Menu
in

Gezgin Levent Koçoğlu ile Dünya Turu!

Belinda ismini verdiği Yamaha Tenere 660 motosikleti ile “Dünyaları” gezen gezgin Levent Koçoğlu, Aprilla ve EYPBIKE’ın sponsorluğunda temin edilen Aprilia Caponord’lar ile Kapadokya Gezisine Katılıyor. İzmir’e gelmişken kendisi ile röportaj fırsatı yakalıyoruz. Detaylar yazımızda…

Sabah saat 7.00, güzel mi güzel bir İzmir sabahı. Motoruma atlayıp
Bornova’daki buluşma yerinde soluğu alıyorum. Aprilia ve EYPBIKE’ın
sponsorluğunda temin edilen Caponord’lar ile Kapadokya’ya gidecek sürücüler yavaş
yavaş gelmeye başlıyor. Geziye katılanlar arasında olan gezgin Levent Koçoğlu
ile bir gün öncesinden röportaj için haberleşiyoruz ve yolculuk telaşından önce
buluşma yerinde konuşmaya başlıyoruz.   Gelin beraberce motosiklet gezginlerini takip
edipte ismini duymayanımızın kalmadığı, Kazakistan’a kadar gezi planlamışken bir
anda kendini dünyayı turlarken bulan İzmir’li Levent Koçoğlu ile yaptığımız röportajımıza
bir göz atalım…

 

M: Dünya
turunuz oldukça ses getirdi ve motosiklet meraklıları olarak sizi yakından
takip etme şansı bulduk. 2014 Haziran ayında başlayan seyahatinizin rotasından
bahsedebilir misiniz? Kaç kilometrelik bir yolculuktan bahsediyoruz.

İzmir’li arkadaşım Erdem Önen ile aslında yolculuğa bir ay olarak
başladık, bir ay içerisinde Kazakistan’dan geri dönecektik. Fakat arkadaşım Özbekistan’dan
iş sebebiyle dönmek zorunda kaldı. Ben atalarımızın bulunduğu bu ülkeyi hızlı
geçmek istemediğimden devam ettim, Özbekistan, Tacikistan, Wakhan Corridor,
Kırgizistan ve Almaata rotasını izleyerek oradan motorumu uçakla geri göndermeyi
planlamıştım. Fakat yolda karşılaştığım gezgin dostlardan aldığım enerji ve
cesaretle yoluma devam etmeye karar verdim. Bir grup arkadaş Moğolistan’a
gitmek istedi. Yokluk ülkesi olduğu için yalnız gitmeye çekiniyordum. Yollar
çamur, çöl, toprak, vahşi bir doğaya sahip. İçimizden bir arkadaşımızın motoru
Rusya Barnaul’da arıza yapınca tek başıma gitmek durumunda kaldım. KTM’li
Süperman olarak bilinen Yusuf Baba bir hafta boyunca benim önümden gidiyordu ve
bana bilgi veriyordu. Moğolistan’da en çok Orhun Vadisi’nde bozkırlarda çadırlarda
konakladım, muhteşem bir deneyimdi benim için. 
 

Orhun Vadisi’nden sonra tekrar başkent Ulan Batur’a doğru yola çıktım.
Zaten Moğollar, bizlere çok yakın bir kavim diyebilirim. Buraya kadar gelmişken
geri dönmeden Ulan Üde’ye çıkıp Sibirya’nın 5,000 kilometrelik asfalt yoluyla
Rusya orman içi ve 5 günde yol aldığım Vladivostok’a
vardım. Normal şartlarda motorumu, buradan feribotla Güney Kore’nin Seul
şehrine geçip oradan uçakla gönderecekken, karşılaştığım bir Amerikalı “Hadi Amerika’ya
geçelim” dedi. Bu sırada bunu yapan ilk Türk olma şerefine erişecektim ve bunu
da değerlendirmek istedim. Zaten yol beni alıp götürüyordu, Los Angeles,
Alaska, Antartika ve Buenos Aires’ten uçakla Barcelona’ya kadar geldim. Buraya
kadar gelmişken North Camp’a çıktım ve tekrar Türkiye’ye memleketime döndüm.
Böylece 66,000 kilometreyi bu turla tamamlamış oldum. Toplamda seyahatim, bir
yıl bir hafta sürdü.

Levent Koçoğlu’nun gezilerinden bir kare.

M: Tüm yolculuğunuzu yalnız mı geçirdiniz?

Tüm yol boyunca yalnız değildim. Yolculuğum esnasında bazı etaplarda
beraber seyahat ettiğim arkadaşlarım da oldu, örneğin Bursalı doktor Erol,
kendisiyle Orta Amerika’da yol aldık. Ayrıca Petrit arkadaşım ile İzmir’den
Patagonya’yı beraber kat ettik. Her ikisi de çok güzel bir deneyimdi benim
için.

M:
Ulaşım, iletişim ya da konaklama olarak en zorlandığınız ülke hangisi oldu?

Bahsettiğim gibi Moğolistan, zor bir ülke. Biraz karışık ve yoksulluk
çok fazla, biraz korkutucuydu gerçekten.

M: Bu
kadar uzun yolculuk esnasında başınıza gelen ilginç ve unutamayacağınız bir
anınızı okuyucularımız ile paylaşmak ister misiniz? Fazlasıyla zorlandığınız,
gelmemeliymişim dediğiniz bir yer oldu mu?

