Menu
in

Aprilia Caponord ile 4000 km

motorAprilia’nın yeni büyük endurosu ile 4 ay, 4 bin kilometre

Pistte uzun süredir kullandığımız Aprilia RSV4’ün yanına uzun bacaklı bir arkadaş geldi. Uzun yolculukları RSV4 ile hızlı bir şekilde yapmak güzeldi gerçi, ama Caponord’un düz oturuşlu ergonomisi elbette daha rahat.

 

DergininTemmuz sayısında yeni Caponord’un da yer aldığı, İtalyan abilerin başrolde olduğu bir “büyük endurolar” testi görüp heves etmiştik. Yunanistan’da geçen bu testten hasar almadan ve problem yaşamadan ayrılan tek motorun Caponord olduğunu yazıyorlardı. Heyecanla motoru beklemeye başladık. Ferco Motor’un test için açtığı Travel Pack beyaz Caponord’u ilk biz test etme fırsatı bulduk ve hayran kaldık. Acaba bu motor uzun süreçte veya uzun yolda nasıldı, merak ettik. Çok şanslıyız ki, uzun dönem için bir test motorumuz oldu.

 

Test etmekte olduğumuz Caponord 1200, Travel Pack versiyonu değil, baz versiyon. Yola duyarlı, kendi kendisini ayarlayan süspansiyonlar ve yan çantalarımız mevcut değil. Önde ve arkada Sachs süspansiyon ekipmanları kullanılmış. Rengi gri.

 

 

EYLÜL

 

3 Eylül’de motoru teslim aldık. Alırken egzoz Ferco Motor’da Arrow’un bu motor için Aprilia’ya özel olarak ürettiği egzozla değiştirildi. Baz model Travel Pack versiyonundan 14 kilogram daha hafif, egzoz da değişince toplam ağırlık farkı 20 kilogram civarında. Bu hafiflik, diğer yol enduroları ile karşılaştırıldığında durduğu yerde oldukça rahat manevra yapılabilmesine olanak veriyor. Ağırlık merkezinin düşük oluşu da bir başka avantaj.

 

Motoru aldığımızın ilk haftasında biz de Türk işi bir büyük endurolar testi yaptık. Bu test Ekim sayısında yayınlandı. Caponord test eden arkadaşlarımız arasında büyük beğeni topladı. Modern spor endurolar arasında; Honda ve Yamaha’dan sonra en ucuz fiyata sahip olması, bu beğeninin en büyük sebebi. Crosstrourer ve Super Tenere, Caponord’un yanında çok iri, ağır ve güçsüz kalıyorlar. Dolayısıyla, ucuza daha sportif bir motora binmek isteyenler, Caponord’u tercih edebilirler diye düşündük. Riva Yolu’nda yaptığımız testten sonra, arka yollardan, Şile’ye, oradan Teke’ye gittik, ilk haftanın kilometresi 500’e ulaştı.

 

Sıfır motosikletin heyecanı bir başka. 1000 kilometreyi tamamlayabilmek için her tarafa bununla gittik. Eylül ayının yağmursuz geçmesi İstanbul için kötü olsa da, motosiklet sürmek için iyi oldu. Skuterden sonra Caponord’un 100 kilometrede 6 litrelik (180’le apaçilik yaparsanız 7’leri de buluyor) yakıt tüketimi bütçeyi hafiften sarstıysa da, alınan keyif yabancıların deyimiyle “paha biçilemez”…

 

Motorun üzerinde gelen Dunlop lastikler ilk bin kilometre boyunca pek keyif vermedi. Bunun sebebi tahminen Dunlop hamurlarının bizim yollarda ısınamaması. Biz de sıfır lastiği atıp başka lastik takacak kadar müsriflik yapamadığımızdan (Pirelli veya Michelin sponsor olmak isterse neden olmasın) Dunlop’lar ile hafiften kaya kaya dolaştık. Elbette şunu da eklemek lazım; kaymaktan kasıt, Şile’de 3 rakamlı, kanuni limitten yukarıda hızlarla geniş viraj dönerken, motorun arkasının hafiften salınması. Normal kullanıcı bu lastikten gerekli performansı alabilir diye düşünüyoruz.

 

Eylül ayı yeni motorun heyecanı ile hızla geçti, ancak 1000 kilometreyi dolduramadık.

