Kendi alanında çok seveni olan Suzuki DL650 Vstrom, 2017 yılında Euro 4 için güncellenirken daha da geliştirilmiş. Biz de bu geliştirmeleri daha yakından görüp tecrübe etmek için kendisini teste aldık…
Vstrom’un her zaman kendine has bir seven kitlesi vardı ve bu kitle yenilenecek DL650’yi merakla bekliyordu çünkü tasarımı nihayet o ağızlardan sular akıtan 1000cc’lik ağabeyine benzeyecekti. Önceki çift farlı versiyonu artık biraz eskimiş duruyordu ve biz “Neden ağabeyi gibi tasarlanmıyor?” derken aslında Suzuki de benzer şeyi düşünüyormuş. Bu tek farlı tasarım ve kendine has gagası çok daha güzel duruyor.
Sarı rengini internette ilk gördüğümde ağzımın suları akmıştı ve test motosikletinin de şansımıza sarı olması çok hoşuma gitti. XT versiyonundaki tubeless fakat telli jantların bakır rengi de motosikletle mükemmel uyum sağlıyordu. Yine bu versiyonda bulunan elcik korumaların motosiklete ayrı bir hava kattığını söylemeden de geçemeyeceğiz tabii ki. Distribütörlükteki arkadaşlar bununla da yetinmeyip Suzuki’nin Extra listesinden üçlü çanta seti, koruma demiri, sis farları, karter koruma, ayaklık uzatma, ayarlı pegler gibi bir sürü donanım eklemiş. Arka çantayı biraz ufak bulsam da çantada ve çanta bağlantı elemanlarında kullanılan malzeme kalitesini çok iyi buldum. Bunun önemini düşük kaliteli malzeme ile üretilen çanta ve bağlantı elemanları ile hafif bozuk bir yola veya çukura girdiğinizde çıkan “takırtı tukurtu” sesleri kulağınızı tırmaladığında rahatça anlayabilirsiniz. Ayrıca egzoz’un yeri ve şekli de değiştirilerek ağabeyi DL1000 ‘e benzetilmiş. Bu sayede DL1000 için üretilmiş çanta setleri extra bağlantı elemanları gerektirmeden kullanılabilecek hale getirilmiş.
Aynalar tasarım olarak “Renault 12 Toros” çıkması gibi duruyor olsa da gösterdiği alan yönünden her türlü övgüyü hak ediyor. Arkayı rahat görebilme olayını başka bir seviyeye taşıyan bu aynalar ile iki şerit yanımı bile görebiliyorum yahu! Bu kadar geniş görüş açısı için tasarımdan tabii ki hemen vazgeçebilirim. İşlevselliğe odaklı biri iseniz bu aynalara bayılacaksınız.
Kadran tasarımı ne yazık ki biraz 10 yıl öncesinin tasarım anlayışı kokuyor. Motosikletin güzel ve güncel tasarımına rağmen nedeni tam anlayamadığım bir sebepten dolayı eski gözüküyor. Kadranda her şey mevcut. Yol bilgisayarı, yakıt göstergesi, saat ve bilimum ıvır zıvırı doldurmuşlar. Fakat sol elcikteki kumanda panelinden bunları kontrol etmek biraz güç zira hem buradaki hem de kadranın üzerindeki iki tuşu bir arada kullanmanız gerekiyor. Ayrıca kumanda panelinden verilecek komutlar çok karışık. Yani bununla yolda giderken uğraşmaya kalkmak pek akıllıca bir fikir gibi gözükmüyor. Onun dışında kadranın okunabilirliği gayet yerinde.
Onu bunu bir kenara bırakalım da size müthiş sürüşünden bahsedeyim. İki silindirli 90 derecelik V-Twin bir motora sahip ve kağıt üzerinde bakıldığı zaman 71 beygirlik öyle “aman aman” çok denebilecek bir güç üretmiyor. Fakat kağıt üzerinde dedim değil mi? Okumaya devam edin… Motosikleti test için almaya giderken açıkçası rahat kullanılan fakat biraz sıkıcı bir motosiklet bekliyordum. Marşa basıp yola çıktıktan takribi 5 dakika sonra içindeki psikopatı hissetmeye başlamıştım bile. Alt devirlerden itibaren dopdolu gelen güç bandı kendini hissettiriyor ve vaad ettiği 62NM’lik torkunu geniş bir aralıkta vermesinden dolayı viteslerle uğraşıp gücü korumaya çalışma stresine girmeden virajlarla haşır neşir oluyorsunuz. Olay sadece bununla da bitmemiş çift buji sayesinde de daha yumuşak gaz tepkileri alınmış ve eski motordaki titreşim problemi büyük oranda çözülmüş.
