Fergana Vadisi, Pamir ve Tanrı Dağları ile motosiklet kullananlar için çok güzel yollara sahip Kırgızistan. Karlı ve sisli dağlar, yeşil yaylalar, ovalardaki çadırlar, at ve yak sürüleri arasında yaptığımız yolculuk Orta Asya maceramızın son durağı oldu.
İstanbul’dan başlayıp Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te sonlandırmayı planladığımız yolculuğun artık sonuna yaklaşmıştık. Yaşadığımız birkaç sağlık problemi dışında oldukça keyifli, macera dolu bir ay geçirmiştik. Geriye kalan bir heyecan daha vardı bizim için. Bişkek’ten uçakla İstanbul’a geri dönecektik ve motosikletlerimizi de Bişkek’te, Polonyalı motosiklet turu düzenleyen bir motorcuya teslim edecektik. O da sezon sonunda tur için kiraladığı kendi motorlarıyla beraber bizim motorları da Polonya’ya belki de İstanbul’a getirecekti. Her şeyin yolunda ve zamanında bitmesi için Tacikistan’dan Kırgızistan’a doğru hızlıca yola çıktık. Gittikçe Türkiye’den uzaklaşırken, aynı zamanda Bişkek’e yetişme telaşı başlamıştı.
4000 metrenin üzerinde motorlarımızın çalışmasında herhangi bir aksama olmazken, biz nefes alıp verirken ve hareket ederken biraz zorlandık, çabuk yorulduk.
Sarıtaş’tan sonraki dağ yolları geçen sene asfalt olmuş. Sert virajlarla dolu dik eğimli yollar tam motosiklet kullanmak için yapılmış sanki.
XT660Z Tenere’nin sahip olduğu 23 litre yakıt deposu ve yanımızda taşıdığımız 7,5 litre Roto-pax benzin bidonları sayesinde yolda benzin sıkıntısı yaşamadık. Yine de yola çıkmadan Tenere’nin orjinal ön çatal yaylarını değiştirmiş olsaydım daha performanslı bir yolculuk olabilirdi.
Murghab’dan Tacikistan-Çin sınırı boyunca enfes manzaraları yollardan kuzeye doğru ilerleyerek Kırgızistan sınırına vardık. Kendimizi dönüş heyecanına fazla kaptırmış olmalıydık ki, yola çıkmadan önce merakla görmeyi beklediğimiz Karakul Gölü’nde kamp yapmaktan vazgeçip sınıra doğru devam ettik. Temmuz ortasında olmamıza rağmen Gorno- Badakhshan bölgesindeki Kizil Art (4282m)’tan geçerken zaman zaman kar yağışı altında sürdük. Tüm yolculuk boyunca karakol kontrollerine sık sık rastladığımız için, küçücük sınırdan geçerken Tacikistan-Kırgızistan sınır kapısını karakol zannettik önce. Yaklaşık bir km ilerledikten sonra Kırgızistan askerleriyle karşılaşınca sınırı geçtiğimizi anlamış olduk. 4000 metre rakımda sınır kapısı olması gerçekten çok ilginçti. Bizim geçtiğimiz mevsimde bile yol kenarları karla kaplı olduğundan, muhtemelen yılın çoğunda bu kapı kapalı olmalıydı. Zaten yolda bizden başka sadece bir bisikletli gezgin görmüştük.
Tacikistan tarafında motordan bile inmeden sınırı geçmiştik ama Kırgızistan tarafı bizi biraz oyaladı. Her sınır kapısında sordukları silah ve uyuşturucu var mı sorusu burada biraz daha ileri gitti. Tacik tarafındaki askerlerin üzerimizde silah olduğunu ihbar ettikleri yalanı ile belki para kopartmaya çalıştılar ama yemedik. Sınırdaki ilginç olan başka bir durum da, motorlarımızla ülkeye girdiğimize dair herhangi bir işlem yapmamalarıydı. Ülkeden çıkarken bir sorunla karşılaşmamak için ısrarla bir belge yada mühür vurdurmak istedik ama gerek olmadığını söylediler.
