Yazar: Volkan Kenaroğlu, Mehmet Ökten&Sanço Panço
Hiç kimseleri görmeyelim diye yola çıktık, 3 farklı Honda’yı test ettik.
Bir yaz vaktiydi. Elimizde test edilecek 3 Honda vardı ve gitmek istediğimiz rotada pek kimseleri görmek istemiyorduk. İstanbul’dan çıktığımızda hava günlük güneşlikti, ilk hedefimiz de Bursa’nın çevresinden dolaşıp Domaniç üzerinden Bursa’ya Uludağ yönünden girmekti. İlk gün öğleden sonra yağmur altında sürmemize rağmen, gezinin geri kalanında güzel havada süper gazlamalı gittik, 3 gün boyunca Honda’larla pek eğlendik.
Gün 1, Volkan Kenaroğlu Toplam Kilometre: 363
Vapur sefasına, tüm ihtişamı ile fezada arzı endam eden, dünya çapında skorlar elde etmiş köprünün geçiş ücreti dedikodusu eklenince, Eskihisar’dan Topçular’a geçmek de eskisine göre daha keyifli oldu. Üstelik sanki çabuk da bitiyor. Tıpkı çocuğun büyümesine tanıklık etmek hayatın hızını daha belirgin hale getirdiği gibi, muhabbetlerin esasoğlanı köprüyü de bir baştan diğerine süzerken, feribotun hızı daha çok yakından ediliyor.
Yaz güneşinin, sabah ayazına palazlandığı erken vakitlerde, biz de vapurda yerimizi almış, poğaçaları çaya katık ederken, aşağıda komşu araba yolcularının kesikler attığı motorlarımıza babacan tavırlarla göz süzdürüyorduk. Hiç büyütemediğimiz içimizdeki çocuklar, Honda’nın son dönem anlayışları ile ürettiği motorlarına bakıp neşe ile raks ediyordu. Kasklarımızı bağlayıp, ağır aksak açılan feribot kapağını beklerken; motoru çalıştırıp, gaza abanıp ansızın yarım açılmış kapaktan fırlayarak iskeleye atladığımı hayal ediyor, içten içe heyecanlanıp mutlu oluyordum.
Yola indikten sonra, yönümüzü yeni otobana çevirdik. CB500F’nin rahat selesi önümdeki uzun yol boyunca varlıkta ve yoklukta hep yanımda olacağına burada yemin etti. Bunca yıllık yoğurtçunun görmediği çanak ferahlığındaki konfor, hiçbir rüzgar koruması olmayan, öyle ilk baktığında uzun yolcuymuş gibi dahi görünmeyen, küçük Honda’nın sevimli bir sürprizi gibiydi.
İnegöl’de canın boğazdan geldiğini kanıtlamaya yelteneceğimiz köfteciye kadar huşu içinde intikal ettik. Çift renkli 500cc motor soğurken, kestanenin soba üzerinde çıtırdadığı gibi sesler çıkartıyor. Biz de gün sonunda dördüncü kabile üyesini karşılamak için sözleştiğimiz Bursa’ya giden en uzun dağ yollarının rotasını tartışıyorduk.
Karnımız doyup, rotamızı yaptıktan sonra, serinleyen sırtımızı sandalyeye yaslayarak, masa sayısından işletmenin operasyon planını çıkarttık çıkartmasına ama nasıl olur da böyle küçük bir pakette bu kadar konfor ve sürüş keyfi çıkartılır onu hesaplayamadık.
Merkezine Uludağ’ı alan en bol kıvrımlı yollara saptığımızda bu sürüş keyfine yenisini katıyor, Domaniç’te hacı olup, kuzey doğuya gazlamayı umuyorduk. Biz böyle planlar yapaduralım, Kütahya’nın üstündeki bulutlar da boş durmamıştı. Hava bir anda döndü, önce birer ikişer sonra iyiden iyiye yağmur indirdi. Kullanım kolaylığı bir kez daha iş yapmış, küçük Honda ani yoğunluk değişimine uyum sağlayamayan asfalttan buharlaşan yağmur sularının arasında ayağını yere sağlam basmayı becermişti.
Görüntüler romantik olmasına romantikti, ancak Karadeniz’den selam getiren bulutlar güneşe yol vermedi. Can havliyle kendimizi telefonların ya da internetin uğramadığı bir dağ lokantasına attık. Uzun bekleyişimiz, yağmurun bir an durmasıyla son buldu ve hemen yollara düştük.
