Ukalalık doğuştan gelen bir karakter değildir, sonradan gelişir. Çevre faktörlerinin getirdiği gerekli ya da gereksiz özgüven, etrafınızda sizden daha az bilen insanların yoğunluğu, sosyal statünüzde yöneten pozisyonunda bulunmanız vs. gibi birçok etken sizi ukala yapar.
Ukalalık bir miktar lider vasfıdır. Ne dediğinle değil, nasıl algılandığınla ilgili olan çoğunluk insan toplumunda işe yarar, ama bir karakter zafiyetidir aslında… Benim sözlüğüme göre, tersi mütevazılık olarak geçer. Zor bir iştir tabii mütevazılık. Ayrıca çaba gerektirir. Yanlış anlaşılıp diğer ukalalar arasında eksik duruma düşmenize sebep olabilir. Uzun vadede işe yarar, kısa vadede kaybettirir. Yine de rasyonel ve insani anlamların her ikisinde de mütevazılık daha avantajlıdır.
Bir genelleme yaparak söylemek gerekirse motosiklete binen adamda tuhaf bir biçimde bu davranış biçimlerinin her ikisi de vardır. Aynı bünyede iki duygunun birden barınması ise, başka avantajlar ve komplikasyonlara neden olur. Bu durum, binilen motosiklet tarzlarına göre de değişiklik gösterir tabii… Kimseyi kızdırmak istemediğim için hangi tarz motosiklete binenlerin daha ukala olduğuna yönelik yorum yapmayacağım. Etrafınıza bakınca göreceğiniz bir durumun tespitini buraya yazmanın alemi yok.
Ben başka bir kırılım tespiti yapmak istiyorum. Bence İstanbul’da yaşayan hobi amaçlı motosiklet binicilerinin ukalalık – mütevazılık ikilemi ukalalığın bariz biçimde ağır bastığı bir dengesizlik içerisinde. Bunu anlamak için de başka şehirlerde motora binmek gerekiyor. Depresyonda olanın bunalımını fark etmediği bir gerçeklik hakim.
İstanbul’un zor şartları ve hele trafik denen belanın bir orman kanunu haline geldiği bu şehirde, yumuşak duygularla yaşamak neredeyse imkânsız. Bu sinir harbi içinden de ağırlıklı olarak mücadeleci ve bunu başardığı için de ukala bir motosiklet kullanıcı kitlesi çıkıyor.
Oysa İstanbul dışındaki diğer tüm şehirlerde yaşayan motosiklet binicileri çok daha dingin, huzurlu, mutlu, rahat ve mütevazı. Bu ise sadece trafik rahatlığıyla açıklanamaz elbette… Hayatın daha yavaş aktığı, İstanbul’a göre güneşin biraz daha fazla olduğu, stresin az, anlamsız güçlüklerin daha da az bulunduğu şehirler bunlar hep. Küçük bütçelerle bireysel ekonominin döndüğü, 100 liranın büyük para sayıldığı yerler hep.
Yani motosiklet hayatım boyunca bu hobimi sorgulamadım, ama son aylarda İstanbul’da motosiklete biniyor olmanın getirdiği negatiflikler listesine odaklanmıyor değilim. Anlamsız biçimde kendimizi bir şey zannedip ukalalaştığımız bu İstanbul belasından kurtulup, her neresi olursa olsun, başka bir yerde motosiklete biniyor olmak daha cazip gelmeye başladı sanki. Haaa, gören duyan da motor tepesinden inmiyorum sanacak, o ayrı tabi ama yine de o dingin şehirlerde sürüyor olmanın hafifliğini hayal etmiyor değilim. Fena mı olur, arada bir İstanbul’a tatile gelip burada turist olmak. Bence bu şehir sadece turist olarak gezilebilir, yaşayan olarak değil. Hele bir motosiklet sürücüsü olarak! B ilmiyorum, ukalalık yapmadan siz karar verin.