Yazar: Alişan Fidan
Merhaba, Motoron’da bu ay 250cc sınıfının iki büyük temsilcisiyle sizlerle birlikteyiz. Spormoto KTM’den bir Duke 250, Yamaha İstanbul’dan da bir MT-25 aldık ve İstanbul yollarında sizler için test edip karşılaştırdık.
Öncelikle MT-25’den başlayalım. 36 beygirlik paralel çift silindirli motoru ile 250cc sınıfına çok iddialı bir giriş yaptı. Yüksek devir çevirmeyi seven bir karakteri var ve bu 36 beygirlik gücü size 12,000 devirde veriyor. Tabi bunun eksi yanı 22NM’lik torkun da çok yüksek devirlerde gelmesinden dolayı alt devirlerin biraz cansız olması.
Paralel iki silindir olmasından dolayı üst devirlerde biraz titriyor fakat bu rahatsız edici derecede değil ve alt devirlerlerde hiçbir şekilde titreşim hissetmiyorsunuz. Şikayetçi olduğum en önemli şey ise 4LT/100KM’den aşağı indirebilmek için çok sinirlerinden arınmış gibi sürmek zorunda kaldığınız aşırı yakıt tüketimi. Forumlarda da kullanıcılarının sıkça yakındığı bu konu, MT-25’in en büyük eksilerinden biri. Bu eksisine rağmen son hızının yüksekliği ve iyi hızlanışı ile MT-25 bir adım öne çıkıyor.
KTM’de ise tek silindirli ve yine 250cc’lik bir blok yer almakta. Bu blok 30 beygirlik maksimum gücünü 9000 devirde veriyor, 7500 devirde 24NM’lik güzel bir torka sahip. Alt devirlerinin ise mt-25’e göre biraz daha dolu ve devirli şekilde kullanılmayı en az MT-25 kadar sevdiğini söyleyebiliriz. Fakat tek silindirli olmasının tork avantajı size maalesef titreşim olarak geri dönüyor. Her ne kadar KTM mühendisleri titreşimi minimuma indirmek için uğraşmış olsalar da peglerde ayaklara vuran bir titreşim söz konusu ve bu da uzun yolculuklarda biraz yorucu olabiliyor. Sakin kullanıldığında 2.5-3LT/100KM gibi oldukça iyi bir yakıt tüketimi var. Ayrıca PASC adı verilen bir kaydırmalı debriyaja sahip. Kaydırmalı debriyajı oldukça iyi çalışıyor.
Şasi ve Süspansiyon
KTM her zaman olduğu gibi kendini yine şasi ve süspansiyon konusunda ortaya koymuş. Önde 43MM’lik WP yani White Power’ın ürettiği ters amortisör ve arkada da yine WP’nin üretmiş olduğu monoshock amortisör bulunmakta. Süspansiyonlar gayet sert ve Metzeler lastiklerle birlikte müthiş bir ikili olmuşlar. Önde 300, arkada ise 230mm’lik Bybre marka diskler ve bunları tutması için radyal fren kaliperleri kulanılmış. Bu frenler Bosch’un çok iyi çalışan ABS’si ve çelik fren hortumları ile donatılmış.
Önceki nesildeki ABS her şeye karışan üst kat komşusu gibi olur olmadık zamanlarda devreye giriyordu fakat burada gerçekten motorun limitine geldiğinizi hissettiğiniz anda ABS devreye giriyor. Yani üstünde biraz çalışıp geliştirmişler. Ayrıca ABS’yi istediğiniz zaman devreden çıkartabiliyorsunuz. Bu modelde de daha önceki modellerden de alışık olduğumuz gibi yine trellis şasi kullanılmış. Yakıtsız ağırlığı 147KG ve bu hafifliği kullanım sırasında çok rahat bir şekilde hissedilebilyor. Her araya girip çıkabilen, son derece rijit, kompakt ve virajlarda oldukça başarılı bir motosiklet.
MT-25’de ise ağabeyi MT-09’da olduğu gibi Diamond tipi şasi kullanılmış ve önde 41mm’lik teleskopik amortisörler bulunmakta. Arkada ise yine yumuşak karakterli bir monoshock amortisör var. İstanbul’un delik deşik, çukur dolu yollarında daha fazla konfor sunduğunu söyleyebiliriz. ABS ne yazık ki yok ve kullanılan frenler radyal değil. Radyal ve normal fren arasındaki farkı bilmeyenler için daha önce yazdığım bir yazıyı motoron’un internet sitesinde aratmalarını tavsiye ederim. Ayrıca kullanılan IRC marka lastiklerin mümkünse değiştirilmesi gerek. Geç ısınan sert hamurlu bu lastikler, özellikle ıslak zemini hiç sevmiyor ve gerçekten sürücüyü korkutan bir karaktere bürünüyor. Yakıt hariç 151KG’luk ağırlığı ile bu da çok hafif ve kolay kullanılıyor fakat KTM kadar oradan oraya zıplamaya pek müsait değil. Motosikletin genel karakteri sakin, yumuşak ve rahat.