Giderek kuruyan hava yoldan çıkma isteğimiz aynı oranda kabarınca, kendimizi iki köy arasındaki stabilize taşlık bir yolda bulduk. Küçük Honda bu defa yumuşacık gazı ile imdada yetişti. Elektrikli motorları kıskandıracak doğrusallıkta aktardığı kararında gücü, hafifliği ve iyi dozajlanan frenleri ile yeni köylere, yeni ormanlara bağlandık.
Israrla tırmandığımız dolambaçlı dağ yolları bizi zirveye yakın bir köyün (Kızıl Çukur) kahvesine kadar getirdi. Yol sorduğumuz kahve sakinleri sevimli ısrarları ile bizi motordan indirdi. Çayları muhabbetle karıştırdıktan sonra Uludağ’ın eteklerinden Bursa’ya otelimize geldik. Uzun günün ardından motorlarımıza bakıp ne şanslı olduğumuzu düşündük.
Küçük Honda, sonradan hatırlanan ilk sevgili gibiydi. İlişkinin en saf haliyle tüm unsurları var, ancak o sonradan oyuna giren ihtiraslı duygular yok. Motosiklet sürmenin en keyifli hali.
Gün 2, Mehmet Ökten Toplam Kilometre: 376
Gezinin 2. günü rotamız mümkün olduğu kadar ana yollardan kaçarak dağ yollarının ve virajların keyfine vararak Birgi’ye ulaşmak. İzmir’e bağlı bu şirin köyü geç keşfettim, bundan sonra kolay bırakmam. Çekirge’deki ufak termal sefa sonrası yolumuza koyuluyoruz. Bu gezide bana düşen yepyeni bir CBR500R. Motorun dış görünüşünü çok beğeniyorum, büyük abilerinden eksik bir yanı yok. Orta boylu bir adam olarak da(1710mm) sele yüksekliği oldukça makul (785mm), pegler yerli yerinde oldukça rahatım.
Rotayı yaklaşık olarak 3 etap halinde planladık. İşte Bursa Çekirge-Harmancık (84.1km) arası ilk etaptayız. Allah’ım şükürler olsun, her defasında daha sık yapalım deyip ortalama 3 yılda bir yapabildiğimiz, en ince detayları başlı başına hatıra olacak ve yıllarca güzel gazladık, yalnız baya güzel gazladık, ama nasıl gazladık diye konuşacağımız nur topu gibi bir gezimiz daha olacak! Doğancı Barajı’nın yanından geçiyoruz. Hava ne güzel, tabiat ne güzel ve motor ne kadar güzel gidiyor.
Uzun yıllar 80 beygirlik CBF600 kullanmış biri olarak fabrika verilerine göre 471cc’lik motorda 47 beygirlik güç üreten CBR500R’ın performansı şaşırtıcı derecede iyi geliyor. Ara hızlanmalar ve son sürat (180km/s’in biraz üstü) gayet makul.
Yüzümde gülümseme, zihnimde ulvi duygular derken Harmancık’a gelmişiz. Öğlen yemeği sonrası Harmancık-Simav (98,8 km) arası ikinci etap başlıyor. Ama ne başlama, bizim çocukların içinden sanki Rossiler, Pedrosalar çıktı! Anladık yol çok güzel, motorlar da güzel ama grubun en zayıf halkası ile biraz empati kurmak lazım değil mi?
Allahtan kibar çocuklar, kavşak noktalarında beni beklediklerinde biz de 1-2 dk. önce geldik diyorlar. İçimden gülümsüyorum, yıllar önce ben de bir arkadaşla sürerken çocuk kendini rahat hissetsin, ritmini bulsun diye öyle söylemiştim. Umarım bir ara “Arkadaşlarım Neden Benden Daha Hızlı? (Peki Yarın Onları Nasıl Geçerim?)” diye bir yazı yayınlanır da feyz alırım. Kederimi, hüznümü içime gömüp kendi tempomda yola devam ediyorum. 500R’ın konforu ve rahatlığı beni şaşırtıyor. Motorun yol tutuşu güzel, virajlarda rahat dönüyorum. Süspansiyonlar yoldaki tümseklerle ve çukurlarla rahatlıkla baş ediyor. Böylelikle Motogp etabını da bitiriyoruz.
