Menu
in ,

Confederate Hellcat X132 Speedster

Seyyar. Bir bakın. Bu dünyadaki en ikonik motosiklet tasarımcılarından biri olan gezgin,
Güney Afrikalı Pierre Terblanche için en uygun düşen kelime.

90’lı yılların sonunda motosikletlerin Michelangelo’su Massimo Tamburini’nin izinden gelerek ve 1996 yılında Ducati’nin Amerikan girişimciler olan TPG tarafından alınmasının ardından yarattığı Cagiva Gran Canyon ve Ducati Supermono ile Terblanche, firmanın tasarım ve paralel şekilde ürün geliştirme bölümlerinin şefi olmaya yükseldi. Bu mevkide bulunduğu sırada markanın yeniden hayata dönmesini sağlayan başlıca modeller olan Multistrada, Hypermotard, MH900e ve Tamburini’nin 916’sından ilham alarak ortaya çıkan, pratiklik ve konforu bir arada sunarken, aynı zamanda İtalyan firmaya Dünya şampiyonlukları da getiren 999/749 spor motosikletlerin de ortaya çıkışına ön ayak olmuştu. Terblanche aynı zamanda Ducati için çok havalı! Yeniden doğmuş ve sizi temin ederim ki eğer hayata geçseydi mükemmel bir şehir motosikleti olabilecek Scrambler modelini 2006 yılında tasarlamıştı. Ancak bundan sekiz yıl sonra Pierre’in ne kadar da haklı olduğunu gösteren, kendisi tarafından tasarlanmamış yeni bir Scrambler ortaya çıktı. Scrambler projesinin hayata geçirilmemesi Pierre için bardağı taşıran son damla olmuş ve tasarımcı 2007 yılında Ducati’den Güney Afrikalı bir tekne şirketi olan Bobkat’e geçmişti. Bundan bir yıl sonra Piaggio için tam zamanlı tasarım danışmanlığı yapan Pierre, artık cilaları matlaşmaya başlayan Moto Guzzi modellerini gençleştirmeye odaklandı ve Moto Guzzi için tasarladığı üç prototip model 2009 EICMA’da fuarın yıldızları olarak tanımlandı.

Ancak yine de bunların hiçbiri üretime geçmedi, bu yüzden 2011’de Terblanche Britanya’ya dönerek yeniden doğan Norton’la bir araya geldi. Burada iki yıl kalmasına rağmen, ekonomik sıkıntılarla boğuşan firma Pierre’in harika tasarımlarını hayata geçirmeyi başaramadı ve tasarımcı 2013 yılında Confederate Motors’un ürün geliştirme departmanının başına geçip Amerika’ya yerleşti. Confederate’deki ilk tasarımı olan Hellcat X132 Speedster, 2007 yılından beri ilk kez üretime geçen Pierre Terblanche tarafından tasarlanmış motosiklet oldu. Hellcat X132 Speedster’ların ilk örnekleri Birmingham, Alabama’daki fabrikanın üretim bandından çıkmaya başladıktan üç ay sonra Pierre, Royal Enfield ürün geliştirme departmanına geçeceğini duyurdu. Böylece Hellcat X132’nin Speedster versiyonu Amerika’nın Mason- Dixon hattının güneyindeki eyaletlerindeki tek motosiklet üreticisine bıraktığı miras oldu. Yeni Speedster’ı firma dışından ilk kişi olarak test etme şansını Confederate’ın Ekim 2013’te taşındığı Birmangham’daki 2320 metrekarelik fabrikasına yaptığım ziyarette elde ettim.

 

 

 

 

Firma yirmi yıl önce 1994’te Louisianalı bir avukat olan Matt Chambers tarafından kuruldu, Chambers şu an Confederate’ın CEO’su olarak görev yapıyor. İleri görüşlü olması ve doğru hamleleri sayesinde firma, diğer birçok butik üretici gibi bazı büyük cruiser üreticisinin de yok olduğu dönemde ayakta kalmayı başardı. “Ekonomik anlamda dar boğaza girdiğimiz dönemi atlattık ve şimdi S&S ile birlikteliğimiz ürünlerimizin kalite ve eşsizliğinden ödün vermeyerek fiyatlarımızı düşük tutmamıza ve böylece büyümemize imkan tanıyor. Onların X-Wedge motorlarını modellerimize adapte ediyoruz ve önümüzdeki yıllarda pazara sunacağımız yeni çılgınca tasarımlar üzerinde çalışıyoruz. Bu esnada Hellcat X132 Speedster tam olarak Hellcat geleneğini yansıtan çıplak bir Amerikan hotrod, sokak için güçlü bir dragster, güzel ve hepsinden önemlisi nefes kesen bir sürüş.” diyor Matt. Confederate, Hollywood yıldızları olan Tom Cruise, Brad Pitt, Nicholas Cage ve rock idolü Bruce Springsteen gibi Amerika’nın zengin ve ünlülerinin tercih ettiği butik bir motosiklet yaratıcısı haline geldi. $72.000 bir zamanlar Confederate Owners Group’a dahil olmak için verilmesi gerek ücretti ve firmanın radikal P131 Fighter modeli $100.000’dan başlıyordu. Ama şimdi Confederate patronu Matt Chambers firmanın kendine has “İsyankar Sanatı”nı üretime geçirerek, yeni Hellcat X132 Speedster’ı markanın kataloğunda yer alan diğer modellere kıyasla daha uygun bir fiyatla $65.000’dan satışa sunuyor.

