in

Ayşe Tatile Çıksın*

Nostaljik Kıbrıs Gezintisi

Bir zamanlar, Kıbrıs’ta motor işi yapmaya karar veren iki kafadar; Yiğit ve Mert, bir dükkan açmış. Aslında ikisinin de farklı işleri varmış, arada da ek gelir olsun diye KTM ve Ducati satmaya karar vermişler. Bu ikisinin İstanbul’da arkadaşları varmış, 3 arkadaşın aklına bir 29 Ekim tatilinde Yiğit’in motorlardan kiralayarak adayı gezmek gelmiş. Çıkmışlar yola. Adaya gidiş kolay, Sabiha Gökçen veya Atatürk Havalimanı’ndan Ercan’a her gün uçuşlar mevcut.

 

Pratik Bilgiler:

 

-Türkiye’den Kıbrıs’a uçuşlar “içhatlar”dan değil, “dışhatlar”dan gerçekleşiyor.

-Pasaport veya Nüfus Cüzdanı ile uçabilirsiniz. Pasaport’a Kıbrıs giriş-çıkışı vurdurmamanız sizin yararınıza. Yunanistan sonra arıza çıkarıyor. Kıbrıs Polisi’nin önünde bir kağıt var, giriş-çıkışı ona vuruyor. En iyisi TC Nüfus Cüzdanı ile gitmek. Ehliyet ile bizden çıkış yapamazsınız.

-Atlas, AnadoluJet, Pegasus bölgeye uçan başlıca havayolları.

-Çocukken bizi hep kandırırlardı, “Yavruvatan” falan diye. Orası Yavruvatan falan değil, basbayağı başka bir ülke. Tamam TL kullanılıyor, Türkçe konuşuluyor, kolay gidiliyor falan ama, tutumlar, davranışlar bambaşka.

-Ada ruhu çok güzel. Herşey güvenli, medeni.

 

Ayşe Tatile Çıksın* 1. İçerik Fotoğrafı

 

GÜN 1

 

Bir yaz tatili için gittiğimde Yiğit bana bir KTM 690SMC vermiş, bununla bir günlüğüne Lefkoşa’da gazlamıştım. Aklımda yine o motor var. Ağzım kulaklarımda bindim Pegasus’a, indim Ercan’da yazdan kalma Kıbrıs sıcağına. Yiğit Avrupa Birliği’nin bir takım desteklerini incelemiş. Gelişmekte olan şehirlerin turizmlerine destek veriyorlarmış. Kıbrıs’ın güneyi AB’de olduğu, kuzeyini de işgal altındaki toprakları saydıklarından, kuzeyden gelen projelere de sıcak baktıklarını keşfetmiş. Bir proje hazırlayıp başvurmuş, turizmi geliştirebilecek, kiralık motor işi. AB adamlara destek fonu vermiş, ellerinde 4 adet kiralık motor var: KTM 690 Enduro, KTM 690 SMC, KTM 950 SMR ve BMW F650GS.

 

Yiğit beni sabahkörü havaalanından aldı, geldik Spoon isimli dükkanlarına. Cuma günü benim bu gezideki boş günüm. Motorlar da kapıda bizi bekliyor. Adamlar çalışıyor, ben ise tatildeyim. Hava nefis. Yazın kısa bir süre bindiğim, tadı ağzımda kalan SMC’yi ben aldım. Ertesi gün gelecek olan arkadaşlara da “gerisini de istediğiniz gibi paylaşın” diye buyurdum. Popomun bir gün içinde motorun sert selesi yüzünden ütülenmiş gibi dümdüz olacağından, ve de diğer arkadaşlara “abi be, bi 10 dakika sen buna geçsene” biçiminde yalvaracağımdan henüz haberim yok.

 

690SMC’yi alıyorum, ateşleme en vahşi ayarda, gazlıyorum ters akan trafikten Lefkoşa’nın içine. Ya bu insanlar manyak, ya da bende bir terslik var! Burada trafik tersten akıyor, yani yolun sağından değil, solundan sürüyorsunuz. Neyse ki yollar ve kavşaklar iyi düzenlenmiş, bu sayede kafa karışıklığım çabuk geçiyor, eski şehirde gazlıyorum.

