Yazar: Moe
Ducati, Triumph ve MV Agusta markalarının Türkiye distribütörü Korlas, 3 Ekim 2015 Cumartesi günü, sürpriz
konukları ve etkinlikleri ile Ducati Ataşehir mağazasının açılışını yaptı. İtalyan firmanın bayi, satış ve pazarlamadan
sorumlu müdürlerinin de katıldığı etkinlikte birçok ünlü isim de Ducati modellerini incelemek için buradaydı.
Özellikle yeni Scrambler ve Multistrada’ların yoğun ilgi çektiği Korlas’ın bu yeni showroom mekanında hem İtalyan hem de Türk yetkilileri yakaladık ve keyifli birer sohbet gerçekleştirme imkanı bulduk… Kanarya Adaları’nda gerçekleştirilen Multistrada lansmanında da zaten tanışıyor olduğumuz Gherardo’yu yakalıyorum. Sıcak bir selamlaşma ve muhabbetin ardından röportajımızı gerçekleştirmek adına yerimizi alıyoruz.
Moe: Merhaba Gherardo, okuyucularımız için kısaca kendinden ve işinden bahseder misin?
Gherardo Morico: Ducati’nin Distrübütör Departmanı’nda İhracat Müdürü olarak görev alıyorum. Departman olarak dünya çapında yaklaşık 65 market ile ilgileniyoruz. Benim sorumlu olduğum ülkelerden bir tanesi de Türkiye. Türkiye’yi aslında kendi yeni doğmuş bebeğim gibi görüyorum, 2010’dan beri beraber gelişiyoruz. Büyüdüğüne şahit oluyorum ve bu süreçte bize sürekli tatmin edici sonuçlar vermesi oldukça mutlu edici. Hem satış anlamında hem de Ducati ve distrübütör arasındaki ikili ilişkiler anlamında mutluyuz. Şuanda Türkiye distrübütörümüz Korlas ile mükemmel bir uyum sağlamış durumdayız.
Moe: Ducati hikayesi senin için nasıl başladı?
G.M.: 5 yaşından beri motosiklet kullanıyorum, 32 yıl sonra da hala aynı tutkuyla sürdüğümü söyleyebilirim. Ducati’ye başladığımda ise benim için resmen hayaller gerçek olmuştu. 20 yaşından beri zaten motosiklet sektörünün içerisindeydim. Aslında bir mekaniker olarak başlamıştım, sonrasında Bologna’da diğer üreticiler için prototip üretimi yapan küçük bir şirkette test sürücüsü olarak işe başladım. Yeni modelleri piyasaya çıkmadan önce yollarda bizzat ben test ediyordum. Benim için bu iş biçilmiş kaftandı, resmen bulutların üzerindeydim! Yazları mükemmeldi, ama kışın yağmur, kar, çamurda haliyle oldukça felaketti.
Motosikletler her türlü iklim şartında çalışmalıydı neticede. Sonrasında küçük bir sıçrayış yapmak istedim ve satış ile ilgilenmeye başladım. O sıralar Ducati’ye başvuru yaptım ancak zamanlama doğru değildi, yeterli tecrübeye sahip değildim. Başka şirketlerde bu konuda deneyim sahibi olduktan sonra, şansımı bir daha Ducati’de denedim. Bu arada Ducati’de işe başlamadan önce gönüllü olarak 3 defa Ducati fabrika ve müzende tur rehberliği yapmıştım, böyle bir tutkudan bahsediyoruz. Ben ve tüm ailem Bologna’lı, Ducati’nin doğduğu yer. Gerçekten benim için hayallerin gerçek olmasıydı bu. Nasıl anlatsam, Bologna’da herkesin “Ducati’de çalışan bir tanıdığı vardır.”
Moe: Ve sen şimdi o “tanıdık” olmuştun, değil mi?
G.M.: Kesinlikle ve işte buradayım.
Moe: Peki Korlas’ın hikayesine dönelim. Ducati ve Korlas arasındaki ilişki nasıl başladı?
G.M.: Ben Ducati’ye katıldığımda, Korlas daha yeni distribütör olmuştu. Bu yüzden aslında beraber gelişim kat ettik. Beraber satışları artırdık. Başlangıçta buradaki ürün gamı şimdiki gibi geniş değildi. Korlas’ın bize bazı anahtar modellerimizi tanıtmada büyük yardımları oldu. Önce baz modelimiz Monster’lar, sonrasında yeni bir niş olan Diavel çıktı. Korlas da bu yeni modelin tanıtımında ve satışında doğru adımlar attı ve sonuçları mutlu edici oldu. Şuanda Diavel’i Türkiye pazarı için bir başarı olarak görüyoruz. Ayrıca Multistrada, Hyperstrada gibi modeller de gelişimimize katkıda bulunduğunu söyleyebilirim.
