Yazar: Esra Kuşcu
Sanatçılar özgür ruhlu insanlardır tıpkı
motorcular gibi… Sevilen sanatçı Yosi Mizrahi de
onlardan biri. Şimdilerde ise Kaygan Zemin ve Sen
Olmasaydın adlı iki oyunda oynuyor. Tiyatrocu,
sunucu ve dizi-sinema oyunucusu kimlikleriyle tanıdığımız
Yosi, motorcu kimliğiyle Motoron’a konuk oldu
Yosi Mizrahi’yle röportaj yapmak üzere haftalar öncesinden sözleşmiştik. Ve o gün gelmişti. Her ayki hummalı Motoron çalışmasının tam ortasında, birkaç saatliğine bilgisayarların başından kalkıp bu güzel sohbet molasını verme fikri bile kulağa hoş geliyordu. Bu güneşli Mayıs gününde, güzel havadan istifade etmek için mekân olarak Göztepe’deki Cafe London’ı seçmiştik. Buluşma saatinde oraya gittiğimde bir kez daha anladım ki çok isabetli bir seçim olmuştu. Park manzaralı masamıza yerleşirken, lacivert Honda Pan European’ıyla Yosi de gelmişti. Merhaba faslından sonra kahvelerimizi söyledik ve sohbetimize başladık…
Yosi seni ekrandan, tiyatro sahnelerinden çok iyi tanıyoruz. Biliyoruz ki bunların dışında bir de motorcu kimliğin var. Nereden geliyor bu motosiklet sevdası?
Her erkek çocuğunun çocukluk hayalidir ya; bir motosiklet sahibi olmak. Ve çoğu ebeveyn buna sıcak bakmaz. İşte ben de öyle bir erkek çocuğuydum. Bu hayalim büyüdü büyüdü ve sonunda otuz yaşıma geldiğimde aileme dedim ki; “Artık ben kendi paramı kazanıyorum ve kendime motor alacağım. Bilginiz olsun…”. O gün bugündür motosiklet, hayatımın vaz geçilmez bir unsuru oldu.
Gençlik yılların nerelerde geçti? O dönem etkilendiği birileri oldu mu çevrende?
Gençliğim buralarda Anadolu yakasında ve Bağdat Caddesi çevresinde geçti. 90’lı yıllarda tam da Top Gun dönemiydi. Gençler arasında motosiklet bir hayli yayılmıştı. Arkasına kız arkadaşını alan “gazcı brotherlar” gezinirdi ortalarda. O zamanlar henüz kendi paralarımzı kazanmazken onlara gıpta ederdik tabii. Ama öte yandan bir racing motoruna sahip olmayacağımı o gün bile biliyordum. Yani o gün de gıpta ettiğim şey hız değildi. Motosiklet sevdam hız tutkusuyla başlamadı benim…
Hızı sevmiyorsun yani…
Biz zaten bu “şeytan aracına” binerek, bu seleye oturarak, hatta daha marşa basarken bu trafikte bir riske giriyoruz. Bu acele niye onu anlamıyorum. Aksine durumun keyfini sürmek gerekiyor bence. Zaten kullandığım motor da hız için değil. Evet, ben hızı sevmiyorum.
Motosikletimin kadranında 280 yazıyor. Sorun bana, “Bu güne kadar 200’ü gördün mü?” diye. Hayır. Gerek yok… Nereye acelemiz var ki. Hayat zaten yeteri kadar hızlı akmıyor mu?
İlk motorun neydi?
İlk motosikletimi 2003 senesinde aldım. Buz mavisi çok yakışıklı bir BMW F 650 GS’im vardı. Başlangıçta acaba bir scooterle mi başlasam diye baya bir düşünmüştüm. Sonra bir arakadaşım dedi ki; “Oğlum motosiklet denge işidir. Sen oyuncu adamsın. Okulda eskrim eğitimi aldınız, kayak yapıyorsun, her türlü outdoor sporunu denedin, senin dengeyle alakalı bir sorunun olmaz…”. Böylelikle vitesli motorla başlamış oldum. Şu an bir Honda Pan European kullanıyorum.
Yosi Mizrahi ve eşi
Nasıl bir gezginsin? Tatil anlayışın motosikletle birleşince nasıl oluyor?
Biz genellikle geziye eşimle çıkarız. Yolda acelemiz yoktur. Yüzüncü kilometrede dururuz. Çayımız kahvemiz vardır ille. Yolculuğun keyfini sürmek lazım. Yarım saat oturalım çayımızı içelim. İki saat geç kalalım ne olacak…
Birlikte motor kullandığın arkadaş grubun var mı?
Ben bu motosiklet olayına ilk bulaştığımda birçok gruba girdim çıktım. Hala görüştüğüm arkadaşlarım da var ama sürekli devamlılık gösterdiğim aktif bir grup üyeliğim yok. Dediğim gibi genellikle eşimle birlikte geziyoruz. Ya da yanımızda bir iki motorlu arkadaşımız oluyor. Çok kalabalık olunca zor oluyor. Anladım ki bir motor gezisine gidildiği zaman, motor sayısının maksimum beş haydi bilemedin altı olması lazım. Dolayısıyla çok fazla böyle dernek gezilerine filan katılmıyorum.
Motorunu yaz kış kullananlardan mısın? Yoksa tatlı su motorcularından mı?
