Yazar: Sanço Panço
Şöyle bir piyasaya bakındık. Biraz uzaklara gidecek motor alsak, konforlu olsa, gerektiğinde eşya koyacak yerleri olsa, basınca gitse, 100 bin lira da olmasa, ne alabiliriz dedik. Uğraşarak bir araya getirebildiğimiz motorlar şunlar oldu: Honda Africa Twin, Yamaha Tracer 900 ve Yamaha Super Tenere 1200.
Africa ve Tracer’ı 50 bin lira civarına sıfır kilometre almak mümkün. Bu yüzden onları kendi temsilcilerinden 2017 test motorlarını aldık. Super Tenere 2014 model olmasına karşın rengi dışında güncel model ile aynıydı. Onu da motoru yaklaşık 50 bin liraya ikinci el alan İlker’den ödünç aldık. İstikamet, Kazdağları!
Kazdağları çıkartması 7 motorlu, GS’li miesli bir grupla yapıldı. Bu esnada test için aldığımız 3 motoru, farklı sürücüler karşılaştırdılar. Daha önce Honda Fun Club’ın bir gezisinde yaptığımız İstanbul, Tekirdağ, Uçmakdere, Şarköy, Çanakkale ve Küçükkuyu rotasını kullanmayı tercih ettik. Türkiye’nin en sıcak günlerini yaşadığımız 3 günde motorlar adeta pişti, sürücüler ise haşlamadan hallice oldu.
Uçmakdere girişi her daim enteresan duygular yaşatıyor. Acayip kalabalık bir sahil kasabası olan Kumbağ’a kadar yolda traktörden köpeğe, arabadan yayaya, mobiletten motorlu tarla aracına kadar her türlü şey karşınıza çıkıyor. Ondan sonra gelen dinginlik ise çok enteresan. O kalabalığı hiç yaşamamışsınız, dünyanın bambaşka ve sessiz bir yerinde yalnızmış gibi hissediyorsunuz. Hoş, hafta sonları özellikle yazın Uçmakdere köyünde yol kilitleniyor, manzaraya bakan arabalar birbirinin üzerine çıka çıka gidiyorlarmış, onu da duyduk.
Bu yolda Tenere üzerindeyim. Kendisini başlangıçta biraz ağır hissettirse de çok kolay alışılıyor ve bir sağa bir sola problemsizce gazlıyoruz. Eren’in aşağıdaki yorumlarda vurguladığı bir şey var; motorun har hor dediği ve “amma gazlıyorum” dediğiniz noktada devir daha henüz 4-5 bin civarında oluyor. Motora alıştıkça daha da devirli kullanmak mümkün görünüyor. Tenere’de takılı Pirelli Scorpion Trail II’ler gerçekten harika. Hem MT-09’da, hem bu motorda test etme şansı bulduğum bu lastik, insanlar farkına varsa Pirelli’nin kendi kendisine attığı bir kazık olabilir. Lastik o denli iyi ki, pistte spor motordan kötü yoldaki enduroya kadar bütün motorlarda süper performans gösteriyor. Uçmakdere gazlaması, düşük viteste gidilen hızlı virajlarla dolu. Köyün içine vardığımızda saat 11 ve hava sıcaklığı 38 dereceye çıkıyor. Su takviyesi yapıp devam ediyoruz.
Mürefte ve Şarköy üzerinden geçtikten sonra ara yoldan batıya devam edip Gelibolu yakınlarına çıkıyoruz. Bu sırada hava sıcaklığı da herhalde 40 derecenin üzerine çıkıyor. Şehitlikler boyunca yol çalışması var ama yol nefis ve çok akıcı sürmek mümkün. Yarımada’nın bu kutsal ruhu, insanda bir ferahlık uyandırıyor. Tenere’nin hız sabitleyicisine hayran kalmamak elde değil. Hem çok kolay ayarlanıyor, hem de giderken artı eksi yaparak gazı soldan da kontrol edebiliyorsunuz.
Suvla
Bu taraflara geziye geliyorsanız Suvla Şaraphanesi’ne mutlaka uğrayın. İçki içmek şart değil, sürüşte içki içmek de doğru değil ama ana yoldan girdikten sonra 2 dakika içinde zeytinliklerle dolu bir alanın içinde nefis bir lokantaları var. Şarap mahzeni de yan taraf olduğu için klimatize edilen ortam insana rahat bir nefes aldırıyor. Yüksek tavanları, güleryüzlü hizmetleri ile burayı çok seviyoruz.