Sırada Simav-Birgi (193km) arası son etabımız var.Bu yolun Salihli-Bozdağ-Birgi kısmını daha önce araba ile yapmıştım, virajları ve manzarayı görünce mutlaka motor ile gelmeliyiz demiştim. Kısmet bugüneymiş. Yolun Salihli’ye kadar olan kısmı Köprübaşı üzerinden geçiyor ve geldiğimiz yollara göre daha az virajlı. Düzlüklerde gazı açıyoruz. Buna rağmen 500R, 3,4 litre/100km yakış ortalamasıyla gidiyor. İçimden daha ne olsun diyorum. Bütün gün motor üstünde olmama rağmen çok yorulmadığımı fark ediyorum. Bozdağ’ın güzel virajlarından inerek akşam güneşiyle birlikte Birgi’ye varıyoruz. Bundan sonrası Çınar altında güzel bir akşam yemeği, köy kahvesinde tavla, çekirdek ve sınırsız motor muhabbeti!
Gezi öncesi fikrimi sorsalar 500R’ın küçük hacimli motorlar ile büyük abiler arasında bir geçiş motoru olduğunu söylerdim. Şimdi ise grup olarak böyle bir motoru imkan olsa hep garajda bulundurmanın hayali içerisindeyiz. Piste çıkmayacaksak, konforlu, problemsiz az yakan bir motor istiyorsak, son sürat konusunda da çok takıntılı değilsek bir insan daha ne ister ki?
Gün 3, Sanço Panço Toplam Kilometre: 405
Sarışın biraderler CB500’lerin yanındaki üçüncü test motorumuz da Honda’nın popüler serisi NC’nin en bir yol modeli olan modeli NC750X’ti. Kapalı alanda yaptığımız son hız testlerinde gördüğümüz kadarı ile bu üç motorun da son hızları birbirine benziyor. CB’ler 182km/s civarında devir keserken, NC biraz daha gidebiliyor.
2 mükemmel gün ve mükemmel denilebilecek Harmancık-Simav rotasını yaptıktan sonra Birgi’ye inmiş, bu eski kentin tarihi dokusuna hayran kalmıştık. Nefis bir yerdi burası, bugüne kadar gelmeyenlerimiz şaştı kaldı. Hemen yanı başında uzanan Bozdağ rotası ise çok nefis ama kontrolsüzce çıkan traktörlere dikkat etmek lazım, buranın çiftçisi ve bahçesi bol, anladığımız kadarı ile.
Akşam Birgi’de kısaca yürümüştük. Sabah hava aydınlanınca kahvaltıdan önce CBR500R ile kısa bir tur atıyorum. Motor gerçekten de çok kolay kullanılıyor. Japonların giysili 250’likleri kadar kolay kullanılıyor. Birgi içinde kısa tur attıktan sonra Çakırağa Konağı önüne gidiyorum.
Bu ev 1761 tarihinde Deri Tüccarı Şerif Ali Ağa tarafından yaptırılmış devasa bir konak. Her ne kadar son yıllarda yapılan restorasyon pek eleştirilse de, halen yaşıyor ve içi gezilebiliyor. Ahşap konak üç katlı. Bugün müze olarak korunuyor.
Duvar ve tavan süslemeleri, kalem işleri ve ahşap oymalar döneminin üslubunun özel örneklerinden sayılıyor. Şöyle bir göz atıp kahve önünde buluşuyoruz. CBR’a skuter muamelesi yapabilmek güzel. Sabah çayı ardından kahvaltı edip yola düşeceğiz. Bugünkü rotanın son durağı İstanbul. Her güzel gezi gibi bunun da bitecek olması insanı üzüyor.
Bugün ben NC’yi süreceğim. CB’lerin devirli motorlarından sonra bu aletin düşük devir bandı ve acayip torku insanı cezbediyor. Az eşya ile dolaşabilir, bir kısa rota gezginiyseniz, öndeki kask bagajı da bütün çantanızı alabiliyor. Harika bir özellik. Rotamıza göre Birgi’den çıkıp Simav’a doğru sürecek, oradan Sındırgı ve Balıkesir yönüne gideceğiz.