Ben yaz kış motora biniyorum. Sadece karda binmiyorum desem yeridir. Bunu bir kere tadınca bırakamazsınız. Hele ki şehir hayatında bana kazandırdıklarını farkettikten sonra… Ben motor kullanmaya başladığımdan beri farkettim ki; hiçbir randevuma geç kalmıyorum. Bu nasıl bir lüks İstanbul’da düşünsenize…
Motosiklet kullanmanın çevrene ne gibi etkileri oldu? Mesela senin sayende motosiklet fikrine sıcak bakanlar var mı?
Olmaz mı? Ben motosikletimi aldım sonra tiyatrodaki herkesi bir bir zehirlemeye başladım (gülüyoruz). Tiyatro provalarına motorla gitmeye başladım. Hiçbir provaya geç kalmadığım gibi bunun keyfini de her halimden belli ediyordum… Derken tabii beni görenler “Ya abi bu ne kolaylık!” demeye başladılar. Hatta aynı oyunda oynadığımız arkadaşım, kadim dostum Hakan Bilgin de ilk etkilediklerimden oldu. Ona 400’lük bir Burgman aldık. Onu zehirledim! Sonra yazar ve oyuncu arkadaşım Uğur Uludağ var. O bir chopperci ve Suzuki Intruder kullanıyor. Bizim ekipten yine bir başka arkadaşımız Murat Akkoyunlu, o da Honda CBF 600 kullanıyor. Sanırım bu motorculuk büyüyerek çoğalan bir durum. Bizi görenler “Yahu bunlar tiyatro grubu mu çete mi?” diyorlardır. Hatta üç sene önce oynadığımız bir oyun vardı “27 Numara” onunla İzmir turnesi yaptık. Biz dört motor önden gittik, ekip arkamızdan geldi. Çok keyifliydi gerçekten. Kendimize bir fırsat yaratıp Cunda’ya bile gittik.
En büyük hayalim evimde bir atölyem olsun. Hatta motorla evin içine girebileyim. Bu çok güzel olurdu gerçekten. Ama sanırım bunun için Maslak Sanayi’ye taşınmak lazım…
Peki, ilerleyen zamanlar için bir gezi planın var mı? Yurtdışı mesela…
İki yıl kadar Bordum’da yaşadık. O dönemde İstanbul-Bodrum arasında ciddi mekik dokumuştum. Uzun yolu seviyorum. Üç dört tane Pan European kullanan arkadaşımla bir hayalimiz var. Bir yurtdışı gezisi, komşu topraklarını gezelim istiyoruz. Tabii böyle bir organizasyon için ciddi bir bütçe ayırmak gerekiyor. Biz de şu an onu halletmeye çalışıyoruz. Bir de yeni duyduğum ve araştırdıktan sonra muhakkak görmeliyim dediğim bir yer var o da İtalya Dolamitler… Sonra da oraya gitmek istiyorum.
Sürüş eğitimi aldın mı hiç?
Evet. İleri sürüş eğitimlerine katıldım, özel dersler aldım. Her sene bir eğitim almaya gayret ediyorum. Hem yeni birşeyler öğrenmek hem de bilgilerimi tazelemek için gerekli. Çünkü bu makinanın üzerinde kendi hayatımı taşıyorum. Hatta eşimin hayatını. Dolayısıyla bu noktada sorumluluk büyük. Neden daha iyi olmak varken daha bilinçli olmak varken olduğumla yetineyim ki!
Motosikletle ilgili yayınları takip ediyor musun?
Motosikletle ilgili yayınlar Türkiye’de son beş altı senedir rayına oturdu bence. Mümkün olduğunca da almaya çalışıyorum. Okumayı seviyorum. Mesela kendi motoruma lastik alacaktım sizin daha önceki sayılarınızda yayınladığınız lastik testleriniz vardı. O yazıların çok yararını gördüm ve ona göre aldım lastiklerimi.
Beyazperdede birçok filmde motosiklet kullanılmıştır. Bir motorcu ve oyuncu olarak sizin seyredip de “ya şu filmde de şu motorlu sahne bir harikaydı” dediğin bir film oldu mu?
Olmaz mı! Terminatör 2’nin su kanalları sahnesi, tırın arasından geçişi filan. Bir de son Batman’de ‘Batbike’ diye bir şey yarattılar o da çok etkilemişti beni. Ve tabii gelecek olan Terminatör Salvation’da bir sahneler gördüm onu merak içinde bekliyorum. A bir de unutamadığım ve her seyrettiğimde aynı zevki aldığım bir film daha var. O da Wild Hogs (Türkçe’ye Çılgın Motorcular olarak çevrildi). Bizim dört arkadaş aramızdaki geyiğimizi beyaz perdede görmüş gibi oldum.
Peki, Türkiye’de bir sinema filmi çekilecek sen de başrollerdesin ve motosikletli bir karakter olacaksın… Ne tipte bir motor kullanmak isterdin?
Hemen getirin sözleşmeyi (gülüyoruz). Ne güzel olurdu vallahi. Filmlerde genelde chooper kullanılıyor. Ama benim tercihim yine bir enduro olur sanırım. Enduroda daha bir macera var. Yoldan çıkabilirsiniz. Asfalta bağımlı değilsiniz. Yani yer yarılmadığı sürece nereye isterseniz gidebilirsiniz. Onun için filmin bir macera filmi olmasını ve enduro kullanan bir karakteri canlandırmak isterdim.