Küçükkuyu’ya Doğru
Çanakkale’den çıkarken ben Tracer 900’e geçiyorum. Tracer eski bir dosta kavuşmak kadar iyi geliyor bana. Yamaha’nın bez yan çantaları takılı olduğu için süspansiyon yayını biraz sertleştirmek lazım, yoksa üst hızlara çıkıldığında kafayı daha erken sallamaya başlıyor. Yamaha’nın 09 motorlu serisinden çok fazla sayıda farklı motoruna bindim, hepsinin gazı farklı, süspansiyonu farklı. Bu Tracer bana çok iyileşmiş geldi. Özellikle ilk MT-09 ile pozitif anlamda dünya kadar farklılık var. Gaz tepkisi daha yumuşak geliyor ama istediğinizde gazı açıp roket gibi (gazı açtığınız oranda) gidebiliyorsunuz. Ön cam küçük. Bunun için yapacak bir şey pek yok.
Her ne kadar Eren aşağıda gördüğünüz gibi lastiğini çok beğenmiyorsa da ben beğendim. Yolu nasıl uzatabiliriz diye düşünerek Anadolu’nun en batısına; Tuzla üzerinden geçip Babakale’ye giden yollara sapıyoruz. Buradan da tekrar doğuya dönüp Asos’u geçip Küçükkuyu’ya giden kıyı yolundaki ufak otellerden birinde günü bitiyoruz. O kadar yandıktan sonra denize girmek iyi geliyor. Motor sıcaklığı 111, hava sıcaklığı 48 derece! Ertesi gün, sanıyorum ki Türkiye en sıcak günlerinden birini yaşadı. Evet, yanlış okumadınız, bir ara Tenere durduğu yerde motor kapalı ama kontak açık kendisini 111, havayı da 48 derece gösteriyordu.
Motor öylesine ısınmıştı ki, aslında 42-43 derece civarında olan hava, Tenere’de 5 derece fazla görünüyordu. Isı konusunda bütün motorlar iyi bir testten geçtiler bugün. Africa ve Tracer görece daha az ısınıyorlar. Hatta Africa diğerlerine göre motor bakımından da sıcaklığı sürücüye pek iletmiyor.
Bugün, ne akla hizmetse, deniz kıyısında yatmak yerine Kazdağları turu yapalım dedik. Apo “10 köyün olduğu yerdeki bütün yollar asfalttır herhalde” dedi, meğer çok yanılıyormuş. Kıyı yerine dağlar daha serin olur dedik, sonra orman yangınlarının neden çıktığını anladık. Dağların tepesi o denli kızıyor ki, değil ağaçlar, biz bile alev alıyorduk az daha.
Sabah Küçükkuyu’dan yakıt aldıktan sonra anayol üzerinden Ayvacık’a doğru sürdük. Ana plan Kazdağları’nı aşıp, bir daire çizip Edremit’ten tekrar Küçükkuyu’ya dönmek. Daha yoldan sapar sapmaz toprak köy yoluna girdik. Oradan buradan derken asfalt tamamen kayboldu, sert zemin toprak başladı. Bir ara çakıl gibi bir şey oldu derken dağın tepesine çıktık ve yol patikaya dönüştü. Bu esnada ben Africa’yı aldım. Diğer iki test motoruna nazaran Africa epeyce yüksek ve heybetli. Gaz ayarı çok nefis. Özellikle arazide en kolay kullanılanı bu.
Tepede itfaiye istasyonunu bulduk. Telefonlar çekmiyor. Artık geri dönmek de pek mümkün değil çünkü epeyce gelmişiz. Bir ara durduk, motorlardan indik. Sanırım alev aldık, haberimiz yok. Güneşe daha da yakınlaşmış gibiyiz. İtfaiye istasyonundakiler halimize şaşırdılar; “koskoca cadde burası, nasıl kaybolduk diyorsunuz anlamadık” diyorlar. Cadde dedikleri dağların tepesinde patika yol. Yolu tarif ediyorlar, “bu yolların hepsi bir yere çıkar, merak etmeyin” diyerek uğurluyorlar. Önce bir taş ocağına, beyaz pudra haline gelmiş taş tozundan geçip Daloba’ya iniyoruz, köy kahvesine “suuuu” diye dayanıyoruz, “şişe su yok” diyor kahveci, Necix isimli ne olduğunu bilmediğimiz bir gazozla yangını söndürmeye çalışıyoruz.