 

Coğrafi açıdan Ada’nın ortasında olması dolayısla Lefkoşa hep bir başkent konumunda olmuş. Meserya Ovası’nın ortasında olması sebebiyle, Ada’nın deniz kenarındaki diğer kentlerin aksine (Mağusa, Girne, Limassol, Baf, Larnaka gibi) yazın hep daha sıcak bir havası var imiş. Yazın, Lefkoşa havasının “biraz daha sıcak” denmesi ise bence bildiğiniz uydurma!. İnsanı bir kazan suyun içine atmışlar da kaynatıyorlar gibi bir hava oluyor. Neyse ki Ekim havası süper. SMC’nin ayar en vahşi seçenekte, gazı milimetrik açsam kafam arkaya, ayaklarım yukarıya gidiyor. Bu motorla şehirde dolaşmak keyifli. Gücü yüksek, hemen devirleniyor, hafif, ses bana göre güzel. Güzel bir bisiklete güçlü motor takılmış gibi.

 

Ayşe Tatile Çıksın* 2. İçerik Fotoğrafı

 

Lefkoşa’nın en popüler tanıtımı: “Berlin birleştikten sonra dünyada kalan tek bölünmüş kent” olma özelliği. Gerçekten de adayı ikiye bölen “yeşil hat” şehrin tam ortasından geçiyor. Şehrin kuruluşu İsa’dan öncesine dayanıyormuş (ansiklopedik bilgiler, bkz. Wikipedia). Adına da Lefkousia veya Ledra diyorlarmış. Sonra 3. Haçlı seferinden İngiliz Kralı 1. Richard (Aslan Yürekli), buraları ele geçirmiş. Sonrasında da Haçlı Ordusu içindeki Fransız bir aileye, Lüsinyen’lere satmış, Kıbrıs Krallığı kurulmuş. Lüsinyen’ler “Lefkosia” demeyi beceremedikleri için buraya “Nicosia” demişler.

 

Bu ailenin hükümdarlığı 1489’a kadar sürmüş, sonrasında ada Venediklilere satılmış. Lefkoşa’nın en ilgi çekici yeri Suriçi. Bu surları Venedikliler 1567 ile 1570 arasında yapmışlar. Rönesans etkisindeki simetrik bir “İdeal Şehir” planı bu. Çevresi surlarla çevrili. Duvarlar bugün de oldukça sağlam duruyor. Surların bittiği sene Osmanlı adayı ele geçirmiş. 1800’lerin başında İngilizler adadakileri “özgürlüğünüzü kazanın” diye gazlamışlar, çeşitli başkaldırılar sonucunda 1878’de ada İngiliz Sömürgesi olmuş. Bu sebeple adadaki motorlu taşıt trafiği soldan işliyor. Lefkoşa’da oldukça hoş bir mimari hakim. Çokça reklam kirliliği olsa da, bunlar da mimarinin bir parçası.

 

Ayşe Tatile Çıksın* 3. İçerik Fotoğrafı

 

Lefkoşa Suriçi’nde Arap Ahmet Mahallesi var. Eski ahşap evlerden oluşuyor, çoğu tamir edilmiş. Tamir edilebilmeleri Birleşmiş Milletler ve AB’nin buraya bir takım karşılıksız hibeler vermesi sayesinde olmuş. Bu bölgedeki evlerden en meşhuru Derviş Ahmet Paşa Konağı. Konak, 1843-1910 yılları arasında yaşamış olan Tüccarbaşızade Hacı Ahmet Derviş Efendi’nin mirasıymış. Kavanin Meclisi üyeliği de yapmış olan halk arasında “Derviş Paşa” olarak tanınan bu varlıklı ve aydın kişi aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin yayımladığı ilk gazetelerden ZAMAN’ın sahibiymiş. Gazete 1891 – 1900 yılları arasında yayınlanmış. 19. yüzyılın başında inşa edilen Derviş Paşa Konağı, 1978’de kamulaştırılmış ve konağı harap durumda teslim alan Eski Eserler ve Müzeler Dairesi 9 yıllık bir yenileme döneminden sonra 21 Mart 1988’de orayı ETNOGRAFYA MÜZESİ olarak ziyarete açmış.

 

Lefkoşa’yı oldukça Avrupai ve modern buldum. Eski şehrin dar sokaklarında “gümmmbeeyyhh” diye gazladım. Merkezde bir çarşı var, burada yeni açılan Lokmacı Kapısı’ndan Güney’e geçiş Türk Pasaportu sahipleri haricinde herkes için serbest. Lokmacı kapısının etrafı çarşı. Ucuz çin malı çakma çanta, ayakkabılar satılıyor. Bunlar tahminen eskiden daha kaliteliydi, şu anda satılanlar pek ucuz görünümlü. Çarşıyı ihya etmişler, küçük büfe-kafeler, gölge atan modernist asma-germe gölgelikler… Biraz dolaşıp yine motora atlayıp hemen ilerideki güzel bir köşe kahvesine oturuyorum.