 

 

EKİM

 

Ekim ayı bir çırpıda geçti. Motorla iyice kaynaştık. Ağustos ayında yazdıklarımıza bir göz atalım:

 

“Caponord hem virajlı, hem de düz yolda keyif verici bir yol motosikleti olmuş. Hele o egzozun çıkarttığı muhteşem senfoni, insanı sürekli gazlamaya zorluyor. Vites yükselttikçe ve devir düştükçe egzozun sesi giderek azalıyor. Bu sesi duyabilmek için sürekli düşük viteste gitmek yakıt tüketiminizi arttırabilir.”

 

Evet, gerçekten de motorun düşük viteslerdeki sesi harika. Belki yüksek viteslerde de öyledir ama, oralarda rüzgar sesi arttığı için motorun sesi duyulmaz hale geliyor. Aprilia’nın 1197 cc’lik 90 derecelik V motoru, 125 beygir civarı güç üretiyor. Motorun bu muhteşem gücü ilk jenerasyon 900RR Fireblade seviyesinde. Ducati Multistrada, bilindiği üzere 150 beygir. Dolayısıyla gaz açıldığında bundan biraz daha atakmış gibi hissediliyorsa da, yüksek devirlerde az ses çıkartsın diye öne takılan 17’lik dişli 162ya düşürülürse, en az Multi kadar atak gideceğini düşünüyoruz.

 

Bu ay motora bazı aksesuarlar taktık. Bunlardan bir tanesi motorun rengindeki arka çanta. Aprilia tarafından Shad firmasına yaptırılan çanta aksesuar olarak Ferco’da mevcut. 37 litrelik çantanın içinden yerine takılabileceği vida seti çıkıyor. Arkasında yolcu sırt dayama yastığı da standart. Çanta bir kapalı kask ve bunun yanında eldiven vesaire gibi malzemeleri alıyor. Çantayı monte etmek 20 dakika sürüyor, motorun üzerinde yeri hazır.

 

Motoru teslim alırken, bu versiyonda orta ayak mevcut olmadığından, park sehpası kullanabilmek için arkada hazır olan vida yerlerine park sehpası somunları takmıştık. Ancak arka maşa çok uzun olduğu ve de arkada çanta takılı olduğu için motoru durduğu yerde park sehpasına almanın çok zor olduğunu gördük. Ferco’da orta park ayağı mevcuttu, bir tane taktık. Motoru orta sehpaya almak oldukça kolay, böylece zincir daha kolay yağlanabilir hale geldi.

 

Bu eklemelerden hemen sonra, Caponord’un sonunda kendisini ıspatlayabileceği bir uzun yol seyahatine çıktık. 29 Ekim tatili bize aranan fırsatı yarattı. Yolculuğa çıkmadan önce Merkez Servis’e uğrayıp motorun yağını değiştirdik. Servis sahibi Apo Usta kitaba baktı, 15W50 tam sentetik yağ gerekliydi, Motul’den alıp koyduk. Yağ filtresini de değiştirdik. Bize yaklaşık 250 liraya maloldu (yağ pahalı, bir de bütün büyük motorlar gibi 3-4 litre arası yağ alıyor). Rodaj sonrası bakım bir dahaki sene veya 10.000 kilometre sonra.

 

Seyahatin birinci günü, VFR800’lü arkadaşımız Ezine Volkan ile öğleden sonra buluşup İzmir’e doğru yola çıktık. Daha ilk 100 kilometre sonunda Caponord sportif olduğu kadar uzun yolda rahat bir motor olduğunu da gösterdi. Hem iyi gazlanıyordu, hem de uzun bacaklı süspansiyonları çok konforluydu. Epeyce hızlı sürdük, VFR 800’lük olmasına rağmen kolayca ayak uydurdu. Büyük hacime gazlama da eklenince her benzin alışta iki motor arasında 10 liralık farklar oluştu (2 litre daha fazla tüketim). Motor o kadar performanslı gidiyor ki, bu denli hızlı gidip, bu kadar konforlu olması bende biraz daha sempati ve hayranlık uyandırdı. İlk gün, trafiğe kapalı bir otoban parçasına sızarak yaptığım hız denemesinde motor “S”por modunda 244 km/s hıza ulaştı (gösterge ölçümü). Dolu depo ile hızlı bir sürüşte 250 kilometre bir depo ile gidiliyor (20 litre), sonrasında ışık yanıyor(4 litre rezerv).

