Yazar: Oygar Han Omur
Son 15 yılın en parlak dolunayının olduğu bu dönemde geldiğimiz
Kıyıköy’de mehtaba hayranlıkla bakarken ertesi sabah yepyeni
BMW’lerle yapacağımız kum, deniz, orman ve çamurdan oluşan ilk
“Motoron Rota” etabında yol almak için sabırsızlanıyoruz.
Neden Kıyıköy?
İlk rotamız Kıyıköy. İstanbul’da yaşayan birçok enduro kullanıcısı hafta sonları enduro yapmak için genellikle Şile ve Ağva bölgesini tercih ediyor. Neredeyse aynı uzaklıkta olan ve bugüne kadar birkaç motosiklet testimizi yaptığımız Kıyıköy’de enduro motosikletler için kum, orman, çamur, dere geçişleri ile mükemmel bir enduro parkuru mevcut. Aynı zamanda ailece gelip konaklayabileceğiniz, siz orman yollarında kurtlarınızı dökerken ailenizin de hoşça vakit geçirebileceği, motosiklet dostu bir işletme olan Hotel Endorfina’nın olması da bu seçimimizi kolaylaştırdı.
Nasıl Yaptık?
Burada uzun zamandır enduro yapan Hotel Endorfina’nın sahipleri Ali İhsan Bey ve Mehmet Bey’in rehberliğinde, otelden başlayıp otelde biten 40 km’lik bir parkur belirledik ve rotamızı Garmin Zümo GPS ile kaydettik. (Rotanın GPS kordinatlarını web sitemizden bilgisayarınıza yükleyebilirsiniz.) Yine bir hafta sonu, yine bir doğa harikası mekân ve yeni BMW G 450 X’ler. Kıyıköy mü bizi çok sevdi yoksa biz mi onu? Bunu anlayamadım ama burası yüzünden hafta sonu yaptığımız testler bize daha ziyade tatil gibi gelmeye başladı. Hotel Endorfina’nın konforundan, leziz yemeklerinden ve muhteşem güzellikteki doğasından kopmak işimize gelmiyor sanırım. Endorfina’nın en güzel ve rahat tarafı, enduro meraklısı babaların ailelerini de yanlarında getirerek motosikletleriyle ormana, kumsala kaçamak yapabilmeleri. Motoron ailesi olarak bu tanıtım ve tavsiye bölümümüzde, Borusan BMW’nin dergimize tahsis etmiş olduğu iki adet G 450 X enduro modelini de uzun süreli deneme şansımız oldu. Yeni bir motosiklet hakkında fikir sahibi olabilmek için şöyle koca bir gün boyunca selesinden inmemek gerek. Zaten bizim işimizin de en keyifli olan yanı bu. Bölgeyi çok detaylı bilmediğimiz için bilenlerin tavsiyelerinden ve test için tahsis edilen Garmin Zumo 500’den yararlandık. İlk işim Zumo 500 GPS sehpasını gidona monte etmek oldu.
Yeri gelmişken gün sonunda edindiğim izlenimi hemen aktarayım. Garmin Zumo 500, geniş, dokunmatik ekranı ve kolay menüsü ile enduro sürüşlerinde bile kullanımının ne kadar rahat olduğunu ispatladı. Sapakları, kavşakları çok rahat algılayıp eldivenimi bile çıkarmadan ekranı kullanmama olanak sağladı. Yola çıkarken, planladığımız etabın tahmini 40-50 km mesafeli olacağını ve 4-5 saat civarında süreceğini ön görmüştük. Sanırım bu bölgenin en büyük özelliği Karadeniz sahili olması. Geldiğimiz gün hava açık ve güneşliyken, gece bütün şiddetiyle yağmur indirdi. Normalde bu bölgede 100 km gibi bir mesafeyi 4-5 saat içinde tamamlayabilirsiniz ama fotoğraf çekimi, kavşak noktalarında koordinatları kaydetmemiz ve ağırlaşan zemin yüzünden sık sık durmak zamanımızdan çaldı. Yol boyunca denediğim ve izlenimlerimi aktarmak istediğim başka bir aksesuar ise arazi şartlarında ilk defa kullandığımız, Shoei Hornet Enduro Touring kaskı… Normalinde araziye gözlüklü (goggle) motokros kaskıyla çıkmak daha kullanışlıdır. Ancak Shoei Hornet bu konudaki fikrimi değiştirmeyi başardı. Gerçi rahat nefes almak için camımı yarım parmak açmam gerekti ama onun dışında Shoei Hornet pek sıkıntı yaratmadı. Hatta benim gibi gözlük kullanıyorsanız, bu kaskla oldukça rahat edebilirsiniz…
Çamurdaki en büyük sıkıntı killi toprağı motordan ve lastiklerden tahliye edememektir. Çamurda bu şekilde debelenmek de sürüş kalitesini düşürüp, ortamı çekilmez hale getirebiliyor. Ancak Karadeniz Bölgesi’nde toprak; taşlı ve daha az killi bir yapıya sahip olduğundan ne kadar çamur da olsa çok sıkıntı çekmedik… Gerçi kimi yerlerde biraz kil tabakası da olsa geneli rahat ve performanslı sürüş sergilenebilecek güzellikteydi. Yani kısacası; bir enduro parkuru için aranan her özelliği burada bulmak mümkün. Toprakla başladığımız parkur önce bizi sinirli, dev dalgaların dövdüğü bir sahile indirdi. Hiç beklemediğimiz bir anda kocaman bir dalganın bize sürpriz yapmasına engel olamadık ve biraz ıslandık. BMW G 450 X kum parkurda da oldukça keyif verici bir motosiklet. Kum üzerinde giderken, selede arkaya kayıp gaza yüklenerek vitesleri yükseltiyoruz. Düşük süratlerde kafayı kuma gömmeye çalışan motosiklet suda giden bir jet-ski edasıyla hızlanıyor. Hafif bir enduro motosikletiyle bu zeminde oynamak gerçekten çok keyifli (Dalgalarla dalga geçmeyin ama). Denize akan dereleri geçip çamurda sıkı bir tırmanış yaparken hem adrenalinimiz tavana vurdu hem de vücudumuzda çalışmayan adale kalmadı. Yorgunluktan bitap düşünce dönüş yoluna çıkıp yeniden sahile dönen yolları takip ediyoruz.
