Yazar: Alişan Fidan
Hepimiz motosiklet kataloğuna bakarken mutlaka üstüne basa basa söylenen “Radyal Fren” kelimesini duymuşuzdur. Bunun ne olduğunu gelin beraber inceleyelim.
Yıllardır forumlarda radyal frenlerle ilgili insanlar gerekliydi veya değildi, şöyleydi veya böyleydi diye birbirlerini yiyip durdular. Kimisi fren performansının ciddi arttığından bahsediyorken bir diğer kullanıcı ise arada hiçbir fark olmadığını iddia ediyor. Konuya daha iyi bir bakış açısı ile yaklaşmak için kullanıcı hislerini bir kenara bırakarak sabit bilgilerle sizlere durumu aktarmaya çalışacağım.
Şimdi öncelikle radyal ve eksenel (geleneksel) fren ne demek onu bir anlayalım. Çok fazla teknik detaya girip sizi boğmak istemediğim için bu konuyu olabildiğince basite indirgeyerek anlatacağım. Aşağıdaki görsel radyal ve eksenel fren kaliperlerinin farkını gösteriyor. Burada gördüğünüz farkı size şöyle açıklayayım. Uzunca bir süre kaliperler yere paralel ve disklere dik şekilde ön çatala bağlanırdı. Fakat radyal fren sistemlerinde kaliper civataları, disklere paralel şekilde bağlanır oldu.
Aynı şey ana fren merkezi için de geçerli. Eğer fren merkeziniz aşağıdaki görsellerde bulunanlardan yatay olanına benziyorsa eksenel bir ana fren merkezine sahipsiniz demektir. Eskiden gidona paralel olarak konumlandırılan fren merkezi artık radyal kaliperle beraber gidona dik bir şekilde konumlandırılır durumda gelmeye başladı.
Peki eksenel (geleneksel) fren sistemine sahip olmak kötü bir şey mi?
Bu soruya koca bir hayır cevabını rahatlıkla verebiliriz. Eksenel şekilde bağlanmış fren sistemlerinde herhangi bir yanlışlık mevcut değil. Radyal ve eksenel fren sistemlerinin yarattığı farklılık günlük kullanıcı için çok az olmakla beraber insanların radyal fren sistemlerini övmesinin ve pist sürücülerinin/ yarışçıların radyal frenleri tercih etmesinin sebebi ters teleskopik süspansiyonlar ile beraber fren performansının ve hissiyatının müthiş derecede artırılmış olmasından dolayıdır. Konunun daha da derinine inersek, fren sistemi uzmanları normal kullanıcıların radyal ve eksenel frenin farkını günlük koşullarda anlayamayacağını söylüyor. Yani bu düşünceye göre ikinci el bir motosikletten sırf radyal frenleri yok diye vazgeçmek anlamsız. Kulağa mantıksız gelebilir ama ben böyle kişileri bizzat tanıyorum. Bir motosikletin frenlerinin gücünü birden fazla değişken belirler. Kaliperlerin ve fren merkezinin bağlantı şekli de bu zincirde sadece bir halkadır.
Madem öyle insanlar neden radyal frenleri icat etti?
2003 yılı gibiydi, motosikletlere yeni bir teknoloji geldi: Radyal frenler. Fakat bu sistemin çıkışının amacı daha iyi fren gücü değil, tamamıyla süspansiyon yapısından ileri gelen bir ihtiyaçtı. Ters amortisöre sahip motosikletler üretilmeye başladıkça amortisörler tekerin bağlandığı sistemin bir parçası haline geldi. Ayrıca mesnetin konumundan dolayı süspansiyonun sönümleme yapabileceği alan belliydi. Teleskopik süspansiyonlar ile bunun da önüne geçilmişti. Teleskopik süspansiyonların yüksek performanslı motosikletlerde standart haline gelmiş olması frenlerde de bir değişiklik ihtiyacı yarattı.
Şimdi böyle bir durumda ön tarafın tüm dayanıklılığı tamamıyla ön aksın boyutuna bağlı kalıyordu. Büyük aks; burkulmaya daha dayanıklı ön taraf demekti. Bunun yan etkisi de geleneksel olarak bağlanmış fren kaliperlerinin tekerlek ve amortisör bacağı arasındaki esnemesi yüzünden dehşet derecede vibrasyona sebep olmasıydı. Bu titreşimin miktarını mümkün olduğunca düşürebilmek için fren kaliperlerinin yeri biraz değiştirildi. Bu sayede frenleme sırasında daha az esneme yaşandı. Bu da çok daha düşük titreşim demekti. Tabii yukarıda açıkladığımız gibi kaliper bağlantıları da bu değişimden nasibini aldı. Geleneksel bağlama yönteminde kaliperler fren pistonuna 90 derecelik bir açıyla amortisöre bağlanırlar. Radyal kaliperlerde bağlantı noktaları pistonlara paralel olarak yerleştirilirler.
Yani sonuç olarak radyal frenler bir ihtiyaç neticesinde ortaya çıkmıştır. Özünde bu frenleri bu kadar meşhur eden etken, aslında yarış pistleridir. Geleneksel eksenel metotla bağlanmış frenlerin yarattığı titreşim, frenlerin mükemmel netlikte tepkilerle yapılmasını engelleyebiliyordu. Radyal frenlerle beraber bu titreşim neredeyse yok olduğundan çok net frenlemeler yapabilmek mümkün oluyordu. İş yarışmaya geldiğinde insanlar yarım saniyenin bile hesabını yapıyor. Bu sebeple net frenlemeye olan yardımından dolayı radyal kaliperler yarış dünyasında çok ciddi seviyede ünlendi. Bu kaliperlerin pistlerdeki ünü çok hızlı bir şekilde caddeye yayıldı. Günlük kullanıcıların radyal frenin getirdiği bu minimal avantajı ekstrem durumlar haricinde ne kadar kullanacağı tartışılır.
Radyal frenlerin getirdiği diğer yeniliklerden diğeri ise geliştirilen tasarımlar oldu. Radyal frenler sayesinde daha hafif ve dayanıklı sistemler üretilebildi. Teknolojinin radyal frenler üzerinden yürümesinden dolayı yeni tüm sistemler buna göre üretildi. Daha hafif fren ünitesi; daha az titreşim, daha iyi frenleme, gidonda daha az ağırlık ve bunların hepsinin birleşimiyle beraber daha iyi tur süreleri demekti. Bu sebeple geleneksel frenler ile radyal frenler arasındaki teknoloji farkı gittikçe açılmış durumdadır.
Ayrıca radyal frenlerin tasarım farklılığının sayesinde fren balataları daha eşit şekilde yıpranırlar. Hepimiz bir tarafı çok bir tarafı az erimiş bir fren balatasını mutlaka görmüşüzdür. Bu balatanın diske eşit sertlikte basmamasından kaynaklanır. İşte radyal frenlerde bu sorun büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.
Radyal veya eksenel frenlere sahip olmak, radyal fren ilk çıktığı zamanlarda çok fark edilecek bir şey değildi. Fakat artık yukarıda bahsettiğim teknolojik gelişim nedenlerinden dolayı aradaki fark, bir miktar açılmış durumda. Ancak tekrar belirtmek isterim ki; bir motosikleti satın almaktan sadece radyal frenlere sahip olmadığı için vazgeçmeyin. Sonuçta rüzgarın ve güneşin tadını çıkarmak her şeyden önemli. Motosiklet keyfinizin hep ON olması dileği ile…?