 

 

Gezinin ikinci günü sabah kordonda yaptığımız yürüyüş ertesinde Uşak’a doğru yola çıktık. Bu gezinin ana amacı aslında radar olmayan ara yollardan güneye inmekti. Ama memlektte maşallah duble olmayan yol kalmamış. Uşak’a yaklaştığımızda yolun asfaltı o denli harikaydı ki, yata yata bir hal olduk. Asfalta İstanbul Park’taki gibi demir cüruf katkısı koymuşlar, yer yer pas izleri görünüyordu. İzmir’den Uşak’a giden yolda, Uşak’a 10 kilometre kala, Belediye Başkanı tarafından desteklenerek yaptırılan Süper Moto pistini gördük. Hemen durduk. Zaten İstanbul-İnegöl’den gelen arkadaşlarımızla buluşacaktık, buluşma noktasının burası olmasına karar verdik hemen.

 

Uşak’a harika bir pist yapmışlar. Hemen girmek istedik, ve fakat şansımıza pistte TMF’nin Süper Moto yarışları vardı. Onları seyretme şansı bulduk. Karşınızda vadiden yukarı doğru yükselen bir tepe düşünün. Pisti bu tepeye doğru dolaştıra dolaştıra yapmışlar. Vadi tabanında da start-finiş düzlüğü ve de altında kafe vs olan bir tribün binası. Burada oturunca pistin her noktasına hakimsiniz. Yarışlar keyifli biçimde seyredilebiliyor. Caponord bu dar pistte iş yapar mıydı? Kenan kadar olmasa da, biraz kafa kaldırıp, biraz viraj keyfi yapardık. “Başka sefere…” dedik.

 

Biz orada beklerken Reklam ve Reklamasyon müdürü diğer VFR800’lü arkadaşımız Eren ile 49 binde yeni gibi bir CBF600 alan möhendiz Mehmet bize katıldı. Uşak’a doğru devam ettik, şehrin içinden Denizli’ye döndük. Bu yol gezimiz boyunca duble yapılmamış yollardan biriydi. Aslında bugün için planımız Datça’ya inmekti, ama hava erken kararmaya başladığı için o gece Pamukkale’de kalmaya karar verdik. Ulubey- Güney-Sarayköy arasındaki yol, şu güne kadar hayatımda gördüğüm en eğlenceli motosiklet yollarından biriydi.

 

 

Roller-coster benzeri inişler, yukarılardan bakıp aşağıdaki virajları görmek, etrafın sararmaya başlayan yeşili, şiir gibiydi. Motorun bu yoldaki davranışı bir süper spor kıvraklığındaydı. Konforuna da diyecek yoktu. Gazı açıp tepelerden önü kaldırarak iniliyor, vites küçült, viraj, tekrar şahlanarak ilerle. Hal böyle olunca arkadaşlar geride kalıyor. Bir sonraki benzincide Caponord eğlencenin bedelini TL olarak hemen tahsil ediyor. Aynı mesafede Capo 90 TL, VFR’ler 75’er, CBF 600 60 TL benzin alıyor. Bu muhteşem gün Pamukkale’de son dakikada Booking. com’dan ucuza ayarladığımız lüks bir termal otelde ve havuzlarında son buluyor. Herkesin yanaklar kırmızı.

 

Ertesi gün hava nefis, güneşli. Denizli’nin içinden geçip Kale üzerinden Muğla’ya ineceğiz. Önden gazlayarak gidip fazla yakmak yerine, bugün arkadan gidip diğer motorlar arasındaki gerçek farkı anlamaya çalışacağım. Çok kullanılmayan ve de dağlar tepeler arasından geçen bu bağlantı yolu bile duble yol olmuş. Kale’ye yaklaşırken nedense ben yine öndeyim. İleride bir polis arabası, önce radar sandım, gerçi yavaştık, yine bizi durdurmak için el ediyor. 2 günden beri bu dördüncü durduruluşumuz. Artık isyan ediyorum, o bana dur işareti yaptıkça ben de uzaktan polise durmuyoruz, devam ediyoruz işareti yapıyorum.

 

Neyse, “şimdi ben durmam, arkadakiler durur, onlara sorun olur” diye, bağıra çağıra duruyorum. Nedir yahu bu? Kontrol. Yine evrakları alıp kayıt etme durumu. Ben tatlı sert bağırdıkça polis bana gülüyor, karşılıklı sarılıştık gibi acayip bir durum oldu. Hiç kimsenin geçmediği, ovanın ortasında bir nokta. Günlerden Pazar. Adam bize açıkladı; “yahu gençler, kontrol etmek zorunda olduğumuz bir motosikletli kotası var. Şimdi buralardakini etsek, adamların bir sürü eksik evrağı var, ceza yazmak zorunda kalırız, yazık olur. Şimdi sizin evraklar falan tamdır, bi yardımcı olun”. Sonra da ekledi; “haa, sizden eksik evrağı olan varsa yardımcı oluruz, söyleyin, o arkadaşı es geçeriz” diyerek olayı tatlıya bağladı.