Tabii bunlar sadece gazlama değil uzun yollarda yakıt ekonomisi de düşünülerek yapılmış şeyler. Sakin gidildiğinde bu 216 KG ağırlığa sahip motosiklet ile 4 litre yakmak mümkün. Sitesinde yazan 4.1LT/100km rakamı oldukça gerçekçi. Benim gibi “arkadan atlı kovalıyormuş” gibi sürerseniz ortalamanız 6.5LT/100km rakamına çıkabilir. Üzerindeki 20 litrelik kocaman yakıt deposu ile uzun kilometreler boyunca yakıt almadan gidebilirsiniz.
Atlı kovalıyormuş gibi sürmek demiş ve lafını açmışken bahsedelim. Kıvraklığına ve viraj içindeki stabilitesine tam manasıyla “hasta oldum”. Viraja girerken hiç korkmadığınız, kontrayı verdiğiniz anda yatan ve viraj içinde gerektiği takdirde çok hızlı bir şekilde ikinci çizgi belirleyebileceğiniz bir motosiklet düşünün. Akıllara bir supersport veya çok kıvrak bir spor naked geliyor değil mi? Suzuki ne yapmış ne etmiş bu motosiklette o spor naked tadını yakalamış. Sürmesi bir naked kadar zahmetsiz, kıvrak ve virajlı yollarda bir o kadar keyifli iken arkada üçlü çanta seti ve dik bir oturuşla lord kamarası konforunda ilerliyorsunuz.
Önce biraz gazlayıp ısınıyorsunuz. Sonra tempoyu yavaş yavaş artırarak önde Tokico arkada Nissin kullanılmış frenleri daha da zorlamaya başlıyorsunuz. “Suzuki kadran tasarımını 2006’da bırakmış gibi gözükse de frenleri 2006’da bırakmamış” diyip daha da asılıyor ve limitlerini görmeye çalışıyorsunuz. Frenler gerçekten muazzam. Motosikleti yatırıp virajdan gazı açarak çıkıp yine bir sonraki viraj için aynı işlemleri tekrarlıyorsunuz ve bundan hiç sıkılmıyorsunuz. Test ettiğim bir hafta boyunca ben hiç sıkılmadım ona güvenerek böyle rahatça konuşabiliyorum. Üzerindeki V-Twin motor ve şansıman kusursuz denebilecek uyumlulukta çalışıyor. Gazladıkça insanın daha da gazlayası geliyor. Çok basit bir rutin olan sabah kalkıp işe gitmek büyük bir zevk haline geliyor. Rotada virajlı yollar da varsa demeyin keyfinize! Tüm devirlerin dolu olması müthiş bir his. Bundan vazgeçemiyorsunuz…
Düşük devirlerde gazı kendisi ayarlayan “Düşük Devir Yardımcısı” sayesinde dur kalk trafiklerinde de gayet kendisi ile mutlu mesut bir hafta geçirdik. Debriyajının ağır olması uzun süre trafikte kalındığında sol parmaklarımı biraz ağrıtsa da onu da böyle sevdik.
Üç seviyeli çekiş kontrol sistemi sayesinde de yağmurlu havalarda gazı açarken hiç korkmadım. Birinci seviye az devreye girip spor sürüşlerde arkanın kaymasına biraz izin verirken ikincisi ise yağmur ve kötü yol şartlarında kullanılması önerilen daha fazla devreye giren mod. Üçüncü ise benim en sevdiğim kapalı modu. Motorun gücü o kadar dengeli ve rahat geliyor ki aslında bir çekiş kontrol sistemi kullanmanın çok gereği yok. Biraz önce de dediğim gibi yağmurlu havalarda kullanmak güvenlik açısından düşünüldüğünde mantıklı gözüküyor.
Kadrana konulan yol bilgisayarının kontrollerinin biraz iyileştirilmesi ve daha kolay hale getirilmesi gerek. Keşke fiyatı da biraz daha düşük olsaymış diye insan iç geçirmeden edemiyor… Bu klasmandaki rakipleri NC750X’den daha seri ve kıvrak, Yamaha Tracer 700’den ise daha donanımlı olduğunu da vurgulamak gerek. Özellikle kıvraklığı ve viraj performansı kendine hayran bırakacak seviyede. Düşük yakıt tüketimi de ülkemiz şartlarında bir tercih sebebi. Sonuç olarak Yeni DL650 Vstrom, geçirdiğim bir haftada bana müthiş eğlenceli ve güzel anılar katarak aklıma kazınan motosikletlerden biri oldu. Bu klasmanda bir Sport Touring bakıyorsanız eğer Vstrom 650’ye mutlaka bir göz atmalısınız.