Bir gün bir adamla tanıştım. Bana bir şeyler öğretti.
Ve öğrendiğimi hissettiğim anda, her şey değişti.
Demiştim ya, artık motosikletten ne istediğimi biliyordum, kafamda uçuşmuyordu düşünceler diye. İşte o an, o an.
Bana şöyle bir baktı, tarttı biçti. Motorun üzerinde bir izledi. “Senin boyun uzun değil, ufak tefeksin. O yüzden fazladan efor sarfediyorsun. Bak kocan boylu poslu adam, bacağını açtığı gibi dizi yerde zaten 🙂 ” Evet boyum kısa olduğu için, ayaklıkların yeri de ona göre değişti.
Ve dönmeye başladık. Önce sola. Dizim yere değene kadar. O sürate ve o açıya ilk kavuşana kadar.
Dizimdeki ağaçtan slider asfalta sürttüğünde çıkan yanık kokusunu duyana kadar. (Tabii bunu dümdüz dönerek yapmıyoruz, alınması gereken pozisyonlar, yapılması gereken hareketler var ve bu iş için uygun sürat ve ekipman ve uzman bir eğitmenin talimatları tabi ki. Lütfen aşağıdaki güvenlik uyarımı dikkatle okuyun! )
O zamana dek yaptığım tüm sürüşlerden farklı bir şeye adapte olmaya çalışıyordum. Tabii ki ilk denememde olmadı, ama umut vaadeediyordum:) biraz uğraş, biraz daha sürat. Biraz daha sürat. Ve başarmıştım. Daha önce hiç böyle bir şey yapmamış bir insan olarak, dizim yere ilk sürtündüğünde çok şaşırdım, bir an kaldırdım motoru, sonra yeniden ve yeniden ve yeniden.
Taa ki Tolga dur diyene veya ben onun dur dediğini görene kadar:) Sonra sağa dönmeye başladık. Sağda biraz daha zorlanmıştım. Yapamadığım her sefer, daha çok sinirlendim, daha çok sinirlendim. Yuvarlaktan kendimi dışarı atışlarımı hiç unutmam, kaskın içinde kendi kendime bağırarak!
Nihayetinde becermiştim. Tüm kızgınlığım ve inadımla, becermiştim. Sonra da sağ ve sol dev bir sekizde birleşti. Sekiz deyince, otomatiğe bağlayıp döndüğümüz ehliyet sınavındaki sekiz gibi olduğunu sanmayın sakın. İlk anlatırken bazen insanlar öyle sanıyor, alakası yok. Öyle değil. Süratlenebileceğin, pozisyon alabileceğin, yan değiştireceğin dev bir parkur bu.
Takip eden günlerde farklı farklı parkurlar çizdi Tolga kukalarla. Önümüze geçti ve onunla dönmeye başladık. İşte o ilk günlerde öğrendiklerimizi şimdi parkurda farklı virajlarda üstüste uyguluyorduk. Tolga’nın arkasında çizgisini takip etmeye çalışırken, virajları almaya uğraşırken, sliderın yanık kokusu burnuma tatlı tatlı gelirken, sağdan sola geçerken, işte o an, içimdeki o şey, o enerji kütlesi göğsümden dışarı çıktı ve önümde gitmeye başladı.
Tolga önde, enerji kütlesi onu takip ediyor ve beni arkasında çekiyordu…
Kulaklarımda motor uğultusu, uğultuda bir koridor. Döndük, döndük, döndük, sürdük, sürdük, sürdük. Motosiklete binişimdeki dönüm noktası işte o andı. Hatta parkurun hangi noktasında hangi kukanın orda dizim asfalta sürterken o anı yaşadığımı dahi çok net hatırlıyorum.
O seansı bitirdiğimizde, Tolga’nın da motordan gülerek indiğini hatırlıyorum. Ne mutlu bana ki, o günden sonra, eğitmenlerimle yaptığım sürüşlerde, motordan hep gülerek indiler. Aynı benim gibi .
Bu eğitimle öğrendiğim şey sadece dizi yere değdirmekle yahut belli bir vücut pozisyonu almakla ilgili değil. Buradaki eğitim, motosikletle normal yollarda inmediğimiz açılara inerek, tempolu ve süratli bir sürüşle, iğne deliğinden geçecek kadar kararlı bir şekilde pistteki yolunu çizebilmekle, o çizgide yeteneğin elverdiği en üst seviyede sürebilmekle ilgili aslında.
Ama bunu anlamak için o motorun üzerinde, o adamla, o üstüste virajlarda dönüyor olmak lazım. Çünkü antrenman pistinde, daracık virajın içinde önünde açılan sürücüyü ona dokunmadan içinden geçebilmek, içerde yavaşlayanı dışından geçebilmek için başın ve bakışın öyle açılarda dönebilmesi, vücudun öyle açılarda uzanabilmesi, omzun kolun öyle esnemesi, gazı öyle ayarlamak gerekiyor ki. İşte o iş, o virajları o açıları onlarca yüzlerce defa uzana uzana tekrarlamadan olmuyor.