Çok zorlandığım yer olan Moğolistan’ın Khovd kasabasından çıktıktan
sonraki su geçişlerini akşam geç saate bırakmıştım. Otel ve dinlenme tesisi
olmadığından çadırlarda konaklamak mümkündü. Çadırların birinde fazlaca alkol
tüketmiş bir grup bana çok rahatsızlık verdi. Bu yüzden çadırı terk edip o iki
su geçişinden geçmek zorunda kaldım. Bu kısımda azcık korkmuş olabilirim. Ama
sonuçta insanın yaratacağı tehlikeden daha az tehlikeli idi doğadan gelebilecek
tehlike.

M:
Yamaha Tenere 660 ile seyahatinizde kullandığınız motosikletinize dair bizlerle
neler paylaşabilir siniz? İyi tarafları ve varsa sizi zorlayan tarafları
nelerdir?

Yolculuk öncesi yaptığım araştırmalar sonucunda Tenere 660’ta karar
kıldım. Çünkü bu tip yolculuklara oldukça uygun. Yamaha Tenere 660, Suzuki
DRZ400, Kawasaki KLR 650, KTM 690 arasından tek silindir olduğu için Yamaha’yı seçtim.
Ufak bir kasaba tamircisinin bile korkmadan motosiklete müdahele edebilme şansı
var çünkü, özellikle ABS’siz modelini tercih ettim ve bana hiçbir zaman bir
sıkıntı yaratmadığı için Tenere’den çok memnun olduğumu söyleyebilirim. O kadar
yolda lastik patlaması hiç yaşamadım ama ufak tefek kaporta aksamında
rahatsızlıklar yaşadım. Bu da tüm Tenere kullanıcılarının bildiği kaportanın
biraz zayıf olma durumundan kaynaklanıyor. Onun haricinde Tenere’den çok
memnunum, Belinda’cım çok iyi gitti.

M:
Motosiklete gönül veren neredeyse her sürücünün hayalidir uzun yolculuklar,
yeni yerler ve insanlar görmek, bilinmeyene gitmek, yalnızlıkla ve can dostu
motosikletleriyle uçsuz bucaksız yollar kat etmek. Uzun yolculuk planlayan
dostlarımıza ne gibi tavsiyeleriniz olabilir?

“En uzun yolculuklar bile ilk adımda başlar” diye bir söz var, buna çok
inanıyorum. Şu an 52 yaşındayım ve yola çıktığımda 51 yaşındaydım. Bu yaşta
bütün bu uzun yolculuğu kaldırabilecek miyim diye düşünürken yola çıkar çıkmaz
beyinden salgılanan hormonlar ile vücud adapte oluyor. Yola çıkınca gidiliyor.
Benim dergi röportajlarım, sitelere yazmam, daha çok kişiye duyurma sebebim
arkadaşlara cesaret vermek, yola çıkmaları için motive etmek. Özellikle Orta
Asya coğrafyası oldukça ilgi çekici ve keşfetmekte fayda var diye düşünüyorum.

M: İki
oğlunuz olduğunu biliyorum ve yoldayken onlara olan özleminiz hakkındaki
yazınızı okumuştum. İleride sizin gibi bir tura çıkacak olsalar nasıl karşılardınız?

Petrit ile yolda genelde rastladığımız motorculardan bilgi alırız. Bir
keresinde durdurduğumuz bir motosiklette, 125cc’lik bir Çin motorunun üzerinde
15 ya da 16 yaşında bir kız görmüştük. Patagonya’yı tamamladığında olgun bir
insana dönüşecek diye Petrit ile aramızda konuşmuştuk. Oğlumu da bu konuda
cesaretlendiriyorum. Çünkü yolda olmak insana inanılmaz bir hayat tecrübesi
kazandırıyor.

M:
Gelelim Caponord-Ya turuna, bu geziye Eyüp Kelleoğlu’nun vasıtası ile katılmaya
niyetlendiğinizi biliyorum. Katılmaya nasıl karar verdiniz?

Yurt dışında takip ettiğim birçok motosiklet ve aksesuar markaları var.
Ülkemizde sayı ne yazık ki az ve pazara gerekli önem verilmiyor. Eyüp, bu işten
kazandığı parayı bu işe harcayan başarılı yegane bir arkadaşımız. İzmir’de
motosiklet sektörüne katkısı çok büyük, desteklemiş olduğu yarışçılar da var.
Genelde bireysel sürüş taraftarı olmama rağmen, bu geziye özellikle katılmak
istedim. Bir de şahane bir ekip oluşmuş, bu fırsatı kaçırmak istemedim. Ayrıca
en az on defa gitmişimdir Kapadokya’ya, yüz defa daha giderim. Eyüp’e ve
Aprilia’ya teşekkür ediyoruz. Bu bir nevi de test aslında, Aprilia Caponord
hakkındaki izlenimlerimizi gezi sonrası arkadaşlarımızla paylaşacağız.

M: İlerideki
seyahat planlarınızdan bahsedebilir misiniz? Ve son olarak okuyucularımıza
söylemek istediğiniz mesajınız var mı?

Bolivya’da bir kaza sonrası sol dizimde ameliyat gerektiren bir durum
oldu. Dizim düzeldikten sonra çok istediğim yapmam gereken Avustralya ve Afrika
kıtaları var. Daha sonrasında bulabildiğim kadar çok arkadaşım ile tamamen
kuzey rotasını izleyerek dünyanın çevresini 80 günde dönmek üzere bir proje
var.

M: Bu
keyifli sohbet için teşekkür ediyoruz ve iyi yolculuklar diliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

Cevap bırakın