Yazar: Alişan Fidan
MotoGP dudak uçuklatan bütçeleri ve uzay teknolojisine
sahip motosikletlere sahip olsa da yol versiyonlarına
çok yakın olan motosikletlerin kullanılmasından dolayı
WSBK serisi kendi motosikletlerinin kapasitelerini izlemek
isteyen kemik bir izleyici kitlesine sahip. Üreticiler
WSBK’da yarışan modellerin kazandığı satış ivmesini
bildiklerinden “Pazar günü yarıştır, Pazartesi günü
sat” mantığı ile hareket ediyorlar. Şimdi WSBK’nın
MotoGP’den farklarını biraz irdeleyelim.
Takım, ar-ge ve pilot bütçeleri
MotoGP çok özel bir hayvan gibidir. Formula 1 otomobiller için neyse MotoGP motosiklet dünyası için aynı şeydir. Yeni teknoloji motosikletlere önce MotoGP ile gelir. İşte bu MotoGP’yi WSBK’dan ayıran en büyük unsur olarak öne çıkar. WSBK’da takımlar yol homologasyonuna sahip bir modeli yarışlarında kullanırlar. MotoGP’de ise 5 hatta 10 yıl sonra yollarda görebileceğimiz teknoloji birbiriyle yarışır ve araştırma geliştirme yaparak bu teknolojininin üstüne koyulması gerektiği için bütçeler aşırı yükselir. Örneğin Kawasaki’nin 2009 yılı bütçesi tam 46 milyon dolardı. Bunu şu anki kurla (2.83) Türk Lirası’na çevirirsek aşağı yukarı 130 milyon TL yapar. Bu rakam, olayın sadece piste çıkıp gazı açmak olmadığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Teknoloji kısıtlamaları
MotoGP motosikletleri sadece tek bir amaç için üretilirler; “Herkesten hızlı olmak”. Bütçe kelimesinin burada lafının geçtiğini duyamazsınız. Yakıt ekonomisi, konfor, vs. hiçbir önem taşımamaktadır. WSBK’da ise yol için yapılan fakat pistte de iyi performans vermesi beklenen motosikletler kullanılır. Yol için üretilen motosikletlerde konfor, yakıt ekonomisi, lastik, servis aralığı, depo büyüklüğü, yedek parçalar, fiyat ucuzluğu gibi şeyler müşteriler tarafından aranır. Üreticiler sonuçta bu motosikletleri sizin bizim gibi insanlara satacağı için bu değişkenleri göz önüne alırlar.
Şasi, motor dizaynı ve frenler gibi şeyler bunlara uygun olarak tasarlanmak zorundadır. Tüm bu sebeplerden dolayı WSBK’da kullanılan motosikletler yol versiyonlarına daha yakındır. MotoGP’de ise “limit gökyüzü” düşüncesi hakim olduğundan çok uçuk örneklere rastlayabiliriz. İnanıyoruz ki bugün Dorna’nın (MotoGP ve WSBK’yı organize eden kuruluş) regülasyonları büyük ölçüde kalksa 1980’li yıllarda ralli etaplarında gördüğümüz Grup B otomobilleri gibi çılgınlıklar bir anda MotoGP’ye gelebilir. Konumuz bu olmadığı için açıklayarak anlatamıyorum. Ancak çılgınlığın ne hızla arttığını ve ne boyutlara geldiğini anlamanız için Grup B tarihini biraz araştırmanızı şahsen öneririm.
Pilot kalitesi
Pilotların kalitesi konusu büyük oranda tartışmalıdır. Pilotlar WSBK’ı MotoGP’ye bir geçiş olarak görmektedirler. Burada ABD’li pilot Ben Spies’i örnek olarak göstereceğim. Daha amatör yılında beklenmeyeni yaparak rakibi Noriyuki Haga’ya 6 puan fark atıp World Superbike şampiyonu oldu (2009) ve takımıyla (Yamaha) yaptığı anlaşmaya göre WSBK’da kalması gerekiyordu. Ancak Spies bir şekilde yolunu açtı ve Yamaha’nın MotoGP takımına girerek James Toseland’in yerini aldı. Peki MotoGP’den World Superbike’a geçen pilot yok mu? Derseniz eğer o soruya da “evet” yanıtını veririz, ancak burada yine bir soru daha sormak zorundayız: “Ne zaman geçerler?” Bu sorunun cevabı ise çok basit: “Artık MotoGP’de başarılı olamadıkları zaman”. Tabii burada demek istediğimiz şey “World Superbike’ta yarışan pilotlar amatör yarışçılardır.” değil. WSBK her zaman MotoGP’nin bir altında kalıyor. Sadece bunu açıklamak istedik.
İzleyici kitlesi
MotoGP’nin o uzay teknolojisi ile üretilmiş motosikletleri kimi izleyiciyi kendine çekmez. Bazı izleyiciler müthiş viraj hızlarını kendi yol motosikletiyle bağdaştıramadığı için MotoGP’den sıkılırlar. Evet doğru duydunuz; sıkılırlar! Son dönemde MotoGP pilotlarının birbiriyle olan çekişmeleri büyük seyirci çekse de WSBK’nın kemik kitlesi için önemli olan şey pilotlar değil motosikletlerde olan gelişmeler. Tabi bu WSBK izleyicisi MotoGP’den daha iyidir demek değil. Sadece “farklıdır”. Regülasyon’a hemen kısaca bir bakış atalım ve WSBK’nın bağlarını yol motosikletleriyle nasıl bağlı tuttuğunu kısa şekilde anlatmaya çalışalım.