Evet, her şey göreceli. İsmini 2. Dünya Savaşı’nda 5.271 tane düşman uçağı düşüren efsanevi Grumman F6F Hellcat savaş uçağından alan Hellcat, 1994 yılında S&S Harley klon motorundan güç aldığından beri Confederate Motors Company’nin gamında yer alan başlıca model konumunda. Marka 2001 yılındaki finansal hıçkırığına kadar 500 Hellcat üretmiş ve satmıştı. Tamam, gerçekçi olalım, durum iflastı! 2003 yılında tekrar kurularak Confederate, J.D Nesbitt tarafından tasarlanan ikinci nesil bir Hellcat yarattı. Bu yeni versiyondan 75 tane üretildi ve S&S’inkinden farklı olsa da farklı firmaların yine 45 derece V-Twin Harley klon formüllü motor konfigürasyonları denendi, ancak model 2009 yılında kaldırıldı. İşte tam bu sırada Chambers S&S ile tekrar birleşerek yeni nesil bir model çıkartmaya karar verdi. “1992’de orijinal Hellcat üzerinde çalışırken, tek parça güçlendirilmiş kranka sahip bir V-Twin motor satın alabileceğimizin hayalini kurduk.” diyor Matt Chambers. “Ancak şimdiye kadar eski tarz, bir araya bağlanmış beş parçalı Harley-tipi krankla idare etmek zorunda kaldık. Confederate’ların temel ilkesi olan düşük devirde patlayıcı tork elde etmek adına esnek yapıya sahip krank titreşim ve sağlamlık konusunda pek başarılı olamıyor ve bu sebeple de motoru ve dengeli bir yapı oluşturmak için tam olarak doğruca tek parçadan oluşan şasiye bağlayamıyorduk. S&S X-Welge motoru tüm bunları değiştirdi. Mevcut torku güvenli ve yumuşak şekilde iletmeyi başaran tek parça krank ve büyük volana sahip. S&S bu motoru bize Confederate versiyonu şeklinde özel olarak sert 6061 aircraft-spec değerindeki alüminyumdan üretilmiş krank kutusuna ve kendi şasi tasarımımıza uygun olan bağlantı noktalarına sahip şekilde veriyor. Hellcat zarif, ham, erkeksi ve ilkel olmakla birlikte aynı zamanda mevsimsel bir tazeliğe de sahip. O motosikletlerin Jambalaya’sı!” Ancak custom café racer ekolünün eşsiz örneklerinden olan, 99 adet üretilen ve tamamı ateşli müşterilere satılan X132 Hellcat her ne kadar Alabama’daki Louisianalı bir gurmenin tarifi olsa da Güney Afrikalı bir şef olan Pierre Terblanche’ın eseri. Jambalaya konusunda hala aynı kalsa da Speedster kendisinden öncekilerden farklı. Bu sebeple Terblache’ın eseri, minimalist görünmesine rağmen son derece konforlu deri kaplı selenin üzerinden bacağımı attığımda beni neyin bekliyor olduğu konusunda habersizdim.

