Yazar: Alper Günay
Geçen sayıda Budapeşte – Bamako ralinin 4. etabını tamamlamıştık,
bu sayıda kaldığımız yerden devam ediyoruz.
5. Etap: Assa – Laayoune / 560 km (22 Ocak 2016)
Bugünkü etap uzun olduğu için yolda oyalanmak için zamanımız olmayacak. Birkaç saatlik yolculuğun sonunda 1975 yılına kadar İspanya kolonisi olarak kalan Batı Sahra’ya girdik. İspanya’nın bu toprakları terk etmesi ile birlikte buraya sahip olmak isteyen Fas ile Moritanya arasında savaş çıkmış. Ancak Moritanya dünyanın en yoksul birkaç ülkesinden biri olduğu için bu savaşı finanse edememiş ve Fas bu toprakları büyük ölçüde işgal etmiş. Aralarındaki ateşkes 1991 yılından bu yana devam ediyor. 1979’da Polisario, Fas’a karşı bir gerilla savaşı başlatmış. Haritalarda Batı Sahra diye geçse de Fas burayı “Güney vilayetimiz” diye tanımlıyor.
Fas işgal politikası doğrultusunda bu bölgede yerleşimi teşvik ederek nüfusu arttırmayı planlıyor. Bunun için de vergiye ciddi indirimler getiriyor. Yüksek vergilerin alındığı petrol fiyatları da buna dahil. Benzinin litre fiyatı Fas’ta yaklaşık 1 euro iken, burada 50 cent’e düştü. Coğrafya tamamen değişti, artık Sahra Çölü’ndeyiz. Hava iyice ısındı, öyle ki artık durup dinlenebileceğimiz bir gölge de kalmadı. Benzin istasyonları çok azaldı, yerleşim yerleri yok denecek kadar az, olanlar da küçük bir köy şeklinde, bazıları terk edilmiş. Josef, Istvan ve Erwin ile birlikte yol alıyoruz. Sahra’ya girmeden önce sağ tarafımızda Atlas Okyanusu belirdi, uygun bir yerde yoldan çıkıp bir uçurumun kıyısına doğru sürdük. Aşağıdaki okyanus dalgalarına karşı öğle yemeği yedik. Tekrar ana yola çıkarken önümde Honda motosikleti ile giden Josef aniden durdu, hızımız çok düşüktü ve birbirimizi yakın takip ediyorduk. Fren lambası da yanmadığından durduğunu fark etmekte iki saniye geciktim. Tam çarpacakken gidonu kırıp sağından güç bela geçtim ama sol arka çantam takıldı ve onun egzozuna çarptı.Birkaç metre daha devam edip durdum, motosikletin dengesi bozulduğu için olduğu yere bırakıp Josef’in yanına gittim. Ona veya motosikletine bir şey olmasından endişeleniyordum ama ikisi de sapasağlamdı.
Çantam, egzozunun en sert ve sağlam kısmı olan çelik bir halkaya çarptığı için egzozda en ufak bir hasar oluşmamıştı. Benim sol çantamın darbe alan kısmında hafif bir çökme ve çantada da eğiklik vardı. Eğikliği daha sonra Erwin eliyle düzeltti, çöken kısım ise birkaç çekiç darbesi ile eski haline geldi. Böylece darbe izini saymazsak çanta ilk haline dönmüş oldu. Sahra’da saat başı iki veya üç tane kontrol noktası ile karşılaşmaya başladık. Buradaki askerlere, üzerinde isimlerimizin, Fas’tan verilen kimlik numaralarının, mesleğimizin, uyruğumuzun ve pasaport numaralarımızın yazılı olduğu küçük bir fişi uzatıp yola devam ediyorduk. Yanıma, önceden doldurduğumuz bu fişlerden 60 tane almıştım. Kontrol noktalarından birinde, kapalı olmasına rağmen kasklara takılı kameralarımız sorun oldu. Rütbeli asker, sinirli bir tavırla kaskımdaki kamerayı işaret edip Fransızca bir şeyler söylüyordu ama anlamıyordum. Kaskımı zorla başımdan çıkarmaya kalktı, kaskı onun çıkarmasına izin vermeden kendim çıkardım. Alıp yere koydu, amacı kameranın onun ve diğer askerlerin yüzlerini çekmesini önlemekti. Sonra aynı hışımla Erhan’a gitti, Erhan kameranın kapalı olduğunu anlatmaya çalışsa da adam ne dinlemek, ne de anlamak istiyordu. Kasklardan kameraları söktük ve yolumuza bu şekilde devam edebildik. Akşam hava kararırken Batı Sahra’daki en büyük yerleşim yeri olan Laayoune kentine vardık. Burada bir otelde kaldık.
