Kontrol edemediğim gelişmeler için üzülmemeyi öğreneli çok oluyor. Mesela deprem olacakmış; eeee. Hayır, yani ne yapabilirim ki? Evi çelikten yapsan berberin bina çürük belki kardeşim. Ense traşınla favori arasında gidersin sallanırsa. Bunun için dertlenmeye gerek var mı?
Memleketimin haline daha doğrusu insanlarımın haline de uzun zamandır çok dert etmiyorum. Bin yıldır böyleyiz, nasıl düzelebiliriz ki? Hem, ben ne yapabilirim? Ancak çok sık gerçekleştirdiğim yurt dışı seyahatlerim bu ara Almanya’ya yoğunlaşınca bir şey dikkatimi çekti. Daha doğrusu dikkatimi zıplattı desem daha doğru olacak. Klişe laf ama; kesinlikle biz her yerde aynıyız ve iflah olma ihtimalimiz sanırım hiç yok.
Taksi’ye bindim Düsseldorf’ta. Doğal olarak Almanya’daki her taksi şoförünün yüzde 95’inin olduğu gibi bu arkadaş da Türk. 17 yıldır Almanya’daymış. İkinci cümleden sonra “Abi burada demokrasi var sanıyorsunuz ya. Uzaktan öyle gözüküyor. Burada demokrasi filan yok. Mesela burada bir Alman polisine bıçak çek, alnından vurur adamı. Noldu demokrasi. Türkiye’de yine bi derdini anlatırsın” !!!! Ne denebilir ki. Arkadaş 17 senede rehabilite olmamış, benim katkı verebilmem mümkün değil. Fişimi aldım, teşekkür ettim, indim.
Bir hafta sonraki yine Düseldorf seyahatinde boş vakitte Polo mağazasında kışlık eldiven bakınıyorum. Bilirsiniz, almasan da mutlu olursun reyonların arasında ya. İşim bitti kapıdan çıktım ki tam karşı şeritte bir şangırtı oldu. Motosikleti yerden yarım metre kadar havalanmış gördüm. Arkasından da kamuflaj elbiseli biri yuvarlanıp duruyor ama görüntü feci. Öyle az boz bir sürat değil ama. Motosiklet kaldırıma vurup iyice havalandı ve kaldırımda yürüyen bir adamın biraz yanından geçip büyük bir gürültüyle evin duvarına çarptı. Motor çarpıp yere düştü ve durdu ama bu arkadaş biraz daha yuvarlanmaya devam etti. Aynı kaldırımın yanında sırt üstü durdu. Yerde oturur şekilde doğruldu. Türkçe, “Anam kolum, gitti kolum” diye bağırıyor. Birileri koşturdu, arka sokakta mı bekliyormuş ne ambulans anında geldi. Alıp götürdüler.
Köln’de otelden ayrılıyorum. Bankodaki kız şirket bilgilerini aldı fatura verecek kırk dereden su getiriyor. Ben Almanca danke ve nayn’dan başka kelime bilmem. İngilizce anlaşıyoruz. On dakika filan süründük. Ödemeyi daha önce yaptığım için çıkıp giderim diye iyice giyinmişim, terlemeye başladım. Sırt çantamı yere koymam, sırtımda ağırlaşmaya başladı. Çıkardım bankonun kenarına koydum. Hemen ikaz etti yine İngilizce, oraya sırt çantası konmazmış. İş bitti gidiyorum, Türkçe “Hayırlı yolculuklar” demez mi… -“Niye söylemediniz daha önce Türk olduğunuzu?” dedim. -“Benim için ne söyleyeceğinizi merak ettim. Bekledim o yüzden” dedi. Kıllığına uğraştırmış yani. O ana kadar kötü söz demedim ama ramak kaldı. Çıktım gittim homurdanarak. Esprisinin anlaşılamadığı ifadesiyle bakıyor öyle.
Berlin’de taksideyim. Yine bir Türk kardeşimiz. Sohbet ediyoruz. İşler nasıl, kiralar arttı mı, uçak biletleri uygun mu vs. -“Abi” dedi; “Keyfimiz yerinde. Ben normalde xxx genelevinde duruyorum. yyy’li bir Türk abimize ait. Kollar bizi sağolsun. Türklerden başka kimse duramaz o durakta. Çok da iyi iş çıkar çok şükür” Adamın şükrettiği konuya bak. Hem feodal, hem de dibine kadar asimile olmuş.
Yine Alamanya’da bir yerlerde ışıkta bekliyorum. Mc Donalds’ın önünde bir kayar kapılı minibüs durdu. Malzeme indirecek belli ki. Ama yol iki şerit ve 7, 8 metre uzakta durup malzemeyi taşımamak için şeridin birini kapattı. Dörtlü filan da hak getire. Doğal olarak arkasındakiler onu gidecek sandığı için öyle bekliyorlar. Bu Almanların kafası basmadığı için hemen sola atlayıp boşluğu bulmayı bilmez bunlar. Şoförün inip yan kapıyı açtığını görünce uyandılar işi. İlk korna sesini orada duydum. Meğer BMW’ye Almanya’da da fabrika çıkışında korna takıyorlarmış. Bu bizim eleman bir dellendi. Türkçe ana avrat küfür ediyor ortalıkta. Gitti en öndeki arabanın camının dibine, iki blok öteden duyulacak şekilde orta yaşlı bir ablaya feci sövüyor. Sonra hırsını alamadı gitti kayar kapıyı iki kere açıldığı yöne savurdu. Kapı gidip sonuna vurup geri geliyor bu bir daha vuruyor. Arkadaşta öfke kontrolü yok. Millet solundan seyirtti de bu bağırmayı kesti.
October Fest’in son Pazar günü, saat 22 gibi her şey anında bitti. Yüzlerce insanla birlikte park alanından çıkıp taksi beklemeye başladık. Herkes kendi medeniyeti içerisinde bir centilmenlik kuyruğu yapmış ama var 500 kişi belki. Yani sonsuz taksi olsa sıra sana iki saatte gelmez. Taksi beklenilen yerden 300 metre geriye gittim. Hafif viraj nedeniyle bekleyenler de görülmüyor. Gelen ilk taksiye bindim devam ettim. Kalabalığın önünden geçtik gittik.
Kalabalığı görünce ne halt ettiğime anca aydım. İnsanın bu yaşta kendi kendine utanması da zor oluyor be arkadaş. Bağırdım kendime. Azarladım. Kızdım. Pişman oldum. Ve üzüldüm.
Çareyi biliyorum ama düzeltemeyeceğim şeyler için dert etmemeyi öğrenmeye çalışıyorum ben.
Yorumlar
Loading…