Yazar: Alişan Fidan
Yılların rallicisi ve motokroscusu aynı zamanda spor yaralanmaları ile ilgilenen ortopedist Deniz Algün ile keyifli bir söyleşi yaptık.
Motoron: Deniz Algün kimdir? Kendinizden bahseder misiniz?
Deniz Algün: İki kimliğim var. Birincisi sizin daha çok ilgilendiğiniz motosiklet kullanan Deniz Algün, bir de profesyonel hayatta doktor bir Deniz Algün var. Aslında ikisi birbirlerine ters bir iş ama bir sürü motosikletçi yaralanıyor ve tedavi için bana geliyor. Sonra ben sağımı solumu yaralıyorum ve genellikle tedavimi de ben gerçekleştiriyorum. Kırılan 12-13 yerim motosiklet kullanırken oldu diyebilirim. Doktorluk mesleği biraz stresli bir iş ve insanın bu stresi bir şekilde atması gerekiyor. Benim için bunun tek yolu motosiklet. Eskiden 10 yıl kadar motosiklete ara verdiğim bir dönem oldu ve ruh hastası olmaya başladığımı fark ettim. Normalde fanatik bir futbol izleyicisi değilken bu süreçte fanatik bir seyirci haline geldim ve trafikte çok sinirli olmaya başladım. Bunları fark edince motosikleti tekrar kullanmaya başladım ve son iki yıldır yeniden normale dönmeye başladım.
M.: Kışın motosiklet kullanmanın eklemlerimize etkisi var mı?
D.A.: Açıkçası yaz ve kış çok fark etmiyor ama kışın tabii ki üşüyoruz. Ben de yaz kış sürekli motosiklet üzerindeyim. İşim ve evim yakın, ayrıca şehir içinde de scooter kullanıyorum. Yani çok ciddi uzun mesafeler kullanıyorum sayılmaz ama kar yağmayan zamanlar dışında sürekli motosikletleyim. Motosikletin eklemlere soğuk alma konusunda çok bir etkisi yok. Motosiklet kaza yaparsanız kötü bir şey. Ailelerimizden hep duymuşuzdur “Aman eklemlerine soğuk alma romatizma olursun.” diye… Üşütürseniz sağınız solunuz tutulabilir tabii. Yani bu adaleleriniz ile ilgili bir şey. Soğukta motosiklet kullanıyor olduğunuz için romatizma olmak diye bir durum yok. Ancak bir yerinizde zaten bir şikayetiniz var ise soğuk onu daha belirgin hale getirir.
M.: Uzun yol yapmak?
D.A.: Motosikletin en büyük dezavantajı zorunlu bir pozisyonda seyahat ediyor olmanızdır. Yani otomobilde olduğunuz kadar sağa sola oynama şansınız yok. Özellikle bir spor motosiklet kullanıyorsanız onun oturuş pozisyonu başlı başına bir problem. Ben bir keresinde bir arkadaşımın R6’sı ile Ankara’ya gitmiştim. Oturuş pozisyonu dolayısıyla hayatımın en rahatsız geçen sürüşüydü diyebilirim. Enduro tipi bir motosiklet kullanıyorsanız pozisyon nispeten daha rahat ancak hep aynı pozisyonda kalmaktan dolayı bacaklarda ve sırtlarda ağrılar oluşabiliyor. Yani yolda giderken hava rüzgarsız ise, ara sıra ayağa kalkıp adalelerinizi hareket ettirmenin veya mola verdiğiniz yerlerde açma germe hareketleri yapmanın çok faydalı olduğunu söyleyebilirim.
Bel fıtığı olanlar ise oturuş pozisyonu daha dik olan motosikletleri seçmeliler. Sport touring tipi motosikletlerin de oturuş pozisyonu çok rahat değil. Yine burada enduro tipi motosikletleri tercih etmenizi önereceğim. Eğer karın ve sırt adalelerinizi de güçlendirirseniz, hangi tip motosikleti kullanırsanız kullanın fıtığın eksilerini amorti edebilirsiniz. Bunun için ise düzenli egzersiz yapılması gerekiyor.
M.: Geçmişteki başarılarınızdan söz eder misiniz?
D.A.: Aslında ben motocross ve uluslararası rallilerde koşturuyorum. Geçtiğimiz günlerde Gönen’de yapılan yarışta veteran sınıfında 3. oldum. Övünmek gibi olmasın ama evde bir dolabım var ve ağzına kadar kupa dolu. Ancak yapmayı en sevdiğim şey ülkeden ülkeye geçilen ralli organizasyonları. Tam 9 adet ralli tamamladım ve bunların ikisi master ralli. Bunlardan birini rahmetli Kemal Merkit ile yapma şansına erişmiştim. Bu sene de 4. kez Abu Dhabi Desert Challenge’a girdim.