 

 

 

 

Kendisinden önceki versiyonu olan X132 Hellcat’i iki yıl önce tanıtıldığında sürmüş olduğumdan kafamı Sunset Bulvarı’ndan daha çok Brands Hatch olan sportif görünüşlü bir café racera hazırlamıştım. Veya Londra’nın Ace Café’sinden Hollywood Mulholland Bulvarı’na gitmek gibi bir şey. Yalnızca şimdi Speedster bu yolu tersten gitti ve Terblanche’ın son derece radikal tasarlanmış aracı, önceki modele göre 460mm daha ileriye konumlandırılmış ayaklıklarla daha farklı bir sürüş pozisyonuna sahip. Aslında şimdi Speedster’ın hoş gözüken deri selesi üzerinde daha yüksekteymiş gibi geliyor, ancak yine de ışıklarda beklerken iki ayak da yere oldukça kolay değebiliyor. Yine de motosikletin geneli önceki modele göre oldukça alçak, bu yüzden üzerindeyken ondan kopmuş ve motosikletten ayrı bir parçaymışsınız gibi hissediyorsunuz ki, bundan önceki X132 café cruiser ya da bir başka deyişle önceki Nesbitt tasarımı X124 Hellcat sport custom’da da durum böyleydi. Selenin üzerine tünemiş şekilde ayaklarınızı öne doğru uzatıyorsunuz. Pekala, belki de bu düz bir yolda seyrederken rahat olabilir, ancak bu Speedster’ı adına yakışan şekilde kızgınca kullanmak isterken sürüşü zorlaştırıyor ve motosikletin genel agresif havasına uymuyor.

Bunun en büyük sebebi, dönüşler sırasında motosiklete yön verirken yardımcı olması için bacaklarınızın depoyu saramaması, çünkü bacaklar sizden çok ileride duruyor. Sakince sürersiniz, ama anladığım kadarıyla Confederate sürücülerinin zevk aldığı aksiyonlu sürüş için iyi değil. Eminim ki Pierre Terblanche önceki X132 Hellcat’i son derece radikal değişikliklere maruz bırakarak genel yapısını değiştirmeden önce ödevini iyi yapmıştır, ancak şasinin değişmemiş olması dolayısıyla Matt Chambers’ın genel Confederate müşterilerinin çoğunluğunu hayal kırıklığına uğratmamak adına, iki farklı sürüş pozisyonuna sahip seçenekler sunması gerekiyor. Aynı zamanda hem daha geniş hem de daha geriye uzanmış yeni bir gidon var. Sonucunda elde edilen daha dik oturuş pozisyonu ile sportif görünüş için alçak konumlandırılmalarıyla deponun üzerine yatarak birkaç saat sonra bilekleri ve omuzları yoran gidona sahip eski Hellcat’ten daha konforlu hale gelmiş. Genişletilmiş gidon aynı zamanda eski Hellcat’te bulunan 190/55-17 Superbike ölçülerindeki Pirelli Diablo’nun yerine gelen 240/40-19 Metzeler arka lastikle mücadelede yardımcı oluyor. Elbette böylesine kalınlıktaki lastiğin bu tasarımdaki bir motosiklet için yararı bulunmuyor. Aksine yönlendirmeyi yavaşlatarak güzel yol tutuşa sahip önceki café cruiser Confederate’ı bir kamyona çeviriyor, bir inch daha uzatılmış aks mesafesi ve daha geniş gidon açısı da işleri iyiye götürmüyor.

Şekil kullanışlılığın önünde, yazık! X-Welge motoru ateşlemek biraz zaman alıyor, ancak nihayetinde ikinci veya üçüncü devirde kapıyor ve motorun altındaki egzozlardan 900 devir/dk rölantide başka hava soğutmalı Amerikan V-twin’lerine göre daha sessiz ve sarsıntısız olarak tatmin eden bir doyuruculukla hayat buluyor. Her ne kadar S&S sarsıntı önleyici herhangi bir karşı dengeleyici olmadığını belirtse ve motor şasi üzerine sağlamca yerleştirilmiş olsa da, X-Wedge motoru Amerikan hava soğutmalıları standartlarına göre hiçbir devirde titreşim yapmayarak beklenmedik şekilde yumuşak. Rölantiden itibaren her devirde sahip olduğu ve maksimumuna 2,000 devir/dk’de ulaşan muazzam torkla çekiş yapıyor. Devir kesici ise devreye 5.800 devir/dk’de giriyor ki oralarda gezinmeyle hiç işiniz yok. X-Wedge motorun mutlu aralığı 1.500-3.500 arası devirler ve tekli gösterge paneline göre 4.000 devir/dk vites değiştirmeniz gereken yer. Motosiklet üzerinde bulunan tek analog gösterge son derece café racer; siyah arka plana, hız ve yakıt seviyesini gösteren bir küçük dijital ekrana, kırmızı ateşleme ve yeşil N-boş vites lambasına sahip, hepsi bu kadar. Yapacağınız tek şey bu geniş tork eğrisi boyunca gezinmek ancak son/beşinci viteste 3.000 devir/dk’de çoktan 160km/s hıza ulaştığınızı unutmayın. Bu kadar yoğun çekiş gücü sizi anında o hıza çıkarıveriyor.