Köy kahvesinde, yukarıdaki itfaiye istasyonunda çalışan ve bizim çok debelendiğimiz o yolu altındaki Kuba’sı ile hergün çıkan Nurettin Abi’yi ikna ettik, nöbeti yeni bitmiş, bizi Kazdağları içindeki Ayazma Bölgesi’ne götürüyor. Burası adeta dünyadaki bir cennet; dağın ortası büyük bir boşluk, onu da tepeden kayalar ve ağaçlar kapatmış, yukarlardan sular akıyor. Ancak insanlar adeta orayı işgal etmiş. Her köşeye ayrı bir mangal, aynı zamanda park edilen çıkmaz sokağında binlerce araba, dumandan kör olma tehlikesi, donlu bebeler ve korkunç bir kalabalık. Üzerine de “motoru oraya koyma, buraya da koyma” diyen esnaf terörü. Kazdağları Ayazma’ya sakın gitmeyin. Gidecekseniz de hafta içi bir günde, bayram falan yokken gidin. Kalabalıktan ve motorları (dahi) koyacak yer bulamadığımızdan biraz daha aşağıdaki alabalık lokantasına geri dönüyoruz. Buradan sonra tek amacımız Bayramiç ve Ezine üzerinden otele dönüp kendimizi suya atmak. Günü geçirdik, sabah planladığımız rotanın onda birini bile yapamadık.
Africa’lı Bayramiç yolu çok acayipti. Daha önce bu kadar keyifli bir sürüş yapmamıştım. Volkan Tenere ile ensemde, ben önde Africa’da çok fena gazladık. Ezine’ye yaklaşırken eriyen asfaltı da umursamadık ve anayol üzerinden hızlıca Küçükkuyu’ya indik. Ertesi gün serbest biçimde dönecektik, bu yüzden denizde hepimiz motorlarla ilgili fikirler üzerine konuştuk, aşağıda yazılan bölüm motorları kullanma şansı bulan arkadaşlar tarafından kaleme alındı.
Sonuç
50 bin liramız olsa hangi motoru alırız? Pek çoğunuz farklı cevaplar verebilir, bu fiyata ikinci el araba alırız diyen de çıkabilir. Ancak bu sınıfta bir motor almak istediğinizde, üçüne de binenlerin çoğunluğu Africa’yı tercih eder gibi görünüyor. Sıfır kilometre Tracer 900 bugün 48.500 TL, Honda Africa 50.400 TL’ye alınabiliyor. Sıfırı 79 bin TL olan ve 50 bin liralar civarına alınabilecek ikinci el bir Tenere, son derece alçak ağırlık merkezi ile Africa’ya göre daha rahat yavaş manevraya izin veriyor. Africa’dan ağır, gelgelelim, şaft, tubeless lastik, elektrikli ayarlanır süspansiyon gibi özellikleri var. Test süresi boyunca 6,2litre/100 kilometre yakan Super Tenere ile bizim kadar gazlamaz ve 90-120 arasında normal gaz açma ile giderseniz, ortalaması 4,5 litreye kadar düşüyor, bunu da test ettik. Africa bu gezide 5,8litre/100km yakıt tüketti.
Gezinin 5,5 litre ile en az yakan ve acayip giden motoru Tracer ise diğer iki motora göre kısa süspansiyon çalışma aralığı ve agresif şasisi yüzünde daha konforsuz bulundu. Ancak gerekli süspansiyon ayarı yapıldığında, gençliğine geri dönmek isteyenler için Tracer mükemmel bir gaz hissiyatı sunuyor. Bunu da diğerleri kadar olmasa da belli bir konfor içinde yapıyor. Bu açıdan baktığımızda, Tracer’ın piyasada rakipsiz görünüyor.
İkinci Görüş: Cem Dolunay
Başlıkta bahsi geçen 3 motora da bindim. Normalde yeni aldığım bir 2016 model bir BMW 1200GS Adventure modeli motorum var. Motorları test ederken kendi motorumla çok karşılaştırılamayacağını düşündüm çünkü GS bu motorların neredeyse 2 katı fiyat etiketine sahipti. 3 motoru da sürücülük hayatımda ilk defa kullandım. İlk olarak Yamaha Tracer’dan başlamak istiyorum. Tracer’ın adını çok duyum ve merak da etmiyor değildim. Ancak çok hızlı bir şekilde gördüm ki, bu motor benim alışageldiğim kullanış şeklime pek uymuyor. Motorun sesi, gaz tepkimeleri çok hoş, frenleri mükemmel. Fakat oturuş biçimi bana göre biraz sportif kaldı. Ben virajlara girerken fren yapmak yerine motor frenini kullanarak virajlara girmeyi seviyorum. Bu stil sürüş tarzı bana güven veriyor.