Açılışta canlı müzik performansı ve dans gösterisi ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü
Moe: Bu sene için özellikle Scrambler?
G.M.: Aynen öyle. Bu sene nihayet piyasada… Biliyorsunuz Ducati Scrambler ilk olarak 70’lerde üretiliyordu. Biz de sanki Ducati, bu modelin üretimine hiç ara vermemiş gibi bir algı ile Scrambler’ı dizayn ettik. Korlas, ürün ve performans kataloglarının yanı sıra kişiselleştirme konusunda da oldukça başarılıydı. Bu yüzden işbirliğimizden gayet memnunuz ve gururluyuz.
Moe: Bu seneki satışlardan ve gelecek dönemden beklentilerinizden bahsedelim. Öncelikle bu sene Ducati Türkiye için nasıl geçti?
G.M.: Şu an için satışlar oldukça iyi durumda. Sene sonuna kadar tam olarak hangi rakamlara ulaşacağımızı önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama şimdilik satışların tatmin edici boyutlarda olduğunu söyleyebilirim, geçen sene bile yanlış hatırlamıyorsam 200’lü sayılardan bahsediyorduk. Bu sene küçük de olsa bir adım ileri gidebileceğimizi düşünüyorum. Gelecek sene için ise lansmanını yapacağımız yeni modeller ile bu sayıyı daha da artmasını ön görüyoruz. Seneye bizim için oldukça önemli bir yıl, çünkü 2016 Ducati’nin 90. yılıı olacak. Bizim için kayda değer bir mihenk taşı, yıllar önce daha motosiklet üretimi yapmazken şirketin kurucusu olan “Cavalieri Ducati” soyadlı 3 kardeşin, dünyaca meşhur olup bu günleri öngöreceğini tahmin edebilir miydiniz? Şirketin ürünleri şuanda dünyanın en başarılı premium motosikletleri arasında, bu gerçekten inanılmaz. Gelecek sene için ise ürün gamımızda birçok yenilik olacak, Ducati daha önce girmediği segmentlerde atılımda bulunacak ve oldukça çılgın olacak!
Moe: Duyduğumuza göre 2 yepyeni segmentten bahsediyor olacağız, değil mi?
G.M.: Doğru denebilir. 1 modelimiz, hali hazırdaki bir ürün ile rekabet edecek diyebiliriz. Diğeri ise ürün gamında tamamen yeni olacak. Bunun haricinde ürün yelpazesinin üst kısımlarında bir takım yenilikler olacak, tabii ki Ducati tarzında, daha önceden alışık olduğunuz şekilde… Panigale ve Hyperstrada’daki hacim artışları olduğunu varsayıyoruz. Önümüzdeki EICMA fuarında Milano’da hepsini sunmayı planlıyoruz.
Showroom’da Ducati motosiklet aksesuarları, ekipman ve giyim ürünlerini de bulabilmek mümkün
Moe: En azından, bu yeni modellerden bir tanesinin kayış aktarmalı Diavel-imsi bir şey olacağını söyleyebilir miyiz?
G.M.: Hem evet hem hayır. Belki Diavel ile bir alaka kurulabilir, ama bir Ducati tarzında bir “vay canına!” efekti olacağını garanti edebilirim.
Moe: Diğer yeni modele gelirsek, Ducati’nin girmediği küçük hacimli motorlardan mı bahsediyoruz yoksa yüksek hacimli modellerden devam şeklinde mi?
G.M.: Hayır, biz her zaman premium segmentte çalışıyoruz. Düşük hacim ileride ürün gamını zenginleştirmek için olabilir, ama şimdilik Scrambler zaten kendine ait bir marka konumunda. Fark ettiyseniz Ducati Scrambler olarak değil, Scrambler by Ducati olarak anılıyor. Sadece şimdilik ailenin daha da genişleyeceğini söyleyeyim, gerisini EICMA’da.
Açılışta İtalyan firmayı temsilen Distribütör Departmanı’ndan Gherardo Morico, Elena Gaz ve Manuela Montanari hazır bulundular
Moe: Şöyle sorayım o halde, çıkacak olan yeni segment modeller ile ilgili tepki almaktan çekiniyor musunuz?Sonuçta yeni segment yeni bir risk.
