Biz motor sürenler tek tek kenetlenip, bir bütünü tamamlayan çok büyük bir grubuz. Kimse kimseden üstün değil. Ne mesleğiyle, ne de servetiyle…
Ben tek başıma yola çıkan bir gezgin olduğum halde, ben bile böyle düşünüyorum. Birlik gücümüz çok kuvvetli. Hiçbir grubun sabit üyesi değilim. Grup etkinliklerine çok nadir katılırım. Yıllardır tek başıma yollarda kaybolmayı seven, sade biriyim. Motor ve doğa tutkum, önceliklerim arasındadır. Doğaya çok düşkünüm; her yer, her manzara ayrı kıymetlidir. Geçenlerde yolun tam ortasında bir kaplumbağa gördüm. Durdum, onu uzaklara taşıdım. O gün faydalı bir şey yaptım, diye mutluydum. Daha keyifli devam ettim sürüşüme… Yollar tozlu olsun, toprak olsun, bazen çamurlu olsun, hatta “ille de roman olsun, ister çamurdan olsun” şarkısını da çok severim. Tutkularımın içinde evde olmak da yer alır. Kalabalık davetlere, etkinliklere pek gitmem. Evimde keyifli vakit geçirmeyi severim. Arkadaşlarımla sohbetleri de eksik etmem. Dostlarımın zor gününde yanında olurum. Aileme ve canım oğluşum motoruma çok bağlıyımdır. Sürüş yapmak nefes almak gibidir benim için…
Gezilerimde motor sürenlerle çok karşılaşırım. Ama üzüldüğüm bir konu var. Eskiden ciddiye almaz, üstünde hiç düşünmezdim. Ancak son Tekirdağ-İstanbul dönüşünde o üzücü durumu bariz bir şekilde yeniden yaşadım ve artık bu sorunun varlığını kabul ettim. Yollarda karşılaştığımızda, birbirimizi tanımazsak da korna ile selamlaşırız, değil mi? Özellikle uzun yolculuklarımızda… Yol kenarında emniyet şeridinde biri durduğunda, sormaz mıyız “yardım lazım mı” diye? Sorarız. Bir benzin istasyonuna girdiğimizde, kısa da olsa birbirimize selam veririz. Amaç sadece; başka bir motor sürücüsüne selam vermektir.
Geçenlerde Grand Canaria’dan gelen bir grup ile karşılaştım. Onlardan da sıcak sinyaller aldığım için, bodoslama aralarına daldım. Bir selam, bir merhaba için… Yabancı bayan artçılar da beni çok sıcak karşıladı. Harikaydı! Bir başka yolculuğumda, bir dinlenme tesisinde motorlu bir grup vardı. Selamlaştık ve yol üzerine sohbet ettik. Onlar oturuyorken, ben yoluma devam ettim. Fazla oturmak da istemedim açıkçası; hepsi erkekti. “Aralarında bayan olsaydı daha rahat ederim” diye düşünürdüm hep, ama bayan olduğu zaman ne yazık ki -özellikle tanışmadığım gruplardaumduğum arkadaşlığı pek yakalayamıyorum.
Başka bir gezimde İzmir’den dönerken, Susurluk’ta büyük bir tesiste durdum. Ayran, soda ve limonata üçlüsüyle, motorumu da görebileceğim bir masaya oturdum. Hep aynı mantık vardır; motoru görebileceğin masaya otur. Biraz sonra yanımdaki masaya iki erkek motorcu geldi. Selamlaştık. Nereden nereye diye kısaca sohbet ettik. Herkes kendi halinde yemeğine devam etti. Hayırlı yolculuklar, deyip yola çıktım. Başka bir İzmir dönüşümde yine aynı yerdeydim, yine aynı masa. Bu sefer bir çift geldi; erkek sürücü ve bayan artçı. Bakınız neler oldu?! Erkek sürücü yanımdaki masaya, yani motorunu görebileceği bir yere oturdu.
Fakat bayan arkadaş, bana en uzak masaya oturdu ve arkadaşını da yanına çekiştirdi. Kesinlikle abartmıyorum, resmen çekiştirdi ve aynı anda ısıran gözlerle bana bakıp durdu. Selamlaşmak mümkün değildi. Motorcunun ruhu özgürdür, güler yüzlüdür, sıcaktır, arkadaş tır. Ama o ortamda bu güzelliklerden eser yoktu. Aslında bayan artçı gördüğümde mutlu oluyorum, çünkü eşini/arkadaşını yalnız bırakmayıp onunla birlikte geziye çıkmış diye düşünüp saygı duyuyorum. Bunu bilmenizi istiyorum.
Başka bir gün Tekirdağ dönüşümde de aynı durumu çok daha şiddetli yaşadım. Durduğum tesiste 5 motordan oluşan bir grup vardı. Hepsinde de birer artçı. Fakat selamım kursağımda kalakaldı. Herkes sırtını çevirdi. Kadınların yüzleri beton duvar gibiydi. Beyler de beni görmemiş gibi davrandı. Oysa benzin almaya yanaştığımda hepsi uzun uzun bakmıştı. İşim bittiğinde çay ve tost almak için tesise geçtiğimde, yanlarından geçerken selam vermek istedim. Ama ne mümkün! Diyemedim. Barkın’ın Tekirdağ’daki gösterisinin olduğu geceydi. Oradan dönüyordum. O akşam bu yazıyı yazmaya karar verdim. O gruptan biri bu yazıyı okusa keşke… Bu taraftan nasıl göründüklerinin aynası olabilsem keşke… Tekrar karşılaşsak, telafi etsek, bir selamı esirgemeden yolumuza devam etsek, daha güzel olmaz mı?