6. Etap: Laayoune – Dakhla / 529 km (23 Ocak 2016)
Manzara hep aynı, uçsuz bucaksız bir çöl ve dümdüz devam eden bir yol. Kış olmasına rağmen 35 derece civarındaki çöl sıcağı, motosikletin gölgesinden başka durup dinlenilebilecek hiçbir yerin olmadığı bir coğrafya… Motosiklet üzerinde sürekli uykum geliyor. Müzik dinlemem de pek fayda etmiyor, aynı müzikleri dinlemekten de sıkılmaya başladım. Göz kapaklarım ağırlaştıkça ağırlaşıyor. Bundan sonra Mali’ye ulaşana kadar uyku ile sürekli mücadele etmem gerekecek. Arada kaskın vizörünü açmak işe yarıyor ama bir süre sonra onun yarattığı etki de azalıyor ve yine uyku basıyor. Keşke biraz durup uyuklayabilsem diyorum ama bunun için ne uygun bir yer var, ne de zaman. Sırtımdaki su torbamdan iyice ısınmış suyu çekip zoraki birkaç yudum alıyorum. Her gün kullandığım magnezyum tabletinin ilk günlerdeki limonlu hoş aroması artık bıkkınlık getirmiş durumda. Yemek yemek de zorlaştı, bu yüzden bunu da olabildiğince öteliyoruz. Gözüm sürekli saatte ve km sayacında. Akşam nihayet okyanus kıyısındaki bol kumlu kamp alanına ulaştık. Bazı 4×4 araçlar yanlış yola girdikleri için çamura saplanmış durumda. Josef, kamp yerinde bize bira verdi, işte bu harika! Ama bir sorun var, bira çok sıcak! İlk elime aldığımda soğuk olduğunu sanmıştım. Çölde olduğumuzu unuttum bir an…
7. Etap: Dakhla – Bou Lanoar / 440 km (24 Ocak 2016)
Bugün Batı Sahra’yı terk edip Moritanya’ya girdik. Son benzinlikte depoyu doldurduk, ne yazık ki artık ucuz benzin bulamayacağız. Batı Sahra’nın çıkışındaki, özellikle de Moritanya’daki pasaport işlemleri uzun sürdü. Batı Sahra’dan sonra Birleşmiş Milletler kontrolündeki 20 km’lik bir ara bölgeye girdik, buraya “No Man’s Land” deniyor. Yol yok, yol diye zemindeki kayalardan ve bunun üzerinde birikmiş ince çöl kumundan oluşan bir iz var, bize zaman zaman zor anlar yaşatıyor. Kalan kısımlar mayın dolu, bu yüzden izlerden ayrılmak tehlikeli. Artık bu Golden Tyre marka lastiklerin yolculuğu çıkarıp çıkaramayacağından ciddi olarak endişelenmeye başladım. 5.000 km’de arka lastik değiştirilmeyi gerektirecek hale geldi. Erhan araziye uygun Anlas Caprax lastikler kullanıyor, buna rağmen asfaltta da dayanıklı ve diş derinliklerini kolay kolay kaybetmiyor. Öğleden sonra Yengeç dönencesinden geçtik, durup birkaç fotoğraf çektikten sonra yola devam ettik. Akşam çölün ortasındaki kamp yerine ulaşmama 200 metre kala derin kumda motosikletin kontrolünü yitirip gidonun üzerinden uçtum. Bana hiçbir şey olmadı ama motosikletin kafasında bir kırık oluştu, sol sinyal lambası da kırıldı. Sol çanta demiri iyice yamuldu, ama çantalarda en ufak bir hasar yok, işte bu sevindirici. Yola başka bir çantayla, özellikle de soft denilen kumaş çantalarla çıkmış olsaydım bu düşüş sonrası içindeki her şey unufak olurdu. Motosiklet ve üstüm başım toz içinde, bu akşam keyfim yok, yemek yiyip erkenden yattım.