Yamaha Tracer’da bu hissi yakalayamadım. Denedim ancak motor bu hareketime pek karşılık vermedi -ya da daha zayıf verdi- diyelim. Mutlu olamayışımın en önemli sebebi olarak bunu söyleyebilirim. Benim sevdiğim enduro-turing motorlara göre daha yol odaklı ve sportif buldum.
Ön siperliği ve rüzgar koruması da biraz zayıf ancak sürüş yaptığımız 40 derece üzeri sıcaklıklarda en klimalı motor Tracer’dı. Sonuç olarak ben Tracer’ı bu üçlü arasında en zayıf halka olarak gördüm. Yamaha Super Tenere sürüş kalitesi olarak beni çok mutlu etti. Vites geçişleri ve frenlerini çok beğendim. Bu motorda beğenmediğim tek nokta motor sıcaklığını bir şekilde sürücüye doğru üflemesi oldu. Giderken çok problem yaratmayan bu durum, şehir içinde trafikte kalındığında bir de hava sıcaksa sürücüyü çok fena boğuyor.
Bunun haricinde motoru çok keyifli buldum. Africa Twin’e gelecek olursak, benim açımdan Honda bu üçlü arasında en tercih edilebilir motor konumundaydı. Dik sürüş pozisyonu, gerçek bir enduro gibi oldukça geniş gidon, süspansiyon sisteminin hissiyatını çok beğendim. Şayet BMW’yi almamış olsam ve bu üç motordan birini almak istesem, benim açımdan en uygunu Africa olurdu. Fiyat/performans oranını da çok beğendim. Yoldaki rahatlığını, virajlardaki dengesini de çok beğendim. Bozuk yoldaki gidişini de diğer motorlarla karşılaştırdığımızda yürüyen aksamın uygunluğu sayesinde daha çok beğendim.
İkinci Görüş: Ufuk Gürol
“Africa’nın 100 binlik motorlardan hiç bir farkı yok”
Honda NC750X kullanıyorum, otomatik vites. Oldukça yeni bir kullanıcı sayılırım ancak herkes gibi ben de otomatikten sonra manuel vites nasıl olur diye merak edenlerdenim. Honda’dan sonra Tracer 900 mü alsam diye düşünürken, Tracer’ı karşımda bulmak benim için sürpriz oldu. Tenere ve Africa ile çok rahat bir şekilde sürüş yapmama rağmen Tracer’ı aynı rahatlıkla kullanamadım. Büyük ihtimalle üzerindeki lastiklerden veya bana uymayan süspansiyon ayarından olabilir.
Sürüş pozisyonu diğerlerine göre daha cama yakın, ve ön koruması diğerlerinden küçük, belki de bundan sebep kendimi daha tedirgin hissettim. Bu motorda hızı çok fazla hissederek hep gaz kestim. Diğer iki motorda ise hızlı gittiğim halde hızım hep daha azmış gibi geldi bana. Bu sebeple Tracer’ı çok benimsediğimi söyleyemeyeceğim.
Tenere 1200 bana üstüme tam oturmayan bir elbiseyi hatırlattı. Bunun yanında performansını ve frenlerini çok çok iyi buldum.
Africa Twin’in gidişini beğendim. Motor çok hafif hissediliyor.Hiç bir tedirginlik de yaratmıyor. Çok beğendiğimi söyleyebilirim. Koltuğu ve amortisör sistemi insanı hiç yormayacakmış gibi hissettiriyor. Düzgün yolda olduğu kadar kötü yolda da konfordan çok ödün vermiyor. Bu üç motor arasında “acaba?” demeyeceğim tek motor bunların arasında bence Africa. Cem’in 1200GSADV’sine de bindim. Bence BMW Africa’dan iki kat daha pahalı bir motor olmayı haketmiyor, aralarında benim hissettiğim fazla kalite ve sürüş farkı yok. Aradaki fiyat farkı 5 tık, ama aslında illa fark ararsak bence 1 tık fark var. Müthiş bir farklılık hissedemedim. Tabii bütün bunlar benim tecrübe eksikliğimden de kaynaklanıyor olabilir. Bu yorumlarımın yeni bir sürücü olarak ele alınmasını rica ederim.