Tasarım
KTM bu sene Euro 4 için motoru değiştirken tasarımı da biraz daha agresifleştirmeyi unutmamış. Eski modellerle karşılaştırdığımız zaman ciddi bir fark var. Far değişmiş, egzoz motorun altından yana alınmış, sele kontürü değişmiş ve renklerde değişikliğe gidilmiş. Açıkçası KTM’in tasarım ofisi KISKA’yı bu tasarım için tebrik ediyorum. Fakat test sırasında bizi rahatsız eden bazı detaylar oldu.
Bunlardan birincisi taştan yontma sele. Gerçekten çok sert. KTM Ready to Race mantığı ile mükemmel bir sürüş keyfi sunarken, konfor kısmında biraz sınıfta kalıyor. Özellikle artçıyla gitmek başlı başına bir bela. Hem artçı için hem de sürücü için pek keyifli bir sürüş olmuyor. Haftasonu kız arkadaşımla bir yerlere gideceğim veya şehir dışına biraz fazla yol yapıyorum diyen var ise bunu mutlaka göz önünde bulundursunlar. Ayrıca oturuş pozisyonundan dolayı depoyu tutmak biraz zor ve sürüş sırasında öne doğru kaymaya başlıyorsunuz.
Yine önceki nesilde kullanılan kadran kullanılmış. Kadranda çok bilgi var fakat çok karışık. Örnek vermek gerekirse en basitinden yolda giderken saate bakmaya kalksanız, o kadar yazının arasında biraz arıyorsunuz ve bu da yolda tehlike yaratabilir. Keşke yeni 390’a koydukları daha okunabilir ve geniş ekranı kullansalarmış. Ayrıca anlık yakıt tüketimini bir litre ile kaç km yapabileceğimiz şeklinde görüyoruz. 100km’yi kaç litre ile kat ettiğimizin hesabına alıştığımızdan bu hesap Türk kullanıcısını biraz afallatabiliyor. Bunu değiştirmek için menüleri biraz kurcaladım ancak bir sonuca ulaşamadım. Belki değiştirmenin bir yolu vardır fakat ben bulamamış olabilirim…
MT’nin tasarımına gelecek olursak ilk olarak göze çarpan şey R25 ile aynı, büyük deposu. Aslında bu motosiklet R25’in krenajları sökülerek naked kategorisine sunulmuş hali. Yani bir çok tasarım öğesi R25 ile aynı.
Selenin çukur yapısı sizi tam ortaya kitliyor ve bu sayede sürüş sırasında öne ve arkaya doğru kayma yaşamıyorsunuz. KTM ile karşılaştırıldığında kesinlikle çok çok daha yumuşak ve hem artçı hem de sürücü için oldukça konforlu. Ayrıca sürüş pozisyonu KTM’e göre daha dik ve bu da konforu artırıcı unsurlardan biri. Uzun yolculuklarda sizi üzmeyeceğine eminim.
Kadran çok okunaklı. Devir göstergesi için analog kullanmışlar ve dijital ekranda anlık yakıt tüketimi, ortalama tüketim, benzin hararet vs her şey var ve KTM’in aksine bunlar çok daha rahat okunuyor. Kadranı çok başarılı buldum. Ön farı pek sevmedim. Aydınlatması güzel fakat kardeşleri ve ağabeylerinde olduğu gibi uzaktan gördüğünüzde “İşte bir MT geliyor” diyebileceğiniz karaktere sahip değil. Keşke biraz daha karakterli bir far tasarımı yapılsaymış.
Eğer ben agresif kullanmayı, viraj yapmayı her şeyden çok seviyorum, taş gibi sele ve biraz titreşim benim için önemli değil diyorsanız KTM alabilirsiniz. Ama yok ben daha rahat ve konforlu sürmeyi seviyorum derseniz MT-25’i düşünebilirsiniz. Ayrıca KTM’in Metzeler lastiklerinin ve BOSCH ABS’sinin müthiş bir artı olduğunu da kesinlikle unutmamamız gerekiyor.
İkisi de aynı hacme sahip olsa da iki farklı kullanıcı tipine hitap ediyor. Kendinizin hangisi olduğundan emin değilseniz Spormoto KTM’e giderek Duke 250’yi, Yamaha İstanbul’a giderek MT-25’i sürüp test edebilirsiniz. Eğer İstanbul dışındaysanız şu sıralar başlamak üzere olan Orange Days ile KTM modellerini şehrinizde test etme fırsatı yakalayabilirsiniz. İnternetten bir kontrol edin.