Türkiye’nin en büyük sorunu aslında bu olmalı! Kazaları bir türlü görmüyoruz; engelleyemiyoruz. Engellemek için çaba sarf etmiyoruz. Çünkü halk olarak kazayı, takdir-i ilahi’nin bir sonucu gibi algılıyoruz.
Yıllardır araştırma şirketleri, Türkiye’nin en temel sorunlarını saptamak, vatandaşın gündemini öğrenebilmek için kamuoyu yoklaması yaparlar. Araştırma sonuçları beş aşağı beş yukarı hep aynı sonuçları verir. Türkiye Süper Lig sıralamasındaki gibi dört büyükler hep listede başı çeker. Listeye baktığımızda terör, ekonomi, issizlik ve yolsuzluğun ilk sıralarda yer aldığını görürüz. Sıralamayı ise konjektör belirler. Şehit cenazeleri artar, terör listenin başına yerleşir. Ekonomik kriz baş gösterir, işsizlik bir üst basamağa tırmanır. Mahşerin bu dört atlısının neden bir türlü gündemden düşmediğini ekonomik ve siyasi koşullar belirlese de asıl belirleyici, tehdit algısıdır.
Vatandaş can güvenliğinden endişe ettiğinde birinci gündem terör olurken, işini kaybetme tehlikesini hissettiği anda gündem işsizlik olur.
Bu argümana göre tehdit algısına çok duyarlı bir halk olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak zurnanın zırt dediğini bir nokta var ki, tehdidin ta kendisidir ama halk olarak bu tehditi algılama kabiliyetine sahip değiliz. Ve bu tehdit, Türkiye’nin sorunları listesinde en alt sırada bile kendine yer bulamamıştır.
Kazalardan söz ediyorum. Trafik kazalarından, motosiklet kazalarından, meslek kazalarından, iş kazalarından söz ediyorum. Her yıl binlerce vatandaşımızı kaybetmemize yol açan kazalardan söz ediyorum. Türkiye’de her 100 çalışandan 17’si iş kazaları nedeniyle hayatını kaybediyor. Üzücü ama gerçek, Türkiye, iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sırada geliyor. Bayram tatillerinde yollarda verdiğimizi canların toplamını kurtuluş savaşında vermediğimiz kanıksadığımız bir gerçek.
Gariptir; kazada hayatlarını kaybedenlere “kaza kurbanları” diyor sadece ağıt yakıyoruz. Bu sakat algı yüzünden sorumluları ve sorumlulukları görmezden geliyoruz.
Oysa benzer durumlar Avrupa’da kaza değil, “sorumsuzluk” olarak algılanıyor. Her kaza sonrası sorumlular tespit ediliyor, varsa sorumlulara ceza veriliyor; hata sistemdeyse eğer yeni sorumluluk alanları yaratılarak sistem onarılıyor.
Milli sporcumuz Kemal Merkit’in bu yıl 3’üncüsü gerçekleştirilen Transanatolia Rallisi’nde hayatını kaybetmesini “talihsiz bir kaza” olarak tanımlanmasını ve tarihin tozlu sayfaları arasına itilmesini istemiyoruz.
Türkiye Motosiklet Federasyonu’nun Kemal Merkit’i unutturmamak için adına yarışlar düzenlenmesini arzularken, benzer bir kazanın meydana gelmemesi için alacağı önlemleri de duymak istiyoruz. Federasyon seçimlerine 5 kala adayların ve hatta delegelerin bu konuda yapacakları açıklamaları da merakla bekliyoruz.
Motosiklet sporunun gelişmesi için bireysel olarak olağanüstü çaba gösteren Kemal Merkit’i sevgi ve saygıyla anıyoruz.
Motorunuzun ve yaşam sevincinizin hep “on” olması dileğiyle…
Yorumlar
Loading…