İkinci Görüş: Abdullah Akış
Bu grupta hemen herkes Africa’yı beğendiğini söylüyor. Africa’yı satın alan herkes “belki bir gün ormana giderim” diyor ancak benim tahminim neredeyse kimse ormana falan gitmiyor. Çantalı, eşli Avrupa turunda Tenere’yi Africa’ya tercih ederim. Benim görüşüme göre Africa hem enduroculara, hem seyahat severlere yönelik ara bir model olmuş; CRF250L gibi. Ayrıca bir de ön farının 8.000TL olduğu gibi bir dedikodu var ki, hiç inanmak istemiyorum.
İkinci Görüş: Eren Dursun
Tenere… Vites göstergesinde bir acayiplik var. Herhangi bir viteste debriyajı çekince vitesi “çizgi” biçiminde gösteriyor. Hiç bir motorda böyle bir şey görmedim… Bunun haricinde sürüş pozisyonu, viraja girişi, sesi, hepsi çok güzel. Genel olarak baktığımızda şehir içine fazla uygun olmadığını, bir uzun seyahat motoru olduğunu düşünüyorum. Selesi, gidonu ve süspansiyon sistemini de çok beğendim. Benzer sınıftaki bütün motorlar genel olarak ağır olduğu için, ağırlığının negatif anlamda bir kriter olmadığını düşünüyorum. Bu sınıfta fiyat/performans oranı en iyi motor bence Tenere. Standart egzozdan çıkan sesi de çok beğendim.
Hem şehiriçinde kullanayım, hem de uzun yola gideyim diyorsanız, Africa doğru bir tercih olabilir. Hafifliği, çeşitli yollara girebilme olasılığı daha fazla. Tenere’ye göre daha hafif ve belki bir ihtimal daha az yakıyor olabilir. Daha önce 2015 Tracer sahibiydim. Bu gezide de en uzun süre Tracer 2017’ye bindim.
Kullandığım test motorunda yan çantalar takılıydı, bu sebeple süspansiyonlar bana daha değişik geldi ama bu durum motordaki yükten de kaynaklanıyor olabilir. Tracer platformunu çok beğeniyorum ancak bu platformun performansını tam olarak gösterebilmesi için iyileştirilebilecek noktalarının olduğunu düşünüyorum.
Özellikle arka amortisör o kadar çok çökmese, biraz daha ayar kabul etse, her şey daha iyi olabilir. Üzerinde gelen Dunlop’lar genel olarak kötü bir lastik ama memleketin yollarına pek uymuyor. Gidonu geniş ama Türkiye için bence tam da bir seyahat motoru değil. Bu felsefi düşüncenin sonucuna gelirsek, nazaran güzel şasisi, iyi gazlanan motoru ile Tracer fena bir motor değil. Ben de onu sattım, bu senenin MT-09’undan aldı m. Öndeki bazı elemanlar sebebiyle belli bir hızdan sonra önü hafi fliyor ve maksimum hız konusunda diğer rakiplerden -aslında daha hızlı olabilecekken- geride kalıyor.
İkinci Görüş: Volkan Kenaroğlu
Ben bütün motorları çok seviyorum. Hepsinin bir şeyini beğeniyorum. Africa Twin’den başlayacak olursam, Honda her zaman yaptığı gibi bu motoru da çok güzel yapmış. Motoru çok canlı hissettiriyor. Belli bir sınırı var ama oraya kadar çok atik davranıyor. Herhalde toprakta gitmesi daha kolay olsun olsun diye bir üst sınır belirlemişler. Konforlu oturuluyor, dönüşlerde de 21 inç ön tekerleğin alışkanlık gerektiren bir karakteri var, bir kere yattıktan sonra çizgisini koruyor. Vites kutusu çok iyi çalışıyor. Çok yüksek heybetli bir görünümü var. Dolayısıyla çok beğendim motoru.
Africa’nın üzerindeyken “nerede kullanılır bu?” diye düşündüm durdum. Alıp şehiriçinde kullansan, şehiriçinde kullanılacak daha iyi motorlar var. “Tur yapsak?” dedim; orada da tura gidilecek daha iyi motorlar olduğu aklıma geldi. Bu motor bence hepsinin birer karışımı olmuş. Beğenmediğim bir şeyi var mı diye düşündüm, pek birşey bulamadım. Diğer motorlara göre kumandaları çok kolay. Sürüş anında ABS’yi kapatabilmek çok kolay(sadece arka tekerlek iptal ediliyor), çekiş kontrolü ayarlamak çok kolay, bütün bunlar sürücüye bir pratiklik kazandırıyor. Tenere’nin çekiş kontrolleri ve menüleri bana çok karmaşık geldi mesela… Kilosunu düşünürsek 5,8 litre/100km’lik test sonucu, bu kadar gazlamaya bize iyi geldi. Uzun uzun yollar yapacaksam bundan bir tane almak isterim. Şehiriçinde yüksek olması sayesinde trafiği iyi izleyebilmeyi sağlıyor. Trafikte de son derece atik, her türlü pratik imkanı sunuyor. Ara hızlanmalarını da son derece başarılı buldum.
