiklete karşı olmalarına neden olmuş. Ve bu yüzden benim gençliğim eşin dostun motosikletlerine binerek, motosiklet kiralayarak geçti. Hatta öyle ki şu an kullandığım motosikleti bile alır almaz anneme söylemedim. Gizli aldım… (gülüyor).
E.K.: Peki ilk motosikletinizi ne zaman aldınız?
C.A.: 2005 yılında gittim bir BMW F 650 GS aldım. Hala da aynı motosikleti kullanıyorum. Büyük bir keyifle.
E.K.: Hemen soruyorum o zaman; neden BMW F 650 GS?
C.A.: Birçok markanın modellerine baktım ama BMW ağır bastı. Şehir içinde çok rahat bir kullanımı var. Tek silindirli oluşu bir avantaj, ayrıca yüksek torku olan seri bir motor. Öyle kaldırımdı ara yoldu hiç sorun olmuyor. “Gitmem” “Geçmem” filan da demiyor. Kısacası her yola gelen bir motosiklet. Seviyorum motorumu. Ama yanlış anlaşılmasın ben iki tekerlek milliyetçiliğine karşıyım. Biz BMW’ciyiz, biz şuyuz, biz buyuz gibi markalarla kendini bağdaştıran “biz aramıza şunları almayız“ şeklindeki tavırları sevmiyorum.
E.K.: Motosiklet günlük hayatınızı nasıl etkiliyor?
C.A.: Motosiklet günlük hayatı doğrudan etkileyen bir şey. Mesela benim işimin tek enerji kaynağı moral ve motivasyon. Programa çıktığımda neşeli ve enerjik olmalıyım. Eğer işe otomobille gelirsem yok öndeki sinyal vermedi, yok kaza oldu, yok o yol vermedi… derdiyle stres içinde giriyorum stüdyoya. Otomobildeki park derdi de cabası. Gideceğin binanın önünden beş kez geçebilirsin Jaws misali… Motosikletli olunca hiçbir randevuma geç kalmıyorum. Hem yol yapıp hem de hobimi gerçekleştirdiğim için gittiğim yere mutlu gidiyorum. Trafik aslında evlilik hayatımızı, iş hayatımızı, arkadaş ilişkilerimizi o kadar çok etkiliyor ki. 10 dakikalık bir hoşgörünüz varsa deponuzda, onu trafikte harcarsanız sonrasında evde ya da iş yerinde hoşgörüden yoksun olabiliyorsunuz.
E.K.: Sürüşle ilgili eğitim aldınız mı hiç?
C.A.: Aldım hem de motosikletli Yunus ekipleri var ya onlarla birlikte.
E.K.: Nasıl yani?
C.A.: Yunus ekiplerinin Amiri Fatih Bozboyacı benim çok yakın arkadaşımdır. Onlar her yıl Yunus olarak eğitmek için polis memuru alıyorlar kadrolarına. Ve çok sıkı bir eğitimden geçiriyorlar. Onlar bizden çok farklı kullanıyorlar motoru, yeri geliyor motosikletle suçlu kovalıyorlar, birileri onlara ateş edebiliyor. Hatta öyle anları oluyor ki belki de motosiklet üzerinde akrobasi yapmak zorunda kalıyorlar. Onun için istiyorlar ki memur buraya geldiğinde motosikletin “m”sinden anlamasın ama o iki üç aylık eğitimin sonunda da 100’le giden motorda şınav çeksin… (gülüyoruz). Onlarla birlikte eğitime katılma fırsatım oldu ve ben de değerlendirdim. Başlayınca anladım ki ben motosiklet kullanmayı bilmiyormuşum. Güya motosiklet kullanmayı biliyordum da biraz daha bir şeyler öğrenmek amacıyla onların eğitimlerine katılmıştım. Bu tıpkı; İngilizce bilirsin, gramerin vardır ama konuşamazsın gibi bir durum. Gerçekten motosiklet nasıl kullanılır onu öğrendim. Motosiklet kullanmanın sadece vitese takıp iki tekerlek üzerinde gitmek, virajlarda yatıp kalkmak olmadığını ve birçok inceliğinin olduğunu öğrendim. Tolga Akdeniz eğitimi veren hocaydı. Buradan O’na da teşekkür ederim.