8. Etap: Bou Lanour – B2 Beach / 440 km (25 Ocak 2016)
Çanta demiri yamulduğu için, çantayı takıp takamayacağım konusunda endişeleniyordum, neyse ki sorun çıkmadı. Erwin güçlü kollarıyla demiri biraz düzeltti ama yine de hâlâ gözle görülür şekilde içe doğru eğik durumda. Dün akşam Erhan’la bugün için ne yapacağımızı tartıştık. İkimiz de Atlas Okyanusu kıyısındaki etabı ve kampı atlayıp asfalttan başkent Nouakchott’a geçmek istiyoruz. Özellikle dün akşamki düşüşten sonra ve road book’tan sahilin girişinde ciddi kum yığınları olduğunu öğrendikten sonra tekrar aynı şeyi yaşamak ya da kuma saplanıp kalmak istemiyorum. Daha sonra duyduklarımızdan ve fotoğraflardan, burada birçok 4×4 aracın kuma saplandığını ve kurtulmak için saatlerce mücadele ettiklerini öğreniyoruz. Öğleden sonra Nouakchott’a ulaştık.
Bilgi ve tavsiye almak için Türkiye Büyükelçiliği’ne gittik. İçeri giremedik, aşağıya inen bir görevli bize Türklerin işlettiği bir oteli tavsiye etti, ayaküstü yapılan bu birkaç dakikalık konuşma sonrası bize tarif edilen İstanbul Otel’e ulaştık. Moritanya’da her şey çok pahalı, benzin, oteller… Kalite çok ciddi şekilde düştü. Yine de bu Moritanya ölçülerine göre iyi sayılabilecek bir otel, kişi başı 53 euro olan fiyatı pazarlık ile 40 euro’ya çektik. Gündüz çölde yol alırken gökyüzünün tamamen tozla kaplı olduğunu görmüş ve önümüzde bir kum fırtınası olduğundan endişelenmiştim. Ama yol aldıkça gördüm ki fırtına yoktu, havada toz asılıydı ve bu ince toz her yere giriyordu. Otel de sanki hiç temizlenmemiş gibi tozluydu. Odadaki masa ve eşyalar tozluydu. Havlu ve yastıklar toz kokuyordu. Odalardaki tüm yataklar çift kişilik olduğu için iki ayrı oda tuttuk. Motosikletleri otelin bahçesine bıraktık. Burayı aynı zamanda bir restoran olarak işlettikleri için akşam yemeğinde pilav ve köfte yemeye karar verdik. Köftenin içinde de kum vardı tabii, her lokmada dişlerimin arasından çatır çutur sesler geliyordu. Duş yapmak, çamaşır yıkamak, internete girmek, evle görüşmek, motosikletin bakımını yapmak, dinlenip rahatlamak iyi geldi.
9. Etap: Nouakchott – Kiffa / 600 km (28 Ocak 2016)
Üç gün Nouakchott’ta hareketsiz kalmak bizi iyice sıkmıştı. Önceki akşam Josef, Erwin ve Istvan ile buluşmuştuk, onlar başka bir otelde kalıyordu. Biz de son gece için günlüğü kişi başı 10 euro olan Sahara Otel’e geçtik. Otelin bahçesi çok hoş ama odalar ve duş temiz değil. Bu yüzden duş yapmadık, yataklara da uyku tulumlarımızı serip yattık. Uyandığımızda hava karanlıktı. Erhan gece doğru dürüst uyuyamamıştı, ben ise uyku hapı sayesinde sorunsuz bir şekilde uyumuştum. Josef ve diğerleri ile saat 07:00’de buluşup yola çıkacaktık. Ama kaldıkları otele vardığımızda hazır değillerdi, yola 07:30’da çıktık, kentin karmaşası içinde bizimle gelen diğer grubu kaybettik. Onları beklemek ve bulmak için bir saat zaman yitirdik, böylece kenti terk ettiğimizde saat 08:30 olmuş, hava da ısınmıştı. Tatsız başlayan yolculuk, öğleden sonra manzaranın değişmesi ve dağlık bir bölgeden geçmesi nedeniyle keyifli bir hale dönüştü ve böylece günler sonra ilk kez yeniden motosiklet sürüyor olmaktan keyif almaya başladım.Nouakchott’ta buluştuğumuz Raphael de bizimle birlikte sürüyordu. Önceki gün akşamüstü Total’den depolarımızı doldurmuştuk. Her ihtimale karşı 20 litrelik bir bidon bularak yedeklemiş, Josef’in cömert teklifi ile bidonu onların Mazda marka pickup’ın arkasına koymuştuk.