İrlanda sahillerine benzeyen bir koy; Mavroz Koyu. Yeşil bitki örtüsü neredeyse denize kadar inmiş. Yorgunluğumuza rağmen dayanamayıp ufak tepeciklerde biraz atlamazıplama oynuyoruz. Günün bu kısmı daha bir keyfili geçiyor.
BMW G 450 X gerçekten yüksek performanslı, oldukça dengeli, bir o kadar da yakışıklı bir motosiklet. Yalnız motosikletlerden birinin aküsü biraz zayıftı ve stop ettikten sonra çalıştıramadık. Mecburen akünün kendini toplaması için bir süre bekledik ve ancak ondan sonra motoru çalıştırabildik. Bunun verdiği tedirginlikle motoru bir daha stop ettirmeye çekindim. Böylece kros bir motosiklette ayak marşının ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Bir diğer şanssızlığımız ön lastiğin patlaması oldu. Her ihtimale karşı yanımızda taşıdığımız lastik spreyi kaybetmek üzere olduğumuz vakti bize geri verdi ve yola devam ettik. Ufak turumuz yol şartları ve teknik zorluklarla tam bir enduro serüvenine dönüştü. Elbette kızıl renge bürünmüş doğada ve yapraksız kalmış ağaçların arasında verdiğimiz molalarda lezzetli dağ çileklerinden tatmayı da ihmal etmedik. Enduro yapmanın en büyük güzelliği de bu zaten. Birçok zaman tabiat nevalenizi hazır tutup sizi anneniz gibi besliyor. Boşuna “tabiat ana” dememişler…
Günün sonunda oldukça çamurlu – çamur adam tadında- yorgun ve susamış olarak otele, ailelerimizin yanına döndük. Böyle bir durumda motosikletten inince yapılacak en önemli ve en güzel şey nedir diye soracak olursanız “buz gibi bir bira içmek” derim. Çok keyifli geçen bu hafta sonu programını Motoron ailesi olarak sizlere de şiddetle tavsiye ederiz.
KIYIKÖY ROTA NOTLARI
Nasıl Gidilir?
İstanbul’a 165 km.
TEM yoluyla, Edirne istikametini takip edin. Çerkezköy sapağından Saray yönüne doğru gidin. Saray’dan sonraki 23 km’lik, ormanların içerisinden geçen çok güzel bir virajlı yoldan sonra Kıyıköy’e ulaşacaksınız. Eski yolu tercih ederseniz, hiç TEM’le uğraşmadan, Avcılar, Çatalca, Saray’ı takip ediyorsunuz. Gerçi yolu uzatmış oluyorsunuz ama köylerin arasında yol almak çok daha keyifli.
Nerede Kalınır?
Hotel Endorfina
http://www.hotelendorfina.com/
Kıyıköy’de bir çok pansiyon mevcut, otel sayısı ise sınırlı. Ancak Hotel Endorfina’dan çok memnun kaldığımız için bunların araştırmasını size bırakıyoruz.
Ne Yenir?
Kalkan, mezgit, tekir, barbunya, karagöz ve pavurya…
Birinci geçim kaynağı balıkçılık olan Kıyıköy’de daha girişte gözünüze çarpan teknelerin çokluğu karşısında nostaljik bir balıkçı köyüne geldiğinizi hissediyorsunuz. Dolayısıyla balık lokantalarının sayısı da oldukça fazla. Mevsimine göre değişen balık çeşitleri arasında yörenin en ünlü balığı; Karadeniz açıklarına bırakılıp sonra da gidip toplanan ağlardan çıkan kılçığı az, beyaz etli ve lezzetli kalkan. Mezgit, tekir, barbunya, karagöz de diğer rağbet gören balıklar.
Endurolar için bir cennet!
Kıyıköy; sakinliği, doğası ve konaklama imkânları ile enduro severler için tam bir cennet. Yakınındaki baraj yolları ve havzası, çamurlu orman yolları, uzun düz kumsalları, dere geçişleri ile bir endurocunun hayalini kurduğu tüm özellikleri 50 km2 içerisinde sunuyor. Aşağıdaki haritalardan da göreceğiniz üzere otelden çıkıp hiç asfalta girmeden tüm rota, molalar ve fotoğraf çekimleri ile yaklaşık dört saatte tamamlayabilirsiniz. İstediğiniz taktirde rotayı orman yollarından İğneada’ya kadar uzatabilir ya da uydu haritasında gözüken, barajı çevreleyen çok güzel bir toprak yoldan hızlıca dolaşabilirsiniz. Aklınızdan “Benim GS’im ile bu rota yapılır mı?” diye geçirdğinizi tahmin ediyorum. Açıkçası büyük hacimli yol enduroları ile bu rotayı önermiyoruz. Ama yine de şansınızı denemek isterseniz kesinlikle arazi lastiği kullanmalısınız. Garanti edeceğimiz tek şey günün sonunda sizi çamurlu motosikletlerin, yorgunluğun ve nefis bir manzaranın bekliyor olacağı.
Yorumlar
Loading…