Varan 1
Kural kitapçığından direk aktarıyorum; “World Superbike Şampiyonası’nda kullanılacak motosikletlerin ABD, Avrupa Birliği Ülkeleri ya da Japonya’da yol homologasyonuna (trafiğe çıkabilir izni) sahip olması gerekir. Bu motosikletlerin homologasyonlu modelleri kullanılmaya başladığı şampiyona yılının en geç üçüncü yarışında bayiler ve showroom’lar aracılığı ile halka satılmalıdır. Aksi takdirde şampiyonanın kalan yarışlarında kullanılamayıp diskalifiye olacaklardır.”
Varan 2
1200cc ve İki silindirli motora sahip (1200cc izni 2008 yılında Ducati’nin 1000cc 4 silindirli motosikletlere kafa tutamamasından dolayı FIM’den ürettikleri 1098 modeline izin vermelerini, yoksa yarıştan çekileceklerini duyurmaları üzerine yapılmıştır. Bundan önce silindir sayısı umursanmaksızın limit 1000cc idi) motosikletlerde 167 kilo minimum ağırlık ve 50MM’lik hava kısıtlaması olmalıydı. Kural kitapçığı ayrıca şunu söylüyor: “Şampiyonluğun durumuna göre hava kısıtlama ünitesinin ve ağırlığın limit rakamları değişebilir.” Bu Dorna ve FIM’in yarışın rekabet düzeyini ne kadar yukarda tutmaya çalıştığının bir göstergesi.
Fanları Rossi’nin podyuma çıkmasını bekliyor
Varan 3
2015 sezonu için alınan kararlardan sadece bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum. FIM bu yarışların yol motosikletlerine olan etkisinin son derece farkında ve üreticilerle buna göre yaptığı belli pazarlıklar var. Bu yıl için alınan kararlardan birinde üreticilerin kullandığı “ride by wire” (elektronik gaz kelebeği) sistemi tüm WSBK takımları için aynı üretici tarafından üretilecekti ve bunun fiyatı 3.400 doları geçmeyecekti. Burada esas olay ise FIM’in bu üreticinin ürünlerinin en geç 2017 yılında yarışan firmaların standart yol modellerinde olmasını istediğiydi. Yani bu sayede firmaların maliyet kısmaya çalışırken teknolojiye önem vermemesi gibi şeylerin önüne geçiliyor ve bizim yollarda kullandığımız motosikletler direk olarak bu kararlardan etkileniyor.
2008 yılında WSBK’da yarışan Ducati Panigale 1098
Sadece yukarıda saydığım üç örnek (150 tane daha sayabiliriz) bile WSBK’nın yol motosikletleriyle olan bağının ne kadar güçlü olduğunu anlatmaya yeterli. İşte bu ve bunun gibi sebeplerden dolayı insanlar WSBK izlerken oradaki motosikletin kendi kullandıkları model olduğunu bilerek yarışı içselleştiriyorlar ve hiçbirini kaçırmamaya çalışıp televizyon başına kitleniyorlar. MotoGP’de ise seyircileri oradaki motosikletlerin uçukluğu ve pilotların birbiriyle akıl almaz süratlerde yaptıkları çekişmeler çekiyor. Sürücüler içinde yaşanan gerilimler de işin tuzu biberi oluyor tabii. 80’lerin sonu 90’ların başında Formula 1’deki Ayrton Senna ile Alain Prost çekişmesinin bir benzeri şu an Jorge Lorenzo ve Valentino Rossi arasında yaşanıyor. Bu çekişmeler sayesinde MotoGP müthiş derecede seyirci toplamış durumda.
Rossi’nin Marquez’i tekmelemesininden sonra fanları tarafından yapılmış komik bir canlandırma
Farklılıklarını bir kenara bırakırsak MotoGP ve WSBK’nın en büyük ortak yanı insanları bir şekilde televizyon başına kitlemeye çalışmasıdır. Çünkü müthiş derecede yüksek bütçeleri karşılamak için sponsorlar gerekir ve sponsorların hiçbiri kendi reklamlarını efektif bir şekilde yapamayacakları organizasyonlara katılmazlar. Son söz olarak diyeceğimiz WS BK’da daha bizden ve tanıdık motosikletler ile daha çekişmeli yarışlar izleyebilirken dünyanın en iyi pilotlarını dünyanın en karmaşık motosikletlerinde birbirleri ile akıl almaz hızlarda yarışmalarını MotoGP’de izleyebilirsiniz. Neresinden bakarsanız bakın sadece motosiklet yarışlarını izlemesi cc ve hız farketmeksizin heyecanlı. Yazıma Ernest Hemingway’ın müthiş bir sözünü alıntılayarak son veriyorum: “Dünyada sadece üç gerçek spor var: Boğa güreşi, motorsporları ve dağ Ben Spies WSBK’da yarıştığı Yamaha R1’i üzerinde tırmanışçılığı. Geri kalanlar sadece çocuk oyunları…”
Ben Spies WSBK’da yarıştığı Yamaha R1’i üzerinde