İyi ki böyle yapmışız, çünkü 600 km boyunca hiç benzin bulamadık. Moritanya’da tüm araçlar dizel olduğu için benzin yok denecek kadar az. Yedek benzin sayesinde güç bela benzin satan bir yere ulaştık. Bidonu tekrar doldurttuk, bundan sonra 500 km boyunca yine benzin bulamayacaktık. Bulduğumuz benzin de düşük kalitedeydi (litresi yaklaşık 1 euro), motosikletin performansını bariz şekilde düşürüyordu. Deposu daha küçük olan ve yedek benzin almayı ihmal eden Raphael yolda bir yerde karaborsadan iki kat yüksek fiyatla benzin satın aldı. Hava karardıktan kısa süre sonra Kiffa’daki kampinge ulaştık. Tozun içine çadırlarımızı kurduk, bunun için adam başı 10 euro ödedik. Bu gece duş yok, çamaşır yıkamak yok. Yarın ile ilgili herkeste bir kafa karışıklığı var ve kimse ne yapacağını bilmiyor. Josef, yarınki 698 km’lik etabın, sınır geçişleri ve araç kayıtları nedeniyle imkânsız olduğunu söylüyor. Herkes farklı bir fikir ortaya atıyor. Sözgelimi, Erwin, Istwan ve ben Guyana şelaleleri üzerinden Bamako’ya ulaşmak istiyoruz ki, asıl rota da bu. Josef bunun yerine onlardan ayrılarak doğrudan Bamako’ya geçmek istiyor. Erhan’ın istediği ise Kayes’dan sonra Bamako’ya uğramadan Senegal’e geçmek ve Dakar’a ulaşmak. Bol tartışmalı bir gece…
10. Etap: Kiffa – Guyana Şelaleleri / 698 km. (29 Ocak 2016)
Saatler süren yolculuk sonunda Mali sınırına ulaştık. Moritanya’daki pasaport işlemleri 1,5 saat, Mali’dekiler ise 20 dakika sürdü. Araç tescil istasyonuna vardığımızda, sıcakta yaklaşık bir saat bekledik. Josef burada bizden ayrıldı. Saat 13:30 olduğunda önümüzde hâlâ yaklaşık 350 km’lik yol vardı. Niori adındaki şehre girdiğimizde, bir an Erhan ile Erwin ve Istvan’ın arkamda olmadığını fark ettim. Nereye döndüklerini anlamadım. Önümde devam eden 4×4 araç ile yola devam ettim, sık sık gps’i kontrol ediyordum, bir süre art arda yol aldık. Yol kumlu, taşlı ve derin çukurlarla doluydu. Bir süre sonra önümdeki araç hızlanıp toz bulutunun içinde kayboldu. Yoldaki kum bir süre sonra iyice fazlalaştı, oysa savanlara çıkınca kumdan kurutulacağımızı düşünmüştüm. 1,5 saat yol aldıktan sonra geri dönmeye ve asfalttan devam etmeye karar verdim. Çünkü gps’ten bu yolun çok uzun olduğu anlaşılıyordu ve vakit geç olduğu için gece arazide tek başıma yol almak istemiyordum. Motosikleti çevirip geri döndükten birkaç dakika sonra, karşımdan dört adet 4×4 araç geldi, bazılarını tanıyordum. Emin olmak için bu yolun doğru yol olup olmadığını sordum. Onlar da gps’lerini kontrol edip doğru yol olduğunu söylediler. Yine söylediklerine göre bu yol 70 km sonra asfalta, Kayes yoluna bağlanacaktı.