 

Motor yanımda, keyfim yerinde. Kafe sahibi “Keytieminiz de çok güzelmiş” diyor. Bir şeyler içip akşam Yiğit’le evde buluşmak üzere yola çıkıyorum. Yolda süpermarkete uğrayıp iki torba dolusu erzak alıp motorun geniş gidonuna asıp bisiklet modunda eve dönüyorum. Yarın yola çıkacağız.

 

GÜN 2

 

Ertesi sabah bizim ekip geldi. Onları Ercan’dan alıp dükkana gittik, hazırlanıp 4 motorla yola çıkacağız. Hava dün olduğu kadar güzel. Motorlara binip ters akan trafikten eski Girne yoluna doğru çıkmaya başlıyoruz. Beşparmak Dağları’na çıkan bu dar geçidin orada bir yerden, dağların sırtını izleyerek doğuya doğru; Kantara’ya giden bir yol var. Girne’ye inmeden bu yola sapıyoruz. SMC şimdiye kadar bindiğim motorlardan farklı. Tek silindirli olmasına rağmen sıkı gazlıyor, yer yer 150km/h hızlara ulaşmak işten değil. Dağ yolu dar olmasına rağmen asfaltı çok iyi. Belki de ağır araçlar tarafından kullanılmadığından böyle iyi durumda olabilir.

 

Ayşe Tatile Çıksın* 4. İçerik Fotoğrafı

 

Yukarılarda bir yerde durup dağların üzerinden kuzeye, Türkiye’ye doğru baktık. Enfes manzara. Ama insan fazla durmak istemiyor, enfes yol bizi bekliyor. Doğuya Kantara’ya doğru sürdükten sonra, Kantara’da bir lokantada atıştırmak için duruyoruz. Buradan güneye doğru inen yola yeni asfalt dökmüşler. Orayı bir defa inip çıktık, seyretmek isteyenler için videosu; http://vimeo.com/16237940.

 

Ayşe Tatile Çıksın* 5. İçerik Fotoğrafı

 

Kuzey Kıbrıs yemek konusunda pek zengin değil, ya da pek becerikli değiller. Yemekler gibi etraf da köhne. 1974’teki Barış Harekatı ile birlikte ada halkının “iki taraf”ı, Rumlar ve Türkler epeyce yer değiştirmek zorunda kalmış. Şu anda Kuzey’deki pek çok yer Rumlar’ın tapulu malı. İleride ne olacağı da belli değil. Gerek harekattan sonra buraya getirilip yerleştirilen ve “yerleşik” denen Türkler, gerek malın üzerinde oturan Kıbrıs’lı Türkler, ve hatta hükümetler, bu malların ileride ne olacağını bilmediği için bir çok şey bakımsız, kırık-dökük duruyor. Haa delice harcanan paralar ve binalar yok mu? Var. Ama genele bu kırık-dökük hal hakim.

 

Ayşe Tatile Çıksın* 6. İçerik Fotoğrafı

 

Yemekten sonra Kantara’dan aşağı Kuzey Sahilyolu’na iniyoruz. Bu yol bizim gittiğimiz 2010’da henüz yeni yapılıyordu, şimdi haritadan bakıyorum bitmiş gibi. Yolda gazlaya gazlaya doğuya doğru gidiyoruz. Bugünkü amacımız en doğuda yer alan Kıbrıs’ın sivri ucunu, Dipkarpaz’daki Zafer burnunu görmek. Yol kuzeyden devam ederken coğrafya bize sürprizler hazırlamış, bir yerden Karpaz ana yoluna bağlanıyor bu sefer adanın güneyindeki denizi görerek yolculuk ediyoruz.

 

Ayşe Tatile Çıksın* 7. İçerik Fotoğrafı

 

Yeşilköy ve Yeni Erenköy’de yol yeniden kuzeye çıkıyor. Benim popom artık SMC’nin tahta selesine dayanamıyor. Ben F650GS’e geçiyor, rahata eriyorum. İki silindirli GS, KTM’lere göre daha heyecansız, ama kesinlikle daha konforlu. Dipkarpaz burnunun ucuna vardığımızda Altın Kumsal’da denize karşı bir kır kahvesinde duruyoruz. Burası nefis bir yer, Güney Kıbrıs bu noktayı ve burada bulunan Apostolos Andreas Manastırı’nı politik yoldan ele geçirmek için çok kıvranıyor. Manastır Hristiyan toplumunda önemli bir yere sahip olduğu için belli dönemlerde epeyce ziyaretçi geliyormuş.