G.M.: Biliyorsunuz, Ducati 80’lerin sonlarına kadar yoğun şekilde spor motosikletler, superbike’lar üzerinde çalışıyordu. Sonrasında şirket farklı segmentlere açılınca hep yadırgandı, örneğin Monster serisi. Ama neticesinde Monster bizi iflasın eşiğinden kurtaran model oldu. Daha sonrasında çok fazla olmasa da Multistrada’da da bu şekilde eleştiriler aldık, ama özellikle Diavel’de. Çünkü Diavel ilk bakışta Ducati DNA’sına uymuyor gibiydi, sonrasında insanlar bunun bir superbike olmamasına rağmen hacmine göre hafif, inanılmaz güçlü ve atik, kullanımı kolay, virajlardaki hissiyatının çok iyi olduğunu görmeye başlayınca Ducatisti’ler ve diğer sürücüler Diavel’i benimsediler. Önümüzdeki fuarda da benzer bir şeyler yapacağız.
Moe: Bu yeni modellerde, ilk kez bu sene Multistrada’da kullandığınız DVT (değiştirilebilir zamanlı valf) teknolojisini görebilecek miyiz?
G.M.: Evet. Şu anda Multistrada’da kullanılan motor bu yeni modellerden birine hayat veriyor olacak.
Moe: Bu teknolojinin ürün gamındaki diğer modellere de taşınacağını söyleyebilir miyiz?
G.M.: Şimdilik hayır, ama yakın zamanda kullanılmaya başlanırsa sürpriz olmaz açıkçası. Şu şartlarda Audi’nin bize ortak olması bu tür konularda bize güven veriyor. Çünkü artık uzun soluklu planlar yapabiliyoruz. Öncesinde çok iyi mühendislerimiz, çok parlak beyinler çalışıyordu ama ekonomik kapasite bazen önünüzde görmeniz gereken mesafeyi limitliyordu.
Moe: Audi’den konu açılmışken, biliyorsunuz son zamanlarda Volkswagen-Audi grubunda bir kriz patlak verdi. Bunun Ducati’yi etkileyeceğini öngörüyor musunuz?
G.M.: Şansımıza, hayır. En azından öyle umuyoruz. Gerçekten büyük bir grup ve sağlam hissedarlara sahip, dolayısıyla kısa sürede bir çözüm bulunacağını düşünüyorum.
Moe: An itibariyle herhangi bir baskı veya gerginlik hissedilmediğini söyleyebilir miyiz Ducati’de?
G.M.: Şuan için bu krizin bizden epey uzakta olduğunu söyleyebilirim. Ama herkes bu soruyu merak ediyor açıkçası, hak veriyorum.
Moe: Krizin dışında, Audi ile Ducati’nin güçlerini birleştirmesinin size ne gibi katkıları oldu? 2 yıl öncesine bakarsak neler değişti?
G.M.: Bir çok şey aslında. Audi Lamborghini’nin de sahibi. Teknik olarak bizim de ilişkimiz Lamborghini vasıtası ile Audi’ye dayanıyor, 20 km kadar yakın bir bölgede Lamborghini ile beraberiz. Genel prosedürleri, bürokratik işleri, legal prosedürleri oturtma ve teknik destek anlamında bizim için böyle bir kolaylığı oldu. Lamborghini için, zaten sıkıntılı bir dönemde olduğundan asıl değişim yönetim seviyesinde, hat planında, ürünlerde devrim niteliğinde gerçekleşti. Ama bizde böyle bir durum yaşanmadı. Yönetimin tamamı hala İtalyan, Almanya’ya bağlı bir şekilde yürüyor.
Bizim için Almanlardan gelen en büyük değişim yönetimde, ürünlerde, tasarımda değil iç prosedürleri düzene sokmak oldu. Biliyorsunuz, İtalyanlar bazen fazla yaratıcı olabiliyor, buraya iyi bir organizasyon yapısı şekillendirildi. Bu sayede mühendislerimizin ve tasarımcılarımızın bu yaratıcılıklarını daha verimli ve zamanında kullanmaları sağlandı, buna en iyi örnek Superleggera… Bu özel model ile mühendisler kendi sınırlarını zorlayıp kendilerini daha özgürce ifade edebildiler. Tungsten, alüminyum, magnezyum ve karbon gibi materyaller ile bir nevi kendilerinin neler yapabileceklerini ispat ettiler.
Moe: Özel materyaller ve sanıyorum özellikle ışıklandırma sistemlerinde Audi’nin Ducati’ye bir çok katkısı oldu, değil mi?
G.M.: En büyük avantaj tedarik zincirinde yatıyor diyebiliriz, birleşme neticesinde grubun tüm tedarikçilerine de erişme şansı yakaladık. Daha kısa temin süreleri, daha optimize maliyetler, günümüzde en kritik faktörler olduğu için bu durum bizim için büyük şans.