Kumlu zemini çok seviyorum. Bu yıl bir yarış aracının çarpması yüzünden kaza geçirdim, kendi klasmanımda 3. oldum. Yoksa kesin ikinci olurdum diyorum. Çok iyi gidiyordum ancak bu kazadan sonra o günü tamamlayamadım, çünkü motosiklet kırıldı. Benim de iki kaburgam kırıldı ama yarışa devam ettim. Bu yarış olayı biraz farklı yani devam etmek için her şeyi göze alıyorsunuz. Hatta bir keresinde 1999 yılında Tunus’ta yarıştayken arka çapraz bağlarımı koparmıştım ve motosikletin kick start’ına basmak için yolda birilerini durdurup motosikleti çalıştıra çalıştıra iki gün boyunca öyle yarışmıştım. Bu kaburga kırığı biraz pis bir şey. Yaklaşık 8,5 ay oldu hala ağrısını çekiyorum. Dışardan bakınca pek akıl işi gibi gözükmüyor ama bizde de bu kadar akıl var işte!
M.: Bu yıl ve önümüzdeki yıl için planlar neler?
D.A.: Çok yakın dönemde Düzce’de bir yakın Karadeniz rallisi olacak. Motosikletimle ilgili bir sıkıntı olmadığı için bu yarışa katılacağım. Motosikletle ilgili bir sıkıntıdan kastım şu; sonuç olarak ralli motorlarının bir ömrü var, yani bir motosikleti alıp 10 sene boyunca rallilerde koşturamazsınız. En fazla 4 bilemedin 5 ralli sonra motosiklet ömrünü tamamlamış olur. Şimdi bu sene sonu için aslında bütçe ile ilgili bir sıkıntım olmasa Africa Race’e girmek istiyorum. Bu Africa Race dediğimiz Dakar’ın orijinal rotasında yapılan ve Dakar’da biten bir ralli. Fakat yarışın uzunluğundan ve Senegal’den geri dönüşü de hesaba kattığınızda iyice kabaran bir bütçe ortaya çıkıyor. Diğer bir seçenekse Libya Rallisi olabilir. Bu iki seçenekten birini mutlaka yapacağım.
M.: TransAnatolia’ya katılmayı düşünüyor musunuz?
D.A.: TransAnatolia çok güzel bir ralli organizasyonu. Bu yıl biraz önce söylediğim iki ralliden birini yapacağım için TransAnatolia’ya gidemeyeceğim. Ancak sonraki yıl hem Mısır’daki Firavun Rallisi’ni hem de TransAnatolia’yı yapacağım. 2016 için belki bütçem sıkıntıya girer de diğer rallilere gidemezsem yine TransAnatolia’ya gelmeyi düşünüyorum. Beni TransAnatolia’dan uzaklaştıran yegane şey bizim ülkemizde geçen parkurların hep taşlık olması. Bu hem motosiklet hem de sürücü için kötü ve yorucu oluyor. Yani ben daha çok kum ve çöl rallilerini seviyorum. O sebeple ana tercihim buna göre oluyor. Çölün o uçsuz bucaksız alanlarında kilometrelerce son hız gitmenin zevki çok başka. Taşlık alanlarda o kayaya bak bu çukura dikkat et derken sürüşten zevk alamadığımı düşünüyorum.
M.: Hazırlık süresi nasıl oluyor?
D.A.: Dayanıklılık yarışmalarında en önemli şey hazırlık. İki tür hazırlık var; biri motosikletin hazırlığı diğeri de sürücünün hazırlığı. Yani motosikletle bir ralliye gitmek demek motosikletin kullanım ömrünü aşmak demek. Motosikletin ömrünün bittiği yerde sürücünün de aşınması çok normal. Ben buna karşı gelebilmek için crossfit sporuyla uğraşıyorum. Bunun da dozunu git gide artırıyorum. Motosiklet antrenmanına gelince, motocross parkurunda antrenman yaptığımı söyleyeyim. Bunun sebebi hem boşluksuz sürekli aktif halde kalarak sürüş yapıyor olmak, hem de 5-6 tur sonra parkurdaki her taşın yerini bildiğiniz için bir sürprizle karşılaşmamanın verdiği güven olduğunu belirteyim. Fakat motocross parkurlarında uzun düzlükler olmadığı için böyle uzun düzlükleri olan rallilerde çok hızlanamıyorsunuz, böyle bir dezavantajı da mevcut. Bir sonraki ralliye gitmeden önce mutlaka düzlük antrenmanı da yapacağım. Çölde yarışacaksanız kum antrenmanı diye bir olay var. Buradaki kum ile o çöldeki kum çok farklı. Ona göre de mutlaka hazırlanmak gerekiyor.
Motosikleti hazırlama evresi ise çok başka bir zevk. Ben mümkün olduğunda daha kompakt bir motosiklet için uğraşıyorum. Ne kadar parçalar basit ve kullanışlı olursa o kadar iyi ve daha az sıkıntı çıkıyor. Çok fazla parça ve elektronik şey, daha fazla problem demektir.
M.: Okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?
D.A.: Motosikletten kimsenin gözünün korkmasının anlamı yok. Özellikle yarış pistleri ve parkurlar çok güvenli. Güvenliği iyi alınmış bir yer ise mutlaka pist ve parkurlarda kullanılmasını öneriyorum. Motosiklet sporları sanıldığı gibi korkulacak bir şey değil. Herkesin imkanı dahilinde mutlaka bu tip yerlerde kullanmasını öneriyorum.?
Yorumlar
Loading…