 

 

 

 

 

Hidrolik Bandit debriyaj ise şaşırtıcı derecede yumuşak kontrole sahip (şaşırtıcı çünkü zapt ettiği onca tork var; 2.000 devir/dk’nin biraz üzerinde 190Nm, önceki Hellcat’in 206Nm değerinin biraz altında.) Üçlü kam milli 2,136cc hacmindeki motor vites kutusunda 121 beygir güç üretiyor -öncekinden 15 beygir daha az ancak güç aktarımı Terblanche’ın motosikletin genelinde uyguladığı soylulaştırma anlayışı sonucunda daha yumuşak bir şekilde sağlanıyor. Vites geçişleri konusunda Confederate’ın beş vitesli şanzımanı iyi iş çıkartıyor, yalnızca ikinci vitesten bire inerken arada büyük bir takırdama var. Yine de sahip olunan onca torkla beraber bu ilk iki vitese dahi ihtiyacınız yok. Debriyajı yumuşakça bırakarak üçüncü viteste bile kalkış yapabilirisiniz ve X-Welge her devirde sergilediği muhteşem performansla neredeyse her yere son viteste gidebilir. Bu aynı zamanda onu trafik içinde de kullanışlı hale getiriyor, S&S motor ile etraftaki otomobil ve kamyonları bir Latin edasıyla kolayca geride bırakabilirsiniz.

Bu denli yüksek hacimli bir motordan böylesine yüksek performansın hiçbir titreşim olmadan üretiliyor olması kesinlikle dikkate değer. Yine de yeni Confederate’ın sürüşünü zor buldum ve bunun başlıca sebebi sürüş pozisyonundan aldığınız kopukluk hissi. Motosikletin temelinde yatan ve değişmemiş şasinin asfalta değmeme izin verecek beceriye sahip olduğunu biliyordum. Sadece motosikletin üzerine oturmaya zorlandığım şekil bu tür düşüncelerin aklıma gelmesine imkan vermiyordu. Ancak tepkisel ve son derece etkili Beringer frenler, monobloc kaliperleri ile 230 kiloluk ağır bir cüsseyi eskiden olduğu gibi yine yüksek hızlardan dahi durdurmayı başarıyor. Süspansiyonlar eskiden olduğundan daha uysal gözüküyor, öncesinde kullanılan tamamı ayarlanabilir 50mm Marzocchi’ler yerini yoldaki engebeleri daha az sarsıntı ve sesle emen 48mm’lik WP’lere bırakmış. Yine de Confederate Hellcat X132 kusursuz değil, sahip olduğu parçalar bakımından iyi.

 

 

 

 

Son işçilik konusunda mükemmelliği bir üst seviyeye taşımış, karbon depo güzelliğin tanımı, kendisinden önceki modelin metal deposuna göre çok daha şık ve S&S motor biraz daha az güçlü ve erkeksi olsa da şimdi daha sessiz ve sofistike. Ancak Pierre Terblanche’ın motosikleti tasarlarken oluşan algısının Confederate müşterilerinin beklentileriyle farklı düştüğünü düşünüyorum. Confederate ürünlerinin esas olayı Amerikan cruiser normlarına karşı çıkmak! İsyankar Sanatı ifadesinin Confederate ürünlerinin kültürel yapısını yansıttığı söylenebilir, çünkü pek çok yönden Harley’lerin veya Victory’lerin tamamen karşıtı. Belki daha rahat ayak uzatmalı bir oturuş tercih edecek Confederate müşterileri çıkacak olsa da, onların azınlıkta kalacağı kanaatindeyim.

Ve bu seyyar – evet, yine aynı kelime! – eski Güney Afrikalı şimdi Hindistan’a gitmiş durumda ve bu durumda Matt Chambers’ın A planını yeniden hayata geçirerek Terblanche’ın bıraktığı mirasın ardından müşterilerine en azından görüntü ve işçilik anlamında şüphe götürmeyen yeni tüm gelişmelerden yararlanırken eski Hellcat’in Speedster sürüş pozisyonunu seçebilme şansını vereceğini düşünüyorum. Müşterilerin çoğu koca arka lastikle veya uzayan aks mesafesiyle yaşamayı başarabilir, ancak birçoğu Hellcat’in kullanıcı dostu sürüş pozisyonunu arayacaktır. Üretilen 65 motosikletten her birini fiyatı $65.000 (+ vergiler) olunca, bence onlara istediğini vermek akıllıca bir hareket olur!?

Cevap bırakın