 

Hava çok sıcak, ben denize giriyorum, bütün günün yorgunluğu geçiyor. Hemen sonrasında buranın meşhur vahşi eşeklerinin olduğu parka girip Kıbrıs’ın en doğu noktası Zafer Burnu’nu görüp geri dönüyoruz. Dönüş yolunda güneş batıyor. Biraz sürdükten sonra Arch Houses (www.karpazarchhouses.com) isimli, yenilenmiş eski binalardan oluşan bir otelde konaklamak için bugünlük duruyoruz.

 

Ayşe Tatile Çıksın* 8. İçerik Fotoğrafı

 

GÜN 3

 

Burada doğa çok güzel. Yeşillikler ve çimenler arasında kıvrılan yollar, arada tek tük ağaçlar, küçük ve kayalık, ama yeşillikle dolu tepecikler, iki tarafınızda zaman zaman görünen veya bazen kaybolan deniz…

 

Dün yeterince dolaştık, bugün amacımız Lefkoşa’ya dönmek. F650GS’i kimselere bırakmıyorum. 690 Enduro’nun SMC’den daha rahat olduğunu söylüyorlar. En son bindiğim azman KTM 950SM ise açık ara geziye katılan en keyifli ve en rahat motor. Dev motor hacmi sayesinde çok rahat hızlanıyor, selesi rahat. Biraz çok yakıyor gibi ama kimin umurunda. Dün farkında olmadan epeyce yol gelmişiz. Sür sür yol bitmiyor. Çabuk bitsin diye de dağ yollarından değil Meserya Ovası’ndaki dümdüz yollardan döndük. Geçitkale’nin oradan bir yerden Mağusa-Lefkoşa yoluna bağlanıp 2-3 gibi Lefkoşa’ya vardık.

 

Ayşe Tatile Çıksın* 9. İçerik Fotoğrafı

 

Bugünün geri kalan zamanında Yiğit bizi Lefkoşa yakınındaki bir karting pistine götürdü. Pist öylesine büyük ki, kartingciler bir kısmını kullanıyor. Yiğit-pist patronu dayanışması sayesinde biz de kullanılmayan kısmına girip motorlarla gazladık. 690 enduroyu hiç sokmadık. F650GS ile bir tur attım, çok kaydı ve pek keyif vermedi. KTM’nin iki süpermotosu 690SMC ve 950SM ile pek keyifli vakitler geçirdik. Her motora çabuk uyum sağlayan Görkem, SMC ile yerel bir yarışçıyı epeyce kovaladı, ayak falan açarak hızlı sürüşler yaptı. Pek matah değil ama, izlemek isteyenler için bir film şu adreste (http:// vimeo.com/16240341) görülebilir.

 

Ayşe Tatile Çıksın* 10. İçerik Fotoğrafı

 

Gün akşama dönerken gokarta geçip bir de araba yarışı yaptık. Tam motorcuya göre bir hafta sonu olmuştu. Motor, uzun yol, deniz, yeme-içme, pist, ardından gokart ve güzel bir veda yemeği… Ertesi gün Yiğit, bizleri Ercan’a bıraktı. Uçağa giderken ben Sabiha Gökçen’e gideceğimden emindim, ancak İlker ve Görkem uçağın Atatürk Havalimanı’na gideceğini sanıyorlarmış. Bileti neden böyle aldıklarını tartışadursunlar, akıllarına, gelirken arabalarını Atatürk Havalimanı otoparkına bıraktıkları geldi. Tartışma daha da büyüdü. Beni taksi ile eve bırakıp, Yeşilköy’e araba almaya gittiler.

 

Yiğit ve Mert’in bu güzel girişimi pek çok motorcu için bir ilham kaynağı, bir kaçamak, güzel bir haftasonu gezi imkanı olabilecekken, gelirlerin düşük olması sebebiyle sonlandırmak zorunda kaldılar. Bu yüzdendir ki, sizlere herhangi bir link veremiyorum. “Kıbrıs’ta kiralık motosiklet” olarak bakındığınızda büyük olasılıkla Harvey isimli İngiliz bir arkadaşa rastlayabilirsiniz. Telefonu 0533 845 60 19. Tahminen büyük hacimli motor kiralayabileceğiniz tek yer. Oraların kokusunu alabilmek, sıcak havanın sizi sarışını ve Altın Kumsal’ın kumlarını hissedebilmek için yukarıdaki telefonu arayıp Dipkarpaz’a doğru soldan sürmeyi deneyebilirsiniz.

 

*1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan…

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

Perihan’ı Kim Öldürdü?

Türkiye’de bir ilk: Karda Yarış: DAVRAZ MOTOSNOW

REKLAM