 

Evrakları Anadolulu kardeşlerimiz yararına bir kere daha kaydettirdikten sonra, yola düştük. Daracık yeşil yollara büyük büyük şantiyeler kurmuşlar, duble yola çeviriyorlar. Bir yerde oturup yemek yiyoruz. Sonraki hedef Muğla ve hemen arkasından muhteşem virajları ile Sakar geçidi. Sakar’ı geçen sene dönmüştük, kiralık 1200GS’lerle, çok güzeldi. Bu sene duble yolu büyük beton bariyerler ile ikiye bölmüşler, virajların sonu görünmüyor (dönerken yerlerde dönünce iyice görünmez oluyor, he he…).

 

Burada Caponord iyice çıldırıyor. Yol tutuş muhteşem. Motorun üzerinde spor motormuşcasına bir sağa, bir sola kayılıyor. V2 kükreyerek ilerliyor. Geçidi iki kere çıkıp iniyoruz. Bu defa arkadaşları takip ettiğim için, onlardan sadece 5 liralık fazla benzin alıyorum ve menzili 300 kilometreye kadar çıkartıyorum (6,6litre/100km). Sonrasında Marmaris ve orada hiç durmadan Datça-Aktur’a vararak motorları çamların altına parkediyoruz. İstikamet deniz, ve bizi bekleyen dolu depolu 40 beygirlik Selva motorlu ufak tekne. Hava 23 derece.

 

 

Çamlar altındaki bu güzel havalı yerde bir boş gün geçiriyoruz. Bugünkü faaliyet deniz, Datça köyiçi gezmesi ve karting. Yeni Datça yolu bir harika olmuş. Yol duble değil, ama harika bir tutuş var. Caponord’un 180/55’lik arka lastiğini dibine kadar bitiriyorum. Lastik yüzeyi liğme liğme olmuş. Motorun üzerinde yer tutma, sağa sola kayma harika, kaskın içinde Altınelbiseliadam gibi bağırıyorum “nihahhaaahhha”.

 

Son günümüzde geri döneceğiz, bu defa Afyon-İzmir-Bursa-İstanbul rotasını izleyeceğiz. VFR800’lerde oturuş pozisyonundan ötürü hafif yorgunluk var. Epeyce hızlı dönüyoruz (dönüş yolu ortalama hız 105km/s.). Caponord çok kral alet.

 

KASIM

 

Kasım ayında Motoron’un İstanbul Park’ta düzenlediği CSS’ye Caponord ile gittim. Pistte süperspor bir motor kadar olmasa da, normal bir enduroya göre harikalar yaratıyor. Pistte bir ara KTM 1190 Adventure R ve havalı 1200GS ile birlikte dönüyoruz. GS enduro lastikleri sebebiyle (sürücüsünün becerisine rağmen) çabuk pes ediyor. Capo, kendisinden 25 beygir daha güçlü KTM’nin peşinden ayrılmadan hızla ilerleyebiliyor. Elbette süperspor motorlara yetişmek zor, ama buna rağmen arka düzlükte ulaşılan hız 230km/s.

 

Pistte bu tür motorların en kötü tarafı sağının solunun, orta sehpanın, vites kolunun asfalta sürtmesi durumudur. Caponord’da yere değen hiç bir nokta olmaması süper. Aşırı yatmalarda sürücü peglerinin alt vidaları yere sürtüyor, bunun haricinde her şey yolunda.

 

 

 

ARALIK

 

Hava soğudu, kar yağdı. Karda çok çıkmadım ama, Ferco’dan Kadir Bey aradı, elcik ısıtmalar gelmiş, onları taktırmaya gittim. Motorun üzerinde bütün donanım, açma kapama düğmesi dahil hazır. Normal elcikler çıkarılıyor, ısıtmalı olanlar takılıp önde mevcut fişlere bağlanıyor. Açma kapama düğmesi üç kademeli, bu kademeleri göstergeden takip edebiliyorsunuz. Kilometre 4 bini geçti, havalar bir açsın, soğuk da olsa farketmez, eller sıcak.

Cevap bırakın