Super Tenere’ye ilk defa bindim, ve 3 motor arasında beni en çok şaşırtan bu motor oldu. Görüntüsüne baktığımda en başta çok hantal gibi görünüyor. Binince çok güzel ayarlanmış bir motor olduğunu gördüm. Bacaklarım tam olması gereken yerde, bacaklarımla çok rahat tutabildim.
Motor çok dengeli, yönlendirmesi çok güzel. Viraja girişi, gazının ayarı ve çizgiyi tutturması çok güzel. Motoru çift karakterli gibi. Bir yerden sonra, özellikle yukarıdaki devirlerde çok güzel gidiyor. Gösterge tablosunu hiç beğenmedim. Africa’ya hemen alışmıştım. Çekiş kontrolü değiştirmek istedim, durmak gerekiyormuş. Durdum, ayarını yaptım, kontağı kapatınca benim yaptığım ayarı unutuyormuş, bunu da sinir bozucu buldum. Sıcak havada yol ararken durduk, kalktık, her seferinde tekrar ayarladım. Unutmasın diye kill-switch’ten kapattım ancak bu sefer de ışıkları açık kalıyor.
Bu motorla her yere gitmek isterim gibi geldi. Cem’in GS’ine de bindim, GS bu işin ağababası, insan ona binince gözü yolu görmüyor ama Super Tenere de onun kadar işi sessizce yapıyor. Adeta bir isviçre çakısı gibi. Çok sorun çıkartmadığını ve şaftlı olduğunu da düşündüğümüzde Super Tenere uzun yolda çok iyi bir motosiklet.
Üzerinde çok eğlendiğimi söyleyebilirim. Tracer’ı bu iki motora göre daha az kullandım ancak şunu söyleyebilirim ki, Tracer bunlardan bambaşka adeta azgın bir hayvan. MT-09’un o sportif motoru geniş gidon ile birleşince spor tur motoru gibi bir etki yaratıyor. Ancak süspansiyonu çok konforlu değil. Tur motoru desek, konforu çok yok, spor desek, o da tam değil. Tracer’da kendimi çok iyi hissetmedim. Alıp tur yapmak istemem. Gazlamak içinse ben MT-09’u terich ederim. Tracer bence hafta sonu gazlamaları için uygun bir motor olur. 50 bin liram olsa Tenere ile Africa arasında kalırım gibi görünüyor. 21 inç ön lastikten çok stabil bir 19 inç ile Tenere bana daha rahat olurmuş gibi geliyor.
İkinci Görüş: Ali Acar
Bence burada önemli olan insanın tam olarak ne istediği… “Gencim, tur motorunu da sportif tercih ederim” diyorsanız, Tracer her zaman için ilk sırayı alır. “Ben biraz daha enduroyu seviyorum, gezeceğim, gerekirse dağlara tepelere çıkacağım” diyorsanız, bu konuda da Africa Twin güzel.
Biraz daha iyi kalitede sürüş istiyor, “yan çantalarımı ve eşimi alıp daha uzaklara, Avrupa turlarına gideceğim” diyorsanız o zaman Super Tenere’nin biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum. İkinci el veya sıfır alacak olsam, ben bu üç motor arasında Tenere’yi tercih ederim. Heybetini ve gidişini beğeniyorum.
Arai Chaser X Arai
Türkiye distribütörü Mototaş’tan yeni aldığımız Chaser-X modeli gezi boyunca harikalar yaratıyor. Kaskın havalandırması, bu en sıcak günlerde bile adeta kafanızda kask yokmuşcasına iyi çalışıyor. Hem renklerine, hem kabuğun küçüklüğüne, hem de kafaya enfes oturmasına bayıldık. En üst modelleri RX-7V’den vizör mekanizması ve güvenlik özelliklerini alan yeni Chaser-X, çıplak veya tur motoru seçen sürücülerin mutlaka denemesi gereken süper bir model olmuş.
Yorumlar
Loading…