Moe: Anlıyorum. Seni daha fazla tutmayalım Gherardo, nasıl olsa EICMA’da görüşeceğiz. Bu güzel sohbet için ayrıca teşekkürler.
G.M.: Kesinlikle, EICMA’da görüşmek üzere!
Açılış hengamesi arasında sektörün deneyimli isimlerinden Korlas Satış Sonrası Hizmetler Müdürü Ali Erokan Karakoç’u yakaladık ve gerek açılan showroom ile ilgili gerek ise sektör hakkında koyu bir muhabbete daldık. O sohbetten kısa satır başları şu şekilde…
Moe: Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Ali Karakoç: Yaklaşık 20 yıldır otomotiv/ motosiklet sektöründe çalışıyorum. En uzun 11 yıl Suzuki Türkiye’de çalıştım. Motosiklet ve deniz motorları satış, satış sonrası bölümlerini kurdum. O dönemden aslında Korlas ile olan bir tanışıklığımız var. Çünkü Korlas neredeyse 30 yıllık bir firma, otomotiv yan sanayi ile başlamış ve yaklaşık 9 sene kadar da motosiklet kanadında Suzuki’nin çözüm ortağıydı. Daha sonra 2009 yılında MV Agusta, 2010’da Ducati ve 2014 yılında da Triumph ile yoluna etti. Dördüncü markamız da Quaddro adlı İsviçreli bir scooter üreticisi oldu.Bunun yanı sıra bünyemizde uluslararası teknoloji üreticilerinden aksesuarlar mevcut, Akrapoviç, Sidi, Rizoma gibi… Rizoma hariç, bu bahsettiğim bütün markaların distribütörlüğünü üstlenmiş durumdayız. Bunlara ek olarak yaklaşık 15 senedir yedek parça servis gibi hizmetler ile beraber Vespa ve Piaggio’nun bayiliğini de yapıyoruz.
Moe: Bu kadar fazla marka ile çalışmak bir sıkıntı yaratmıyor mu?
A.K.: Elbette sıkıntılar oluyor, bu kadar marka ve geniş spektrumda işler ile uğraştığınızda müşteri memnuniyetini %100 yakalamak mümkün olmuyor. Bu biraz algı ile de alakalı. Motosiklet otomobile oranla daha kişisel bir taşıt, otomotivden geldiğim için bu farkı görebiliyorum. Öğrenciliğimden bu yana 30 senedir iki tekerin üstünde olduğum için masanın iki tarafından da bakabiliyorum.Bu haliyle çok keyifli bir iş olduğumu söylemeliyim. Ama genel sorun şu ki, Avrupa’da Güney Doğu Asya’da motosiklet; kültürün bir parçası. Belli bir olgunluğa ulaşmış durumda. Bizde ise durum biraz daha ters maalesef.
Moe: Yeni Showroom’un Türkiye’deki ilk dedike Ducati mağazası olduğunu söyleyebilir miyiz?
A.K.: Aslında mağazanın ilk küçük örneğini Göztepe’de 2010 yılında açtık, hala da faaliyette bulunuyor. Bağdat Caddesi’nin üzerinde, Ducati ağırlıklı ek olarak Piaggio ve ikinci el satış mağazası olarak çalışıyor. Ama orası şuan bir irtibat noktası olmuş durumda, işin hacmi arttığı için orası yetmedi, şimdi bu açılımlara geldi.Ataşehir’deki yeni mağazamız 650 m2’lik bir showroom. Yeni kurumsalda ve Avrupa’daki benzerleri ile mukayese ettiğimizde Türkiye’nin tek bağımsız Ducati mağazası oldu diyebiliriz.
Moe: Müşteriler bu mağazaya gelince hangi imkanlardan faydalanabiliyor olacaklar?
A.K.: Burası tamamen Ducati üzerine kurgulanmış bir mağaza, 0 ve 2. el Ducati motosikletler, Ducati aksesuarlar, motosiklet aksesuarları, giyim, kişiselleştirme diyebiliriz. Hızlı servis noktası ve bizim de eğitimlerde kullanabileceğimiz ferah bir alan sunuyor. 7 bölgede 10 tane TSE’li servisimiz mevcut, servislerle olan etkinliklerimizi de burada gerçekleştirebileceğimiz bir mağaza oldu, tüm motosiklet severlere kapımız açık.
Moe: Keyifli sohbet için çok teşekkür ederiz, yeni mağaza hayırlı olsun diyelim.
A.K.: Ben teşekkür ederim, görüşmek dileğiyle.
Yorumlar
Loading…