Yazar: Fabio Meloni
Hem güzel, hem de fiyat ve performans açısından herkesin erişebileceği tipte
motorlar olduklarından, yaşı çok genç olanların “süperspor dünyasına” giriş bileti
olarak tanımlanabilirler. Ninja pist meraklılarına da uygun, CBR ise her zaman
“heyecanlı” sürüş istemeyenler için ideal bir motor
Erişkin olduğunda bir takım harika haklar kazanıyorsun. Örneğin otomobil kullanmak için ehliyet alabilirsin, ya da okula gitmediğinde mazeret kağıdını kendin imzalayabilirsin. Bu arada eğer motosikletçi ise, tabii ki en büyük kazanımın artık gerçek bir motora binme hakkını kazanman olacaktır. Artık, otobana çıkabilirsin. Onsekiz yaşını doldurduğunda ailene, -fiyatı elveriyorsa- hangi motorda gözün olduğunu yavaş yavaş belli edebilirsin. Aslında önünde iki olanak var: “İri” motorların gücü azaltılmış versiyonlarından bir tane seçmek, ya da küçük silindirli ama bu test sürüşümüzün konusu olan Honda veya Kawasaki gibi çevik bir motora sahip olmak. Bu iki farklı seçimden her birinin kendisine göre artı ve eksileri var. “Maxi” motorlar tabii ki herkesin rüyasını süsleyen, çok güzel, ama fiyatları daha pahalı modeller. Biraz da güç kaybettirmek için acımasızca “boğulmuş” motorlarının insanda bıraktığı acıma duygusu var. Evet, 18 yaşını doldurduğunda onları tam güçleriyle kullanman mümkün, ama tekrar trafik onayına (homologasyona) tabi tutman gerekecek ve bu da hemen kolayca yapılabilen basit bir işlem değil. Küçük silindirli motorlara gelince; belki büyük motorların görüntü ve ışıltısına sahip değiller, ama fiyatları daha uygun, virajlarda keyif veren performans sunarlar ve hem maksimum hıza hem de yüksek devirlere sorunsuzca çıkmana izin verirler. Yani diğerleri gibi kısırlaştırılmış değillerdir.
Bu iki motorun (Kawasaki çift silindirli, Honda tek) ortak noktaları su soğutmalı oluşları, elektronik enjeksiyon sistemine ve yeterli aerodinamik korunaklılık sağlayan tipte karinalara sahip olmaları. Diskli frenleri oldukça büyük ve güzel, lastikleri de bir hayli “irice”. CBR’nin fiyatı daha ucuz, ama bunun nedeni bazı parça geçişlerine bakınca anlaşılıyor. Ama yolcu açısından bakıldığında rakibinden daha rahat. Ninja ise daha pahalı oluşunu birkaç beygir daha fazla güce sahip olması, Y şeklinde ilginç kolları olan jantları, papatya şeklinde fren diskleri ve fiyakalı susturucusu ile açıklamaya çalışıyor.
Genelde her ikisi için de her tipte sürücüye uygun motorlar denilebilir, zira ayakları yere kolayca dayamaya izin veren alçak seleleri, hafif manevra özellikleri ve gaz koluna yumuşak tepki vermeleri onları her kesim için ideal motorlar haline getiriyor. Ama bu özellikleri farklı karakterlere sahip oldukları gerçeğini değiştirmiyor.
Farklılıklarını saymaya CBR’nin daha iyi bir sürüş pozisyonuna sahip olduğunu belirterek başlayabiliriz: Sürücünün gövdesi gidona biraz daha yüklenmiş pozisyonda, ama sele üzerinde saatlerce kaldıktan sonra bile yorgunluk hissettirmiyor. Sele ve pedallar arasındaki mesafenin uzun olması da sürücünün bacakları açısından konfor sağlıyor. Bu motor yakıt püskürtme tarzı küçük silindir hacmine sahip tek silindirli motorların tipik özelliğini yansıtıyor: Düşük devirlerde lineer, orta devirlerde oldukça iyi bir torka sahip, ancak maksimum hızı sınırlı. Başka deyişle hemen güçlü bir çekiş performansı sunuyor ve vitesleri hızla büyütmenize gerek kalmıyor, ama hız yükseldikçe titreşimler başlıyor ve belli bir noktada kesiliyor. Yani her zaman hızlı seyirler yapma merakına ve fazla deneyime sahip olmayan sürücüler için ideal. Bu küçük CBR virajlar arasında çevik, hafif ve üstelik gerek viraj çıkışlarında gerek viraja girerken çok stabil bir motor. Ya da asfalt düz ise çok stabil demek daha doğru olur, çünkü asfaltta bozukluk başladığında Ninja’ya göre daha fazla “sallanmaya” başlıyor. Yine de bunun asla gazı kesmeyi gerektirecek seviyede olmadığını belirtelim. Honda’nın tek ve büyük bir sorunu var: Frenleri. Ön fren sisteminin gücü zayıf ve hatta öyle ki, sağ fren kolunu rakibi Ninja’nın çok daha etkin olan ön fren koluna oranla en az birkaç metre önceden var gücümüzle sıkmak zorunda kaldık.
