in

Triumph Scrambler

 

Yine bir gün dayanamadım, attım kendimi sokağa ve o günümü motosikletlerin arasında geçirmek istedim. İstikamet Kızıltoprak motosiklet galerileri oldu elbette..Coşku ve sevgi dolu olarak galeriden galeriye amaçsızca gezerken gözüm takıldı bir kahramana… Etrafındaki beygir azmanı modern çağ çocuklarının arasında dışlanmış, kendi anılarını ve felsefesini kucaklamış olarak,vitrinin en arkasında sessiz ve asilce duruyordu tek başına…

Motosikletler tekerlekli bilgisayarlara dönmüş durumda; R1200GS’in elektronik süspansiyonları var, ZX-10R bilmem kaç kademe çekiş kontrolüne sahip, Multistrada’nın şu kadar farklı sürüş modu var. Tanrı’ya şükürler olsun ki, hala o eski ve olması gerektiği gibi sert ve erkeksi bir ruha sahip motosikletler de bulunuyor. Hani her şeyinden sürücünün sorumlu olduğu, hataları affetmeyen, edepsiz, arsız, nazlı ama bir o kadar da güzel, özgün, duygusal… Yani tam da aşık olunacak türden!

 

Triumph Scrambler’ı ilk gördüğümde içimde çok yoğun olarak hissettiğim iki his vardı: Saygı ve sevgi. Bu motosiklete baktığınızda ve hemen ardından karşı konulamaz şekilde dokunduğunuzda, bunun ne kadar doğal bir motosiklet olduğunu anlıyorsunuz. Evet, doğal! O kadar doğal ki, bir grup madenci tarafından cevherden çıkartılan demirin önce eritilip sonra dövülerek motosiklet şekline getirilme sahnesi hemen gözünüzde canlanıyor. Şekil vermek için giydirilen fantastik kıyafetleri yok. Tüm çıplaklığı ve samimiyetiyle, tüm egosundan arınmışçasına karşınızda duruyor.

 

Triumph Scrambler 1. İçerik Fotoğrafı

 

Düz ve geniş selesi tıpkı eski zamanlardaki gibi… Ayrıca hiçbir ergonomik beklentiyle tasarlanmadığı da oldukça net… Aracın tamamında geçerli olan “O sana değil, sen ona uy” kuralını seleye ilk oturduğunuz anda kabullenmeniz gerekiyor. İşte işler bu sebeple üst düzey bir duygusal boyut kazanıyor zaten… Kardeşi Bonneville’den daha geniş olan gidonu, Scrambler farkını yaratan az sayıdaki detaydan birisi… Bu sebeple, nispeten dik bir oturuşa sahipsiniz. Gidon ve kontroller Triumph Tiger’ınkilerle neredeyse aynı… Scrambler Bonneville, Bonneville T100 ve Thruxton kardeşler arasındaki toprak yolları seven kasabalı yabani çocuk olduğu için yerden yalnızca biraz daha yüksek ancak modern bir enduroya göre oldukça alçak. Islak ağırlığı 230 kilo olan saf bir demir yığını için, bu bir avantaj olarak sayılabilir.

 

Triumph Scrambler 2. İçerik Fotoğrafı

 

Triumph 2006 yılında klasik gamıyla geleceğe döndüğünde, beraberinde efsaneleşmiş ve İngiliz motosikleti kimliğini oluşturan paralel ikiz motor konfigürasyonunu bu yeni retro modellerde kullanmıştı. 865 cc hacmindeki bu şahane motor, hem sürüş özellikleri hem de sürücüye verdiği hisle gerçekten övgüyü hak ediyor. Scrambler 900 ile ilgili olan bu yazıda kesinlikle beygir gücü, fren diski boyutu veya süspansiyon özellikleri gibi fani şeylerden bahsetmeyeceğim. Çünkü Triumph Scrambler’ın felsefesi bu tip bir hayat görüşünden tamamen arınmış olmayı gerektiriyor. Marşa basıyorum ve o harika homurdanma, titreşim, bu yaşayan bir makine… Triumph çift silindirli bu motora elektronik enjeksiyon sistemi adapte etmiş. Ancak bunu yaparken karbürator görünümüne sahip bir sistem kullanmış, üstelik soğuk çalıştırma için jiklesi de bulunuyor. Motosiklet o kadar “old school” ki gidon kilitlemek için kontak anahtarından ayrı bir anahtar kullanmanız gerekli… “Aceleci yaşam tarzının zorunlu kıldığı pratiklik arayışını unutun ve.hayatı huzurlu ve mutlu şekilde her anından tat alarak doğal şekilde yaşamaya bakın” diyor Aziz Scrambler.

 

Göstergeler ise yine aynı şekilde komik olarak değerlendirilebilecek kadar basit ve mantıksız. Neredeyse 1.000cc’lik bir motosiklet ancak benzin göstergesi yok. Eksik olmasınlar, bir kıyak geçip muhteşem bir estetiğe sahip o şahane deposunun içinde 4 litreye yakın yakıt kaldığında yanan sarı benzin lambası koymayı ihmal etmemişler. Devir ve hız göstergesinden oluşan, daha net olması olanaksız, klasik tasarıma sahip iki yuvarlak göstergenin bir de dijital ekranı bulunuyor. İşin bir başka komik tarafı, kilometre sayacı ve saati barındıran bu ekranın, aynı anda yalnızca bir bilgiyi size sunması, yani ya saati görürsünüz ya da kilometreyi. “Zaten bunları görüp ne yapacaksınız, zamanı kovalamayı, kafanızda kilometre sayıp hesaplama yapmayı unutun.” diyor azizimiz bu kez de.

 

Triumph Scrambler 3. İçerik Fotoğrafı

 

Triumph Scrambler’ı yalnızca kendi ailesinin içinde değil, diğer tüm motosikletlerden ayıran ve motosiklete kişiliğini veren en büyük özelliği kuşkusuz makineli tüfek namlusu gibi geriye uzanan göz kamaştırıcı, kulak okşayıcı susturucuları. Bir scrambler geleneği olarak yükseğe konumlandırılan bu susturuculara alışana kadar, sağ bacağımın yanıp su toplaması ise açıkçası pek de umurumda olmadı. Onunla yola çıkarken kendimi bu tür cilvelere hazırlamıştım zaten. Bir zamanların arazi motosikletleri olan scramblerlar tahtlarını alüminyum şasili süper hafif ve güçlü endurolara bırakmış olsalar da, Triumph birkaç off road girişimimde beni etkileyerek, genlerindeki arazi motosikleti DNA’sını göstermiş oldu. Yine de piyasada bulunan hiçbir enduro motosikletle baş edemez. Ancak istenildiği takdirde her türlü yolda kullanılabilir. Yani her şey yine sürücüye bağlı.

 

Triumph Scrambler belki piyasada bulunan en mantıksız motosikletlerden birisi… Çok daha düşük beygir gücü ve bahsedilemeyecek kadar az olan donanımına (gerçekten de hiç yok!) rağmen fiyatı Tiger 800’den daha fazla. Ama aynı şekilde belki de piyasada bulunan en duygusal motosiklet olma özelliğine de sahip ki, bu elbette paha biçilebilecek bir şey değil. Sanayi devriminin keskin kokusunu her baktığınızda hissettiğiniz bu makine, motosikletin saf halini tekrar yaşama şansını sunuyor. Scrambler kullanıcılarını artık daha yakından tanıyorum, onlar şüphesiz mutlu insanlar…

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Loading…

0

Moto Garage Café Açıldı!

Honda NM4 Vultus

REKLAM