Sınırda konuşup anlaşabildiğimiz kadarıyla bizden bir hafta önce yoğun bir kar yağışı olmuş bölgede. Zaten hava çok soğuktu, iyi ki o kötü havaya denk gelmemişiz. Çünkü yolda başımıza bir şey gelse konaklayacak ya da yemek bulacak bir köye rastlayamıyorsunuz uzun süre.
Pamir dağlarının ıssız yollarında elektrik direklerinden başka size eşlik eden kimse yok.
Sınırdan geçtikten sonra Tacikistan’daki dağlık, çorak arazi bir anda yeşil ve beyaz kaplı dağlara bıraktı. Yol üzerindeki ilk yerleşim olan Sary-Taşh’a (Sarıtaş) kadar üşümemize rağmen keyifle sürdük. Yol kenarında gördüğümüz yak sürülerinin arasından geçerek küçük bir yerleşim olan Sarıtaş’a vardık.
İlk iş kalacak bir homestay bulmak oldu. Yine çok ucuza, kişi başı 6 dolara uyku tulumlarımızı sereceğimiz yer yatağına anlaştık. Sarıtaş biraz daha gezen insanlara alışık bir yer olduğu belli, evler biraz daha sevimli. Yine de hijyen hiç yok. Evin dışında koyunların yanında yer alan tuvalete girmek çoğu insan için bir işkenceye dönüşebilir. Pamir Dağları’nın soğuk havası ve içmek zorunda kaldığımız pis sular yüzünden bağırsaklarımızı bozmuştuk zaten. Kaldığımız evde gece soğuğunda bahçeye çıkıp tuvalete gittiğimde gerçekten burada ne işim var dediğimi hatırlıyorum. Hindistan yolculuğumdan beri her doğuya gidişimde yanıma aldığım ilk malzeme olan ıslak mendiller bu yolculukta da çok işimize yaradı. Sabah erkenden kalkıp, kaldığımız evde yaptığımız kahvaltının ardından Osh (Oş)’a doğru yola cıktık. Dağların etrafından çok bozuk yollardan geçeceğimizi düşünürken, yolların asfaltlandığını görünce oldukça şaşırdık. Yolda sık sık fotoğraf molası vererek yağmur altında yola devam ettik.
Kırgızistan’da Kiril alfabesini kullanılmasına rağmen yol bulurken pek sıkıntı yaşamadık. Oş’a vardığımızda uzun süre sonra düşük rakımlı bir yere ve kalabalık şehir merkezine gelmiş olduk. Havanın sıcaklığına ve trafiğe alışmak zor oldu biranda. Sokakların canlılığı, insanların sevecenliği, kızların rahat giyimi kafamızdaki Müslüman Kırgız halkı imajına da ters geldi, ama sevdik burayı. Yine de bu büyük şehirde kalmaktansa hem biraz daha yol almak hem de alıştığımız sakin yerlerde kalma alışkanlığından dolayı olsa gerek kuzeye doğru devam ettik.
Jalal-Abad’a giden en kısa yol Özbekistan topraklarından geçiyor. Fakat Özbek vizesini tek giriş olarak alabildiğimiz için yolu biraz uzatarak Kırgızistan topraklarından ayrılmadan Jalal-Abad’a vardık ve gördüğümüz ilk otele yerleştik. Temiz bir otelde kalmak, eşyaları ve kendimizi temizlemek hatta üzerine de akşam bir şeyler içmek moralimizi üst seviyeye taşıdı. Planladığımızdan daha 1-2 gün önce Bişkek’e varacak gibiydik. Yine de riske etmemek için erkenden yola koyulduk. Taşkömür-Karaköl- Torkent yolları yaylaların içinden geçen hiç unutamayacağımız güzellikte yollardı. Kırgız halkının yayla yaşantısı da görülmeye değer. Tüm yolculuk boyunca görmeyi düşündüğümüz göçebe çadırları ve at sürülerine en çok bu güzergahta rastladık. M41 yolunu kullanarak Bişkek’e vardığımızda hava kararmıştı. Bişkek’te büyük bir restoranı işleten Minnet abiyi bulmamız gerekiyordu. Aslında İstanbul’dan yola çıkmadan önce konuşmuştuk ve bize gelebilirseniz beni mutlaka arayın diyip Kırgız telefonunu vermişti. Restoranını bulmamız ve karşılaşmamız O’nda şaşkınlık ve sevinç yarattı. Biz de uzun süre sonra özlediğimiz yemeklere kavuştuğumuz için çok mutluyduk.