Ve Tolga’nın her seferinde farklı farklı hazırladığı parkurlarda, optimum süratini bulmaya çalıştığın onlarca virajı aynı gün içinde yüzlerce defa çalışma fırsatı oluyor insanın. Hem de bir Türkiye Şampiyonunun gözlem ve yönlendirmesiyle.
Her seferinde aynı virajı farklı açıda, farklı hızda, farklı noktadan dönerek, viraj algısını, dönüş noktalarını, vücudun uzandığı her fazla veya az santimetrenin dönüşe nasıl bir etkisi olduğunu, o an gazdaki en ufak bir farklılığın veya kafanın, gözün bir an geç veya erken dönmesindeki farkın, omzunun biraz daha düşük olup olmamasındaki farkın, gidonu tutuşunda uyguladığın gücün, elini nasıl konumlandırdığının, motoru nasıl tuttuğunun farkının, gitmek istediğin veya istemediğin yere yahut çizgiye nasıl bir etkisi olduğunu o üst üste defalarca yaptığın antrenmanla anlama şansı oluyor insanın.
İşte Tolga ile çıktığın her seansta, bunları ve milisaniyelerle ve mili kuvvet birimleriyle ölçülebilecek pek çok minör hareketin etkilerini o pistte ölçüp, her seferinde daha iyi bir sürüşe uzanıp, nihayetinde optimum sürate ve içinden dışarı uğrayan enerjiye ulaşabiliyor insan. Ki işte başından beri diyorum ya, benim mevzum da o.
Bu yaptığımız antrenmanların etkisi büyük pistlerde öyle gözle görülür oluyor ki. İnsanların benim gibi ufak tefek ve 40 yaşında bir kadının o kapkara motorun üzerinde yaptıklarını gördüğündeki şaşkınlıkları ve buna verdikleri kıymet paha biçilmez.
Öğrencisini, kafasındaki kalıplara göre değerlendiren biri hiç olmadı Tolga. Öğrencisini, olduğu ve olabileceğini gördüğü şeye göre eğiten biri oldu hep. Çünkü bence, öğrencisine hep baktı. Bir takım kalıplara göre değil, öğrencisinin ne olduğuna, ne olabileceğine baktı. En azından benim tecrübem böyle:)
Kalıplar kurallar, sınırlar koymadan,” en az şu kadar km yapmalısın, şunu etmelisin bunu yapmalısın” demeden, “şöyle olmaz, böyle olmaz” demeden.
Hep “şöyle yaparsan daha iyi olur, böyle yaparsan orada şunu yaşayacaksın şu şekilde yap göreceksin daha iyi olacak” diyerek
Yani hep pozitiften giderek, öğrencisini anlayarak, hevesini, kalbini asla kırmadan, sadece motosikletin üzerinde olabileceğinizi gördüğü şeye nasıl ulaşabileceğinizi anlatarak, göstererek. Her hocada, her eğitmende karşılaşacağınız bir şey değil bu. Kıymetini bilmek lazım.
Kısacası, motorun üzerinde kim olduğunuzu görüyor bence. “Dişlerin uzuyor sürerken:)” dedi bana eğitimler esnasında. Evet, içimden çıkan başka bir şey oluyor gerçekten. O ilk eğitimlerde geçirdiğim değişimden belki de evrimden bahsederken, öyle mütevazı bir insandır ki, hiçbir zaman üzerine alınmadı bende yarattığı değişikliği.
Halen daha, “Ben sadece kapıyı araladım ve içindeki canavar dışarı çıktı.” Der :).
Ama ben, motorumla bu şekilde bütünleşmeyi ona borçlu olduğumu çok iyi biliyorum. Tolga Uprak benim için sadece bir yarışçı veya sadece şampiyon ya da hoca değil. Motosiklet hayatımda bir dönüm noktası oldu. Evet ben öğrenebiliyordum ama o da öğretebiliyordu. Daha öğreteceği çok şey var biliyorum. Bana kattıkların ve arkadaşlığın için teşekkür ederim. Daha çok gazlayacağız.
(ÖNEMLİ NOT-GÜVENLİK UYARISI!: Bu metinde bahsettiğim sürüş teknikleri güvenlikli kapalı alanda uygulanmış olup, sürüş stiline özel ekipman, lastik ve motosiklet ile uygulanmıştır. Parkurlar, alanında uzman eğitmen tarafından hazırlanmıştır. Lütfen, kendi sağlık ve güvenliğiniz için ne parkurları ne sürüş stilini kendi kendinize uygulamaya kalkmayın. Bu çalışmaların, alanında uzman eğitmenlerle, uygun alanda, uygun ekipmanlar ve lastikler ile uygun koşullarda yapılması gerekmektedir. Pist gibi kontrollü alanlar dışında, trafiğe açık yollarda kesinlikle uygulanmamalıdır. Aksi halde sağlığınız, motorunuz ve üçüncü şahısların sağlığı ve mal varlığı olumsuz sonuçlar yaşayabilir.)