E.K.: Uzun yol yaptınız mı hiç?
C.A.: Evet. Keyifli bir Ege turu yaptım. Çok güzeldi. Ve yapmayı çok istediğim bir iki rota var. Fakat benim iş düzenimde bu çok kolay olmuyor. Uzun bir süre ara vermem çok zor. Ki bu bahsettiğim geziler de en az on günlük turlar. Mesela bir Karadeniz turu yapmak isterim. Sonra Doğu Akdeniz’den Van Bahçesaray taraflarına… Hatta bir de yurtdışı.
E.K.: Teknik konulara, tamire filan merakınız var mı?
C.A.: Merakım var ama yapmıyorum. Garajım olsun motosikletimi kendim tamir edeyim filan gibi fantezilerim yok. Zaten gerçek hayatta o güzel kızların motosiklet yıkadığı bir garaj yok… (gülüyoruz). Kimde varsa ziyaret etmek isterim. Bir motorum olsun da her pazar söküp her pazar toplayayım diye düşünmem hiç. Deli miyim ben? Motora Lego muamelesi yapmaya gerek yok yani… Hem bir de garantiden çıkıyor.
E.K.: Trafikte sizi en çok sinirlendiren olaylar nelerdir desem…
C.A.: Bizim insanımızda gerçekten de bir sadistlik var. Şöyle ki; yoldasınız ve trafik var. Siz gidiyorsunuz onlar gidemiyor ya… Ben gidemiyorsam bana yar olmayan yol onlara da yar olmasın anlayışı var bazı otomobillerde. Ve sizin motosiklet olarak onun önüne geçmemeniz için ellinden geleni yapanlar. Mesela bazı otomobil sürücüleri, kafasını sağa doğru çevirip sizi görmemiş gibi yapıp bir yandan da milim milim sola doğru yönleniyorlar. Camına vurup uyarınca da “ben görmedim” diyor ki ben buna inanmıyorum. Bir de sigara mevzuu var. Sigara içenler sigarayı söndürmeden camdan dışarı atıyorlar ya… Özellikle de yazın kullandığımız açık kasklarda bu durum çok tehlike arz ediyor. Yine, sık başıma gelen bir hadise var. O da sıkışık bir trafikte hele bir de günün kritik bir saatiyse insanlar o sıkışmanın sıkıntısıyla hiç ummadığınız bir anda sol arka kapıdan, taksiden ya da otomobilden inebiliyorlar. Hem de can havliyle. O kişi bir yere yetişme telaşıyla bir an önce inmeye odaklanmış oluyor ama bu motosikletler için çok büyük bir sıkıntı.
E.K.: Peki kask takmayanlara ne diyorsunuz?
C.A.: Kask takmayanlar değil de o kaskı koluna takanlar daha vahim bence. “Beyninin bir değeri olmadığını o da biliyor” diyorum ben de. Yani bunun başka bir açıklaması olamaz. Kendilerini biliyorlar aslında onları da takdir etmek lazım… (gülüyoruz).
E.K.: Trafikte ya da orada burada yanınıza gelip de garip sorular soranlar oluyor mu?
C.A.: Aaa tabii kaçınılmaz sorular var sosyal hayatta. Mesela “Bu kaç yapıyo abii?”. “Bu kaç para?” sorusu var bir de. Şimdi o çok revaçta. Eskiden hızını sorarlardı şimdi daha ziyade fiyatını. Bir de “Farın yanıyo abi…” geyikler var. Ama en ilginci “Abi kız düşüyor mu?” sorusu oluyor. Ben de o zaman diyorum ki “Evet düştü az önce arkamdaydı, bak şimdi yok…” (gülüyoruz).
E.K.: Cem bey, yerimiz olsa daha çok konuşurduk ama şimdilik bu kadarı yeterli sanırım. Bu kahkaha dolu sohbet için teşekkür ederim. Motosikletinizle kazasız ve keyifli sürüşler.
C.A.: Ben teşekkür ederim.
Yorumlar
Loading…