Genel bir bakışla Kawasaki çok daha sportif motor denilebilir. Bu saptamayla çelişkili olan sadece sürüş pozisyonu, çünkü sürücü öne daha az yaslanıyor ve selede daha az yatık, yani daha dik oturur durumda kalıyor.
7.000-8.000 devirlere gelene kadar oldukça silik, ama ondan sonra 13.000 devire ulaşana kadar gayet canlı. Daha etkileyici “sound”u bir yana, bu motorun genel performansının da Honda’nın tek silindirli motoruna göre daha iyi olduğunu ifade etmeliyiz. Tabii bu performanstan gerektiği gibi yararlanabilmek lazım: Şayet virajdan gereğinden bir yüksek vitesle çıkarsanız, CBR’nin hemen birkaç metre arkasına düşersiniz. Aynı şekilde kırmızı ışıktan kalkış yaparken de debriyaj koluyla aranızda iyi bir iletişim olması gerekiyor. Bu arada yeri gelmişken belirtelim: Her iki motorun şanzımanları ve debriyajları yumuşak, hassas ve modülasyonlu. Sadece Kawasaki’nin vites geçiş aralıkları daha kısa. Ninja’nın gövdesi “yetişkin” bir sportif motorunkini anımsatıyor. Dar parkurlarda rakibinden biraz daha sakin, ama her koşulda ayakları yere sağlam basıyor. Ani gaz kesmelerde dengeli, viraja girerken ve virajı alırken asfalt yüzeyi bozuk bile olsa kararlı ve güçlü. Ninja ani yön değiştirme manevralarında Honda kadar çevik değil ama 160 kg ağırlığında bir motor olduğunu unutmayalım. Bu sıkleti ile belki yıldızlı 10 puan alamaz ama yine de en yüksek puanı hak ediyor.
Bütün bu özellikleri, siz okuyucuların da fark etmiş olabileceği gibi, Ninja’yı rakibine oranla pist sürüşlerine de daha uygun bir motor haline getiriyor. Zaten bu nedenle kendi adına adanmış bir yarış organize ediliyor ve orada yaptığı dereceler çok iyi. Elbette 300 metrelik düz parkurlara sahip bir pistte değil ama virajlarla dolu güzel bir motodromda çok keyif vereceği kesin. Üstelik bir de özel karışımlı iki lastik takarsanız, keyif ikiye katlanabilir. Motorun yerden yüksekliği rakibine oranla daha fazla, düz parkurlarda daha hızlı, frenlemede ve virajlarda daha etkin. CBR de keyif verici bir motor ama tempoyu biraz yükselttiğinizde rakibinin arkasında kalıyor.
Kısaca, Kawasaki için daha fazla ödemeye değer mi derseniz, şu yanıtı veririz: Performans meraklısı iseniz, kesinlikle evet. Ama bunun dışında Honda da gayet iyi bir motor. Titreşimleri bir hayli az olan çift silindirli motoru 2 zamanlı motorları anımsatıyor.
HONDA CBR250R
Soldan başlayarak saat yönünde ilerlersek: CBR’nin gösterge tablosu modern ve şık görünümlü. Asgari gerekli göstergelerden başka, yakıt seviye göstergesi, saat ve soğutma suyu sıcaklık göstergesi var. Pilot selesi rahat, yolcununki de fazla yüksekte değil ve geniş tutunma kulpları öngörülmüş. Ön fren kaliperi iki pistonlu ve 296 mm bir diski ısırıyor. Arkada 220 mm çaplı disk ve tek pistonlu fren kaliperi var. Yakıt deposunun tapası zor erişimli. Susturucu da estetik değil ve fazla iri.
KAWASAKI NINJA 250R
Soldan başlayarak saat yönünde ilerlersek: Ninja’nın gösterge tablosu biraz “old style” bir görünüme sahip, Okunaklı üç yuvarlak gösterge var ve LCD ekran yok. Saat ve yakıt seviye göstergesi olmayışı kötü. Pilot selesi oldukça geniş ve rahat; ama yolcu biraz yukarıda kalıyor. Fren sisteminde iki pistonlu kaliperler ve papatya şeklinde diskler mevcut. Ön disk 290, arka disk 220 mm. CBR’nin tersine Ninja’nın yakıt deposu tapası daha rahat erişilebilir konumda. Susturucunun görünümü de göze hoş geliyor.