Türk motosiklet sektörünün en önemli problemlerinden biri, motosiklet üzerindeki yerleşik algıdır. Türk toplumunun güçlü ve korumacı aile yapısı, motosiklet kullanımının önündeki en büyük setlerden biri oldu. Motosiklet, bir nevi aile kurumuna karşı bir “tehdit” olarak algılandı.
Motosikletin tam karşısında ulaşım için tasarlanmış beş kişilik, çekirdek aileler için biçilmiş kaftan olan otomobil vardı. Çok daha pahalıydı ama ailenin mutluluğu söz konusuydu. Bakın dönemin reklamlarına, hep mutlu aile portresi çizilir; anne baba önde, çocuklar arkada. Hal böyle olunca aileden biri sayılan otomobile karşı bireyselliğin temsilcisi, “özgürlük” peşinde koşan motosiklet, “zibidi” prototipinden ileriye gidemedi.
Önyargıları değiştirmenin, dünyayı değiştirmekten daha zor olduğu gerçeğinden hareketle; Türk motosiklet sektörü de işin kolayına kaçıp “dünyanın değişmesini” beklemeye karar verdi. Bu arada elindeki yegane kavram olan “Özgürlük Kavramı”na sıkı sıkıya sarıldı ve bu dönemde motosiklet, bir hobi aracına dönüştü. Yavaş da olsa geleneksel yaşam biçimlerinden modern yaşam biçimlerine dönüşüm, motosikletin önünü açmaya başladı. Önyargılar kırıldı mı? Hayır! Ama çatlamaya başladı. Buna bir de ekonomik baskıyı ekleyince Motosiklet Sektörü sıkıştığı dar alandan kurtulmaya başladı. Bu değişim, doğası gereği büyük sermayenin ilgisini çekti. Düne kadar motorsever esnafın gayretleriyle ayakta kalmaya çalışan yerli sektör, bizzat Türkiye’ye gelen motosiklet markaları ile sermayeyi elinde tutan büyük holdinglerle karşı karşıya kaldı. Bir nevi bakkal, süpermarkete karşı durumu. “Algıyı değiştirmektense dünyanın değişmesini bekleriz” diyenler, dünya değiştiğinde kendilerinin “değiştirileceği” gerçeğini ne yazık ki göremediler. Algıyı istedikleri gibi değiştirmeyi ve yönetmeyi çok iyi bilen büyük sermaye, ısınma turlarını attı ve şimdi sahaya çıkıyor.İşte bu oyunculardan biri Doğan Grubu! Suzuki markası ile attığı bir yıllık ısınma turunun ardından yıllardır sektöre öncülük eden Ferco’nun elindeki Vespa, Piaggio, Aprilia ve MotoGuzzi distribütörlüklerini bünyesine kattı. Gerek sermaye gücü, gerekse operasyonel yetenekleriyle kendisinden çok şey beklenen bu yeni ve hevesli oyuncu, Türk motosiklet sektöründeki savunma ağırlıklı oyuna mı ayak uyduracak, yoksa doğasında var olan hücum ağırlıklı, algıları değiştiren bir strateji mi izleyecek, hep birlikte göreceğiz. Sektörde hangi markaların değişime taraf olup olmadığını anlamak için ise çetele tutuyoruz. Sektörde hangi markalar, bankalarla el ele verip tüketici yararına kampanyalar düzenliyor? Motosikleti hangileri “hobi” aracı, hangileri “ulaşım” aracı diye satıyor. Hangi markalar, “rakiplerime yarar”, demeden pazarı büyütecek reklamlar yapıyor? Hangi markalar, pazarlama bütçesini fuara yatırıp sonra iletişim faaliyetlerine son veriyor? Hangileri, festivallerde kullanıcısıyla buluşuyor ve hangileri motosiklet sporlarının büyümesine katkıda bulunuyor…? Tüm bunları siz de not edin, sonra kararınızı verin. Bu sektörde kim kalıcı, kim gidici? Motorunuzun ve yaşam sevincinizin hep “on” olması dileğiyle…
Yorumlar
Loading…