Motosikleti tekrar çevirip onları takip etmeye başladım. Ancak bir süre sonra onlar da gözden kayboldular. Zaman zaman derinleşen kumda hızım bazen iyice düşüyordu, ortalamam 30 km/s civarıydı. Bir saat daha yol aldım, bir köyde yolumu kaybedince yardım istedim. Motosikletli bir genç önüme düşerek beni köyün dışındaki yola çıkardı. Köyün merkezi dahil her yeri kum yığınıyla kaplıydı. Köyün dışında yol bir süre düzeldi, ama sonra yine taş ve kuma dönüştü. Sonunda güneş battı, hava karardı. Sis farlarını açtım, hızımı 40 km’ye çıkardım. Yol boyunca iki kez düşme tehlikesi atlattım. Sonunda başka bir köye ulaştım. Karanlıkta el feneriyle yürürken rastladığım Kalid adındaki genci durdurup Kayes kentine gitmek istediğimi söyledim, anlaşamayınca kuma kentin adını yazdım. Hedefime bu gece varmayı umuyordum ama bana kentin 200 km ötede olduğunu söyleyince büyük düş kırıklığına uğradım. Bu gece bu yol koşullarında, bu yorgunlukla yolculuğa devam etmek çok zor ve riskli olacaktı. Üstelik idareli kullanmış olsam da bir saat önce suyum bitmişti. Kalid bana bu gece burada kalıp yarın devam etmemi söyledi. Ona suya ihtiyacım olduğunu söyledim. O Fransızca, ben ise İngilizce konuşuyor, genellikle de işaret diliyle anlaşıyorduk. Beni alıp biraz ötedeki bir arkadaşının, Koama’nın yanına götürdü.
Koama, Bamakolu bir İngilizce öğretmeniydi ve 200 kişilik bu köyde öğretmenlik yapıyordu. Anlaşabileceğim birini bulduğum için rahatladım. Geceyi, elektriği olmayan bu köyde geçirip yola ertesi gün devam etme teklifini kabul ettim. Kalidu’nun evinin bulunduğu geniş avluya çadırımı kurup geceyi keçilerin ve sığırların arasında geçirdim. Motosikletimdeki büyük ve uzun vidalar titreşim nedeniyle yarısına kadar dışarı çıkmıştı ve düşmek üzerelerdi. Hepsini sıkıp tek tek kontrol ettim. Ertesi gün Guyana şelalelerine gitmekten vazgeçmiştim, çünkü oraya akşam saatlerinde ulaşsam bile, grup sabah 335 km ötedeki Tambaga’ya doğru yola çıkmış olacaktı. Bu yüzden onları Guyana’da yakalayamayacaktım. Sonradan öğrendiğime göre Erhan ve diğerleri de Guyana’ya ulaşamamış ve geceyi Diema’da bir kampingte geçirmişlerdi. Bu yüzden Niori’ye dönüp, asfalttan Bamako’ya geçmeye karar verdim. 08:30’da köyden ayrıldım, 50 km’lik yol iki saat on beş dakika sürdü. Yolun bu bölümünde kaza riskini azaltmak için saatte 40 km hızın üzerine çıkmamaya karar verdim ve buna uydum.
Toplam 450 km’lik, zaman zaman asfalttan, zaman zaman stabilize yollardan akşamüzeri Bamako’ya ulaştım. Geceliğine 60 euro istenen, dışarıdan iyi görünümlü ama içi pis, sabun, şampuan, havlu gibi temel gereksinimlerin olmadığı ve yatağa uyku tulumu sererek uyumak zorunda kalacağım otele 30 euro ödedim. Otelde internet de yoktu. Çamaşırlarımı yıkadım. Yarın bitiş töreni olacak ve Erhan’la orada buluşacaktım. Takım olarak o gece yapılan kutlama töreninde bir ödül aldık. Yeri gelmişken, Bamako’da bulunduğumuz süre boyunca konukseverlikleri ve her konuda gösterdikleri çaba ve yardımlarından ötürü Mali Büyükelçimiz Hikmet Renan Şekeroğlu’na, konsolos Mert Zencir’e, askeri ateşe Vahdet Çam’a ve büyükelçilik çalışanlarına teşekkür etmek isterim. Budapeşte – Bamako macerası sona ermiş ama yolculuğumuz henüz bitmemişti. 3 Şubat’ta Senegal’in Dakar kentine doğru iki gün süren zorlu bir yolculuk yaptık. Burada kendisi de bir motosiklet tutkunu olan dostumuz Mehmet Bozdemir ile buluştuk, bizi evinde ağırladı. Motosikletlerimizi Dakar’dan uçak kargo ile İstanbul’a yollattık, biz de 7 Şubat gecesi başka bir uçakla Afrika’dan ayrıldık. Böylece Afrika’daki yorucu ve zorlu sayılabilecek serüvenimiz sona ermiş oldu. Eve vardığımda yaklaşık 8.500 km yol yapmıştım. Son olarak bize verdikleri destekten ötürü GlobeScout’a, Karayol Lastik’e, İpone’a ve MstTech’e de teşekkür etmek isterim.