Yine bol gazlamalı biçimde çıkıyoruz. Bu kadar gazlayınca aradan birileri kayboluyor, Salihli’ye girerken Mehmet ve CBR500’ünü kaybediyoruz. Meğer Salihli’ye inen 2 yol varmış, o kestirmeden inmiş. Benzin aldıktan sonra Simav yoluna girip kuzeye çıkıyoruz. NC en az diğer iki motor kadar performanslı, amortisörleri onlara göre biraz daha sert hissediliyor, bunun başlıca sebebinin hemen bitmesin diye takılmış Bridgestone lastikleri olabileceğini düşünüyor insan. Köprübaşı ve Demirci Yolu rotası bir harika, asfalt güzel. Simav’a 25 kilometre kala ana yola bağlanıp, buradan Balıkesir yönüne dönüyoruz.
NC’nin bir sağa bir sola yatışı hiç fena değil. Lastikleri sonuna kadar kullanıyorum. Hepsi kadar gazlayabilmesine ve silindir hacminin diğerlerinden fazla olmasına karşın, yakıt tüketimi ne yaparsanız yapın 4.7litre/100km’yi geçmiyor. İşte süper bir özellik daha. Hepimiz bu durumu beğeniyoruz.
CB’lerdeki tüketim pist koşulları ve yüksek hızlarda 5 litreyi az da olsa geçebiliyor. Yola dönelim. Simav-Balıkesir yolu son derece ıssız, üzerinde pek de bir tesisin bulunmadığı bir yol. Bu sebeple bu rotada hem benzin hem de yiyecek içecek ihtiyaçlarınıza dikkat edin. Bu yolda artık iyice azıtıp birbirimizin üzerine çıkmayı denesek de, Honda’lar herhangi bir sürprize izin vermiyor ve üçümüzü de güvenli bir şekilde Balıkesir’e indiriyorlar. Hava güneşli olmasına rağmen acayip bir rüzgar var.
NC’nin ön camı fena değil, sürücüyü koruyor ama motorun öndeki sallantısı biraz fazla. CBR’ın karenajı sürücüyü iyi koruyor ama bu kadar aşırı rüzgarda ön camı biraz ıslık çalıyor. Camsız çıplak CB500 ise aralarında en iyi olan motor. Rüzgar var ama motor ip gibi gidiyor; ne sallantı var, ne de bir ıslık, hiç biri yok. Yaz mevsimi için hiç fena değil. Rüzgardan daha fazla perişan olmamak için Bandırma’dan feribota binmeye karar veriyoruz. Onca nefis yoldan sonra çok geniş, dümdüz ve rüzgarlı Susurluk-Bandırma yolu biraz önce bitsin istiyoruz. Kendimizi feribota atıp geziyi bitiriyoruz.
Sonuç
3 gün boyunca sürdüğümüz 3 Honda’nın da kendisine has iyi tarafları var. NC750X tam bir tur motoru. Bozulabilecek pek bir yeri yok, öndeki bagaj yeri harika, ne yaparsanız yapın 4,5 litre tüketimin üzerine çıkmıyor, sürücüyü de gayet iyi koruyor.
Kasım 2016’da yükselen dövize rağmen halen 31.300tl fiyat etiketiyle satılan NC’nin beğenmediğimiz yönleri, biraz sert süspansiyonları ve sert hamurlu Bridgestone lastikleri oldu. CBR500R Japon markalarının kendisine benzer 250’lik motorlarından sonra geçielebilecek güzel bir motosiklet. Yakıt tüketimininin düşüklüğünü, tipini, Panigale gibi görünen Led ön farlarını, sportif giysilerini pek beğendik. CB500’den sonra biraz daha ağır hissedilmesi bahsedilebilecek tek kusuru olabilir. 2016 yılı sonundaki fiyatı olan 26.400tl ile kendi sınıfında ve bu görünümdeki en ucuz motor diyebiliriz.
Gezimizin bizce birincisi ise her işe yarayan, bunu da mükemmel bir şekilde yapan CB500F oldu. Her türlü yol koşulunda konforlu süspansiyonu, dik oturumu, çıplak olmasına rağmen sürücüyü oldukça iyi koruması ve inanılmaz kolaylıktaki hareket kabiliyeti bizleri kendisine hayran bıraktı.
Geziden dönüşte çıktığımız İstanbul Park’ta dahi kolayca sürülen CB’nin yolda bir kusurunu bulamadık. Pistteki kusuru da 183’te kalan son hızı oldu. 2016 sonu itibarı ile 25.100tl olan fiyatıyla CB, A2 ehliyetliler ve arada bir şehir dışına giden, şehir içi motoru arayanlar için süper bir seçenek.