Tacikistan sınırından geçip Kırgızistan sınır kapısına ulaşıncaya kadar 6-7 km boyunca çamur içindeki tarafsız bölgeden ilerledik.
Bişkek’te ev pansiyon olarak kullanılan bir ev ayarladık; motorları ise gece bulabildiğimiz bir açık otoparka bıraktık. Motorlarımızı teslim etmeden önce şehri ayrıntılı karış karış dolaştık. Gördüğümüz diğer Orta Asya ülkeleri içinde ekonomik durumu çok iyi olmayan, doğal kaynakları, değerli madenleri ile zayıf bir ülke Kırgızistan. Ne otobanları, ne gökdelenleri olan bir başkent Bişkek de. Sovyetler Birliği dönemini çağrıştıran büyük ve geniş caddeler, çok büyük parklardan oluşan güzel bir şehir. Kent, birbirine paralel yollarla bölünmüş, sokakların iki yanında da ağaçlar dikilmiş. Diğer Orta Asya ülkelerinde olduğu gibi burada da yol kenarlarında sulama kanalları vardı.
Bişkek yaşamak için güzel bir şehir gibi geldi bize. Nüfusun çoğu gençlerden oluşan Bişkek’te canlı müzik yapılan gece kulüpleri de bulunuyor. Bişkek ucuz olmasına rağmen, gece kulüplerinin giriş parası bizimkine yakın. Şehri dolaştıktan sonra son günü beklemeden motorlarımızı teslim edeceğimiz kişi ile buluştuk. İstanbul’dan yola çıkmadan gerekli evrakları hazırlamıştık zaten. Biz uçakla dönerken motorlar da karayolu ile geri dönecekti. Kalan süremizde şehre çok yakın olan Ala-Archa bölgesini dolaştık. Burası daha çok trekking ve kamp yapanların tercih ettiği doğası harika bir bölge. Kırgızistan ülkenin doğal güzelliklerinin farkına vararak yeni yeni turizme de açılmaya başlamış durumda. Bişkek’in doğusundaki dünyanın ikinci büyük dağ gölü olan Issık Göl tam bir turizm bölgesi olmuş.
Orta Asya’da bulunan, uzun kaba tüylü, vahşi tipleri kahverengi veya siyah, evcil tipleri beyaz da olabilen boynuzlu sığırlara YAK deniyor.
Kırgız halkı gördüğümüz tüm Orta Asya ülkeleri içinde yaşam olarak en bize yakın olanıydı.
Kırgızistan yüksek dağları sayesinde doğa sporları meraklılar için de gidilmesi gereken bir ülke.
Sarıtaş’tan Kırgızistan’ın iç kesimlerine doğru yol aldıkça, manzara yemyeşil olmaya başlıyor.
Şehirdeki son günümüzü ailemize, arkadaşlarımıza hediye alarak geçirdik. Üzerimizde tatlı bir yorgunlukla, aklımızda bir sürü güzel anıyla İstanbul uçağına bindik. Uçuşun 6 saat süreceğini öğrendiğimizde Türkiye’den ne kadar uzaklaştığımızı o an anlamış olduk. Aslında biraz daha zamanımız olsa Kazakistan ve Moğolistan’a da geçmek isterdik. Başka bir yolculuğa artık…
2enduro ekibinin daha önceki yolculuklarını www.2enduro.com ve www.facebook. com/2Enduro sayfalarından takip edebilirsiniz.