Motosiklet tecrübesi kilometre ile ölçülür. Hatta o kilometrelerin hangi koşullarda, gece mi gündüz mü, hangi yollarda yapıldığı, tecrübe için son derece şekillendiricidir. Senelerce motosiklet sahibi olmak ve sadece ara sıra sürüş yapmış olmak kriter değildir. Alınan eğitimlerin pratik yaparak pekiştirilmesi de gerekir. Sık sık yol imkanı bulamayan sürücülerin elbette hakkını yemek istemem, herkes kendi çapında değerli birer motorcudur. Sonuçta herkesin eşit derecede çok gezi imkanı olmayabilir. Cesaretinden ve seçtiği yaşam tarzından dolayı her sürücüye saygım var. Bilinçli birer sürücü olmak yeterlidir. Bazısı için sadece bir motora sahip olmak bile büyük bir mutluluktur, bu çok ayrı bir tat ve tutku. Bahsettiğim tecrübe, sürüş tecrübesidir ve ancak yollarda edinen pratiklerle ve yapılan kilometre ile paralel gelişir. Öğrenmenin sonu yok, eski edinen tecrübelere ilave olarak yenileri eklenir. Mesela hava, yani kısaca iklim durumu, hepimizin bildiği gibi iklim şartları sürekli değişmektedir. Örneğin; yağmurlar artık eski yağmurlar gibi değil, ani baskın ve sel şeklinde tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor. Fırtınalar da şiddetlendi, geçenlerde yine şiddetli bir lodos vardı ve Boğaz Köprüsü’nden geçerken iki motosiklet devrilmişti. Sonrasında motosikletlilere köprüden geçişe izin verilmedi. Şartlar değişken olduğundan her yeni sürüşte bir eğitim saklıdır. Bu yüzünden eski tecrübelere sürekli yenileri eklenir, çünkü yaşanan her yeni zorluk ve an bir tecrübe kazanmaktır. Aslında ustalık bunun içinde gizlidir. Eski bilgileri yenileriyle birleştirmek tecrübe kazanmanın adımlarıdır.
Motorcuların sohbetlerini keyifle dinlerim, gözlem yaparım ve sırf sohbet tarzından kimlerin pek kilometre yapmamış ve kimlerin kilometrelerle tecrübe kazanmış olduğu belli olur. Hayata bakış açısından, anlatım şeklinden, heyecanından, değer verdiği mevzulardan sürüş tarzına kadar kişinin tecrübesi ya da tecrübesizliği anlaşılır. İzlemek, dinlemek, gözlem yapmak, farklı bakış açılarını öğrenmek; ders gibi bilgi edinmenin yollarıdır.
Bazı iki teker tutkunlarımız “Aman motorum eskimesin, aman kilometresi yükselmesin” der, onlara da saygım var, öyle mutlu oluyorlar ama aynı zamanda da üzülüyorum, çünkü hiçbir zaman bir yolcunun ve gezginin esas kalbini hissedemeyecekler. Gezgin ruhlu motorcular yollarda yuttuğu tozu toprağı, sürüş sırasında hissettiği özgürlüğü, yaşamı ve özellikle biriktirdiği tecrübelerini birer hazine gibi taşır yüreğinde, yaptığı toplam kilometreler gurur kaynağı olur. Bazısı da yaptığı maksimum hız ne kadar yüksek ise onunla övünür. Uzun geziler yapmak çok farklı bir tutkudur, istikrardır, dayanma gücüdür, azimdir ve sonsuz gezgin ruhudur. Gezgin ruhlu sürücülerin hayali dünyayı motoruyla gezmektir, zorlu parkurlarını başarıyla tamamlamak ve şu kadar bin kilometre yaptım demek ister. Buralara kadar gittim geldim, şu dağlara çıktım, şu rakımlarda sürdüm demek övünç kaynağıdır. Asla yorulmaz onlar, ne yağmur engeldir, ne gece ne de kış; bu durumu kendimden çok iyi bilirim. Gezginler kısa bir mola yapıp devam etmek ister, hep ileriye, yeni yollara gitmek ister. Bir yol ayırımında biri asfalt biri toprak yol ise macera vaat eden toprak yoldan yana seçimini yapar. O gezgin gittiği yollarda rüzgarı, özgürlüğü ve yaşamı hisseder, dönüşü yokmuş gibi süzülüp uzaklaşır. Bunları yaşarken “Aman motorumun kilometresi yükselmesin, değeri düşer” diye bir endişesi olmaz. Daha önce de belirttiğim gibi, her tarz sürücüye saygım sonsuz, ister motoru sadece süs olarak tutsun, ister hiç üzerinden inmesin, her tutku şekli kişiye özeldir.
Hiç motoru olmayan iki teker tutkunlarını da unutmamak gerek. Onları tebrik ederim, çünkü uzaktan sevmek çok zordur. Sevip de korkuyu atlatamayıp motor kullanamayan kişiler tanıdım. Bu ilginç ve karmaşık durum karşısında ne diyebileceğimi bilemiyorum. Aslında riskleri göze alıp korkuları yenebiliriz, denemeden kimse ne olacağını bilemez. Hayatta bir tek başarısızlık vardır; denememek.
Herkesin kendine ait bir tutkunun olması dileğiyle…