Menu
in

Motor Tutkusuna Varoluşsalcı Yaklaşım

Yazar:

Yetkisiz Servis

Motoron Dergisi Yazarı

Motor gerçekten de insanları kendine tutkuyla bağlayan bir araç, yeni kullanmaya başlayan kişi, o ilk anda hissettiği duygu karşısında şaşkına dönebiliyor ve ‘bu hissi kesinlikle bir daha yaşamalıyım!’ fikrini motordan indiği andan itibaren düşünmeye başlıyor bile. Peki, bizi gerçekten de motosiklete bu kadar tutkuyla bağlayan şey ne? Neden insanlar söz konusu motosiklet olunca çok daha farklı hissediyor?

 

Bu konuya varoluşçu yaklaşımdan baktığımız zaman aslında ortaya çıkan bu tutkunun sebeplerini anlayabiliyoruz. Merak etmeyin bu yaklaşımı size uzun uzadıya anlatıp da, iki teker tutkunuzu söndürmeyeceğim. Bu yüzden size hemen kısaca, bu yaklaşımın bize bahsettiği, varoluşumuz sonucunda sahip olduğumuz dört temel kaygıdan bahsetmek istiyorum. Bunlar; Ölüm, özgürlük, varoluşsal yalıtım ve anlamsızlıktır. Varoluşçulara göre, hayatımızı gerçek potansiyeliyle yaşayabilmemizin tek yolu, bu kaygılarımızla sağlıklı bir şekilde yüzleşmemizle mümkün.

 

Tamam, ama tüm bu anlattıklarımın motosiklet tutkusuyla ne alakası var? Evet, hemen bu soruyu cevaplayalım. Bunun için gelin, bu dört temel kaygıyla, motosiklet kullanırken nasıl yüzleştiğimizi birlikte inceleyelim.

 

Birinci büyük kaygıyı, yani ölümü ele alacak olursak eğer, motorun bu kaygıyla yüzleşmemizle çok ilgili olduğunu görebiliriz. Yaşattığı adrenalinle, ölüm kaygısını bize birçok kez deneyimletir motor. Aldığımız virajlarda, saniyeler içinde çıktığımız yüksek hızlarda bu kaygıyı sürekli hissederiz ve bir bakıma da her kullanışımız da ölümü sembolik olarak yenmiş oluruz.

 

Bir diğer kaygı olan özgürlük kaygısına baktığımız zamansa, öncelikle size varoluşçuların bu kaygıyı nasıl açıkladığından bahsetmek istiyorum, çükü özgürlüğün nasıl bir kaygısı olabilir ki diye düşünebilirsiniz. Evet, özgürlük hepimizin istediği bir şey ve uzaktan kaygı yaratmaz gibi de duruyor. Ancak, varoluşçu yaklaşıma göre, her özgürlük sorumlulukla birlikte geliyor. Özgürce verdiğimiz her kararla, her davranışla bu kararın ve davranışın sorumluluğunu da üzerimize almış oluyoruz.

 

Bu yüzden çoğu zaman kararsız kalabiliyoruz veya karar verme aşamasında kaygı duyabiliyoruz. Bu bilgiyi verdikten sonra bu kaygıyı motorla daha iyi ilişkilendirebiliriz artık. Motor kullanırken görüyoruz ki, verdiğimiz saniyelik kararlar çok büyük durumlara yol açabiliyor. Bu sebeple motor kullanırken kişinin verdiği en ufak kararlar bile çok daha önemli hale geliyor.

 

Ancak motoru kullanan kişi, büyük sorumluluğu olan bu kararları verdikçe aslında daha da çok özgürleşiyor. Motor kullanırken yaşadığımız bir diğer varoluşsal kaygı da aslında yalıtım oluyor. Her ne kadar bir motora iki kişi binilebilse de, genel de motoru tek kişi olarak kullanıyoruz ve biraz önce de bahsettiğim gibi çok ani kararları tek başınıza vermek zorundasınız. Kimse sizin yerinize geçip de bu anlık kararları veremez ve sizi büyük bir kazadan kurtaramaz.

 

Buda sizin o anda tek başınıza olduğunuz ve bu kaygıyı tek başınıza deneyimlemek zorunda olduğunuz anlamına gelir ki bu da varoluşsal yalıtım kaygınızla yüzleşmeye zorlar sizi. Ayrıca motor kullanırken kendinizi diğer insanlardan daha izole hissedersiniz. Tüm bunlarda sizi varoluşsal yalıtım kaygınızla yüzleştirir. Son varoluşsal kaygıya, yani anlamsızlığa bakacak olursa da görüyoruz ki çoğu motorcu, motosikleti bir araç olarak değil adeta bir hobi olarak görüyor ve hayatında çok önemli bir yere koyabiliyor. Motorla geziler, kamplar, seyahat planları yapıyor. Hayatına bu vesileyle anlam katabiliyor kişi ve gerçekten bu anlam, o insanın hayatını taşıyabilecek güçte olabiliyor.

 

Evet, uzun bir konuyu kısa da olsa size anlatmaya çalıştım ve görüyoruz ki motor kullanmak bizi varoluşsal kaygılarımızla yüzleştirebiliyor, bunun sonucunda da, gerçek potansiyelimizi kullanarak daha içten ve gerçekçi yaşamamızı sağlayabiliyor. Ayrıca motosiklet kullanmak diğer ulaşım araçlarına göre (örn; araba) daha çok dikkat gerektiren bir durum olduğu için bizi an’a daha çok bağlıyor ve ‘an’ da yaşamamızı sağlıyor. Yapılan araştırmalara göre, an’da kalabilen insanlar diğer insanlara oranla daha mutlu oluyorlar. Tüm bunlar motora tutkuyla bağlanmamızın ardında ki nedenleri gösteriyor.

 

Son olarak ve de en önemlisi unutmayalım ki bunların hepsi bu aracı güvenli ve bilinçli bir şekilde kullandığımızda sağlıklı bir şekilde ortaya çıkıyor. Yoksa ölümü sembolik olarak yeneceğim derken işler tersine dönebilir; özgürleşemeden ve anlamını bulamadan, kötü senaryolar ile karşı karşıya kalabiliriz…

 

Keyifli ve güvenli sürüşler.

Cevap bırakın